Tugan Mürze Baranovskiy

Ruslar Ahaltekede


Скачать книгу

yenilik var? Hareket ne zaman? Yakın zamanda mı?” diye soru yağmuruna tutuluyordu. Ama onların bu sorularına; “Henüz bir şey yok!” şeklinde hep aynı cevap veriliyordu.

      Herkes sadece bir şeyi, o da, General Lazarev’in;”Ta ki askerlerin hepsinin yiyecek ihtiyacının halledildiği zamana kadar harekete kalkışmam.” şeklindeki, hemen hemen her gün söylediği sözlerini biliyordu.

      Çekişler’de askerler saat 05’te kalkıyordu. Bütün karargâh hemen harekete geçiyor, herkes kendi işiyle meşgul oluyordu. Ancak bu uzun sürmüyordu. Çünkü askerler kendi gündelik işleriyle uğraşıyor, çay kaynatıyor, gerekli eşya ve araç gereçlerinin bakımını yapıyor, hiçbir işi olmayanlar da suya giriyordu. Güneş tepelerine dikilip hava sıcaklaşmaya başladığında da askerler, bir yerlere gizlenmek, kızgın sıcaktan korunmak için çırpınıyor; eratlar gölgeliklerine, subaylar ise çadırlarına giriyorlardı. Gerekli bir durum olmasa hiç kimse dışarıya adım atmıyordu. Ancak akşama doğru sıcaklık etkisini kaybetmeye başladığında, deniz yönünden serin bir rüzgârın başlamasıyla bütün askerlere sanki bir büyücünün nefesiyle yeniden can geliyordu. Dört bir yandan şarkı müzik sesleri işitiliyordu. Askerler yaktıkları ateşlerin çevresine toplanıyor, subayların çadırlarında ışık yakılıyor, böylece öbek öbek topluluklar oluşuyordu. Uzun ve sıkıcı gün boyunca ağzını açmamış insanlar, büyük keyif içinde sohbet ediyor; içindeki bastırılmış konuşma ihtiyacını karşılamaya çalışıyordu. Sıcak da sinek de diğer zorluklar da böylece unutuluyor ve herkes geceyi geç vakitlere kadar büyük bir neşe ve mutluluk içinde geçiriyordu.

      Çekişler’de bu tekdüze ve sıkıcı hayatın akışı, yeni bir haberin gelmesi veya bir olayın olmasıyla bozulmazsa hiç değişmiyordu. Meselâ: Haziran ayının ortasında Teke bölgesinden ilk haber geldi. Tekelerin güçlerini birleştirerek Ruslara karşı durmak için bir yere toplandıkları ve Göktepe kalesini daha sağlam etmeye başladıkları öğrenildi. Bu söylentilerin yayılması, türlü görüşlerin söylenilmesine sebep oldu. Çekişler’de 7 ve 11 Haziranda sel baskını olduğu hakkında, benim yukarıda söz ettiğim vakalardan biri, -bir duyum bizi yakından ilgilendirmese de- sıkıntılı hayatımızın biraz da olsa değişmesine sebep olmuştu.

      Posta gemisinin geldiği günlerde hareketlilik artıyordu. Herkes akrabalarından, dost ve arkadaşlarından bir haber alabilmek için adeta can atıyordu. 15 Temmuzda subayların arasında at yarışı düzenlenirdi. Bu at yarışını gerçekleştirmek için düz bir yer bulundu. Yarışta yaşına, cinsine ve hangi çiftlikte yetiştirildiğine bakmadan bütün atlara eşit katılma şansı verildi ancak Türkmen atlarıyla yarışmanın yasak olduğu bildirildi. Elbette ki bu yasaklama yerindeydi. Çünkü Türkmen atlarının ünü onlar için belliydi. O an hiç işi olmayanların hepsi, at yarışların seyretmeye gelmişlerdi. Müfreze nöbetçilerinden başka, bütün subaylar bayrağın yanına yani General Lazarev’in askerleriyle durduğu yere toplandılar. Bu yarışta subay Bekmurzayev birinci oldu ve 200 rublelik saati ödül olarak aldı.

      Bir gün müfrezede, “Temmuz ayının sonunda veya Ağustos’un ilk günlerinde yürüyüşe geçileceği” haberi yayıldı. Kısa süre içinde, bu haber resmi olarak da tasdik edildi. Herkes, bulundukları yerlerde hazırlıklara başladı. Eşyalar, araç ve gereçler gözden geçirildi. Çekişler’deki bu üç aylık zamanın boşuna olmadığı, inceleme müfrezesinin sebepsiz yere meşgul edilmediği anlaşılarak bu konudaki bazı söylentilerin yalan olduğu ortaya çıktı. Ancak Merv’e gidileceği şeklindeki görüşlerin tam tersine, Ahal Teke bölgesine gidileceği konusundaki haber de doğrulanmış oldu. Aslında bu söylentilere önceden de kulak kabartan çok değildi. Askerler “Çekişler’den bir çıkalım da istediğiniz yere, isterseniz yerin son ucuna kadar götürün” diyecek gibiydiler.

      Çekişler gözden düştü. Herkes, 3 ay süren “misafirperverliği” için onu lanetliyordu. Hatta bütün dünyada Çekişler’den daha kötü bir yer yoktur diye düşünüyorlardı. Kısa bir süre sonra müfrezenin sevinci kursağında kaldı. Askerlerin kendi aralarında İvan Davıdoviç adını taktıkları General Lazarev’in rahatsızlığı ve arkasından çıban çıktığı yolunda haberler yayıldı. Herkesi bir korku ve telaş sarmıştı. Ancak bu haberi önemseyen yoktu. Çünkü haberin üzücü bir olaya yani ölüme sebep olacağı kimsenin aklına gelmiyordu, sadece askerler, burada bir süre daha kalacakları konusunda kaygı duyuyorlardı. Üzüntü kısa sürede kesilerek, “müfrezenin iki kol halinde 30-31 Temmuz’da yola çıkacağı, generalin şimdilik Çekişler’de kalacağı ancak durumu biraz iyileştiğinde müfrezenin peşinden yeteceği” ilan edildi.

      29 Temmuzda askeri birlikler, bütün ordu yürüyüşe hazır idi. Bir aylık yemleri ile develer, bölümlere paylaştırıldı. Piyade askerinin tamamı, çöllük yerde yürüyüşe hazır hale getirilmişti. Askerlerin her birinin üstünde sadece jimnastik gömleği (atlet), calbar (ince kumaştan pantolon), başlarında keçe içlikli, geniş kaşlı, enselikli şapka vardı. Tüm silahları, süngü takılmış tüfek ve mermi torbaları idi. Öbür eşyaların hepsi de develerin üstündeydi. Her askerin, kendisinin taşıması için ağaçtan matarası vardı. Bunların her birisi iki şişe su alıyordu. Bu su bir gün yetecek miktardaydı. Her 6 askere bir çadır ve döşek olarak kullanılacak bir kilim verilmişti. Bu kilimler, atlı birliklere verilmemişti; bu yüzden askerler zorluk çekiyor, türlü börtü böceklerle dolu yerlerde yatmak zorunda kalıyorlardı.

      General Lazarev’in talimatlarıyla, Birinci kol 30 Temmuz gecesi saat 01’de hareket edecekti. Bu kolun içinde Piyade Birliğinin 4 bölümü vardı: Grenaderlerin Leyb Erivan Alayının taburu, Grenaderlerin Gruzin Alayının taburu, Birleştirilmiş Atıcı Taburu, Şirvan Alayının taburu, ayrıca 20. Topçu Birliğinin yarısı ve 4 tane dağ topu bulunuyordu. Bu kola, İmparatorluk Piyade Birliği askerlerinin komutanı General Mayor Kont Borh komuta ediyordu. Böyle bir zamanda, atlı askerlerin karargâhında da hazırlıklar tamamlanıyordu. Araç-gereç depolarından azık ve yem cinsinden yiyecekler alınıyor ve develer bölümler arasında pay ediliyordu. Askerlerin ve atların zayıfları seçilip ayıklanıyordu. Buna benzer hazırlıklar da gözden geçiriliyordu.

      Atlı bölümün araç-gereç ve eşyaları konusunda söz söylemek gerekirse… Bunlar, piyade bölümdeki askerler gibi iyi donanımlı değillerdi. Yani onlara da çeveki (bir tür ayakkabı) verileceği söylense de verilmemişti. Matara yerine de her üç kişiye bir meşik dedikleri, büyük deri su kabı dağıtılmıştı.

      Atlı bölük, piyade bölüğünden bir gün sonra yola çıkacaktı. 30 Temmuzda öğleden başlanarak çadırlar toplandı, bütün takımlar sökülüp develere yüklendi. Günün doğmasından çok önce başlayan yürüyüş hazırlığı sırasında, özellikle eşyaların develere yüklenmesinde zorluklar baş gösterdi. Çünkü askerler daha önceleri bu hayvanların çalışmalarını bilmedikleri için, develerden korkuyorlardı. Nasıl yük yükleneceğini de bilmiyorlardı.

      Çekişler’de uzun süre kalındığı halde askerleri develere alıştırmak ve yük yüklemeyi öğretmek kimsenin aklına gelmemişti. Bu yüzden biz, develerin yüzlercesini kaybettik. Deve sevimli de olsa yavaş hareket eden bir hayvan. Bakımı iyi yapılırsa, yemi yeterli verilirse her şeye katlanıyordu. Sadece bazen böğürüyor. Zararsız hayvan demek daha doğru olur. Alışmayan insan için deve böğürtüsü korkunç geliyor. Ben de bütün yürüyüş boyunca, develerin bu seslerine bir türlü alışamadım. Bu böğürtüler benim için yürek sızlatıcıydı.

      Develer hakkında söz açılmışken, fırsattan faydalanıp, yürüyüş sırasında onların ne durumda olduklarını belirtmeliyim. Develer ne kadar dayanıklı bir hayvan olsa da onlara yapılan bakım ve muamele, bu iyiliklerini göstermelerine fırsat vermiyordu. Çünkü develere hiç iyi davranılmıyordu. Yüksek