Yasin Yavuz

Reşit Hanadan ve Romancılığı


Скачать книгу

İngilizlerin, Fransızların. İnsanlar sularda kayboldular. Denizin üzeri mihverle doldu… Denizin suyu kırmızıya dönüştü, kana… Vermedik Çanakkale’yi. O mavi gözlü, sarışın genç zabit olmasaydı alırlardı belki… Ama o… Mustafa Kemal Paşa derlerdi adına… Ne savaştı o, ne savaş…”135

      4.1.2.9. Diyalog Tekniği

      Reşit Hanadan, toplamda sekiz bölümden oluşan Sel’in hemen her bölümünde diyalog tekniğinden faydalanır. Yazar, bu tekniği iki farklı işlevle kullanır. İlki karakterleri konuşturmak, onları itibari âlemde canlı kılmak için:

      “ – İstediğin traktör olsun! dedi. Üzme tatlı canını…

      Delikanlı böyle bir gelişmeyi beklememiş olacaktı ki, şaşkınlıktan ağzı açık kaldı. Nedense sonra sevinçli, memnun bir halde:

      – Gerçekten mi söylüyorsun ana? Babam razı olur mu ki?!… diye sordu anasına.

      – Elbette olur oğlum. Niye olmasın? Sen çalıştıktan sonra!…

      Salim anasının yanaklarını öpmekten kendini alamadı. Bir yandan da sevinçle söyleniryordu:

      – Ah, ana!… O kadar mutluyum ki! Ne desem anlatamam!…

      Yine sustular. Bir süre sonra Salim öküzlerin yanına gidecek oldu. Remziye merak edici bir sesle:

      – Salim! dedi. Bir şey sormak istiyorum sana.

      Delikanlı durdu. Başını çevirip anasına baktı:

      – Sor ana! dedi.

      Remziye oğlunun yanına yaklaştı. Sağ elini delikanlının sol omzunun üzerine koydu. Sonra:

      – Esma ile buluşuyor musunuz? diye sordu.

      – !…

      – Söyle oğlum! Anandan mı çekiniyorsun?

      – Bir iki kez ana!… Ama sadece konuştuk, o kadar…136

      Yazarın diyalog tekniğine yüklediği ikinci işlev ise, bir karakterin ağzından başka bir karakteri tanımlamak; onun fiziksel, psikolojik ya da ekonomik durumu hakkında bilgi vermektir. Smaylo’nun Yakup Ağa’nın geçmişteki hali için söyledikleri her ne kadar geçmişe ait de olsa Yakup Ağa’yı tanımlar niteliktedirler:

      “– İri cüsseli, güçlü kuvvetli, pala bıyıklı biriydi benim bildiğim Yakup Ağa… Savaşta iken aldığı yaradan şikâyet ederdi ara sıra. Çok iyi yürekli, çok dindar bir adamdı. Darda-zorda kalanlara yardım etmeyi severdi her zaman… 137

      4.2. Anlatı Yerlemleri

      4.2.1. Zaman

      Roman sanatında zaman mefhumu vak’ayı oluşturan önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Yazar, anlatıyı tanzim ederken zaman mefhumu üzerinde düşünmek zorundadır. Çünkü roman sanatında zaman, anlatı içerisinde olayların yaşanış sırasından, hangi zaman dilimi içerisinde yaşandığına kadar pek çok konuda belirleyici konumdadır.

      Reşit Hanadan Sel’in hikâyesini kronolojik bir zaman dilimi üzerine oturtmuştur. Fakat yazar, karakterlerin tanıtımı ya da romanın genel seyri için önemli olan tarihi olayların hatırlatılması veya anlatılması gibi gerekli durumlarda anlatı zamanını durdurup geriye dönüşler yapmıştır.

      Romandaki olay zamanı, kabaca, ilkbahar ile sonbahar arasındaki bir süreci kapsamaktadır. Yazar olay zamanı ile ilgili ilk bilgileri anlatının ilk sayfalarında Salim tarladayken vermektedir:

      “Kendisi de bitmiş tükenmişti öküzlerle birlikte. İlkyazın gelmesiyle birlikte, tarlaları ekime hazırlayabilmek için, birkaç gündür sabahın köründe kalkıyor, gün boyu çift sürdükten sonra da akşamları bitkin, kendinden geçmiş bir halde eve dönüyordu.138

      Anlatının ilkbahar ile başladığını gösteren farklı belirtkeler mevcuttur. Bunlardan bir tanesi de Hıdırellez’dir. Bu belirtke ilk olarak “Hıdırellez’e birkaç gün kalmıştı.”139 cümlesiyle ortaya çıkmaktadır. Yazar, yaklaşık altmış sayfa sonra da “Ertesi gün Hıdırellezdi.140 şeklinde bir ifadeyle ilkbaharın geldiğini açıkça belirtmektedir. Bilindiği üzere “Hıdırellez geleneği, bir bayram olarak bütün Türk milletinin topluca katıldığı, kutladığı, birtakım törenleri yerine getirdiği bir bahar bayramıdır. Bu tarih kışın bitişi yazın başlangıcı, yılbaşı olarak kabul edilir.”141 Böylece ilkbahar ile başlayan roman Kasım ayındaki sonbahara dek devam eder. Okur, romanın Kasım ayında son bulduğunu Salim ve Esma’nın düğününden anlamaktadır. Roman bu düğünle birlikte son bulur.

      Yukarıdaki örnekler bize Sel’in hangi mevsimde başladığını ve bittiğini göstermektedir. Dolayısıyla hangi yıl ya da yıllar arasında geçtiğiyle ilgili bilgi vermez. Yazar bu konuda bilgileri satır aralarına, karakterlerin geçmişlerinin anlatıldığı cümlelere sıkıştırır. Örneğin, Salim öküzleri satmak için pazara gider ve orada Smaylo adlı Goralı bir kişiyle tanışır. Salim’in Mamuşalı olduğunu öğrenince kendisinin de beş yıl orada kaldığını söyler:

      “ – Tam beş yıl kaldım Mamuşa’da, diye anlatmaya başladı içindekileri. Savaşın son yıllarıydı. Korkunç bir açlık çekiliyordu her yerde o günler…142

      Yazar, olay zamanı ile ilgili bilgileri parça parça vermektedir. Smaylo, bu açıklamasından biraz sonra Yakup Ağa’nın savaştayken aldığı yaradan şikâyet ettiğini söyler. Yazar/anlatıcı, iç çözümleme tekniğinden faydalanarak Yakup Ağa’nın bu süreç hakkındaki düşüncelerini şu şekilde yansıtır:

      “Yakup Ağa, bir süre düşündü. Savaş yıllarını, sonraki açlık dönemini anımsamaya çalıştı. Evet, çok iyi anımsıyordu olup biteni. Cephede ağır şekilde yaralandığı için savaşın son günlerine doğru eve gönderilmişti. Günün birinde, orta yaşlı bir yabancı dayanmıştı kapılarına. Yanında on yaşında bir oğlan çocuğuyla birlikte. Bir deri bir kemik kalmış oğlan çocuğunu yanına almasını, iş gördürüp karşılığında yaşamda kalabilecek kadar karnını doyurmasını rica etmişti. Araya tanrının, peygamberin adını da koymuştu. Acımış çocuğu eve alıp iyicene beslemişti. Bir ay sonra, bir deri bir kemik halde olan çocuk kendine gelmiş, zamanla hayvanları gütmüş, çiftte, harmanda yardımcı olmuştu kendisine. Kolektifin ilk yıllarında da, bıyıkları terlemeye başladığı zaman, başını alıp köyüne, Gora’ya dönmüştü köyde beş yıl kaldıktan sonra. Adı İsmail idi. Sonra hakkında hiçbir haber alamamıştı Yakup Ağa. Aradan aşağı yukarı yirmi yıl geçmişti.143

      Yukarıdaki alıntılar olay zamanının hangi yıl içerisinde olup bittiğini tahminen de olsa bize söylemektedir. Smaylo’nun “Savaşın son yıllarıydı.” ifadesine karşın, yazar/ anlatıcı tarafından yapılan iç çözümleme ile Yakup Ağa’nın “ Gora’ya dönmüştü köyde beş yıl kaldıktan sonra.” ifadesi Smaylo’nun 1947-48 yıllarında köyüne döndüğünü göstermektedir. “Aradan aşağı yukarı yirmi yıl geçmişti” ifadesi ise olay zamanının, tahminen, 1967 ya da 1968 yıllı olduğunu göstermektedir.

      Anlatı