Sultan Raev

Tımarhane


Скачать книгу

kötü duyan bücür.

      – Sen önce kulağını temizle pislik! Aferist değil. Afinskaya!

      – Buna bakar mısınız? Afinskaya imiş de, kimmiş de, neymiş de. Sen çene yapmayı bırak da kimin geldiğini söyle, dedi bücür.

      – Bir kadına kim gelebilir, dedim yorganla vücudumu kapatarak. “Birisi…”

      – Kimmiş o, dedi çirkin sesiyle yine kısa boylu olanı. İnsanları rahatsız etmekten hoşlanıyormuş gibi bir hali vardı.

      – Her gelenin altına mı yatıyorsun? Seçmiyor musun hiç?

      – Seçsen de seçmesen de hepsi aynı, bildiğin erkek işte. Erkeklerin farklısı var mı ki? Sen de gel istiyorsan. Ne bakıyorsun bücür, dedim.

      – O şu an müsait değil, çalışıyor, dedi uzun boylu.

      – Neyse, sen şunu söyle, koynunda bir şey saklayan, şüpheli birisi geldi mi senin yanına?

      – Ne saklayan? “Votka mı?” dedim şaşırarak.

      – Seni ilgilendiren tek şey votka mı, diye kızdı bir yandan da evi arıyordu uzun boylu.

      – Votka, votkadan başka bir şey düşünmüyor musun?

      – Düşünüyorum, dedim. Yakışıklı erkekleri. Çok yakışıklı olan erkekleri. Sizin gibilerden de Tanrı korusun.

      – Kapat çeneni! Biz çalışıyoruz demedim mi sana!

      – Ne yapıyorsunuz evimde! Çıkın dışarı, çıkın gidin, dedim sinirlenerek. Yoksa tecavüz ediyorlar diye bağıracağım. Hemen çıkın buradan!

      – Kadın! Saçma sapan konuşma! Anladın mı? Sakin ol da soruma cevap ver! Biz önemli bir iş için buradayız.

      – İş zamanında seninki…

      – Kalkmaz onunki dedi uzun boylu olanı sözümü keserek.

      – O çalışıyor şu an. İnanmıyorsan bakabilirsin.

      Cebinden kırmızı renkli bir kimlik çıkarıp gösterdi.

      – Haydi, anlat bu gece kiminle yattın? Bu evde kim vardı?

      – Kiminle yatmışım? Kiminle yatıp kiminle yatmayacağıma kendim karar veririm, anladınız mı? Söyleyeyim mi kiminle yattığımı?

      – Söyle!

      – Herhalde İspanya Kralıyla yatmamışsındır? Kısa boylu alay etmeye çalışıyordu.

      – Söyle!

      – Sizin aradığınız casusla. Koynunda sakladığı bir şey vardı. “Beni koynuna almazsan, evinle birlikte seni de yakarım diye tehdit edince onu koynuma alıverdim, yattık. Çok sıcaktı zavallı. Galiba Afrikalı bir casustu.”

      – Sözü değiştirme, dedi uzun boylu.

      – Koynunda kitap taşıyor muydu?

      – Kitap mı? Kitap okuyanlardan hoşlanmam, dedim.

      – Bir gün çok kitap okuyan bir erkekle yatmıştım, sabaha kadar sanki dil otu yemişçesine hiç susmamıştı. Ne demişti biliyor musunuz?

      – Ee, ne demişti, dedi kısa boylu olanı, merakla.

      – Kendimle baş başa kalmak istiyorum.

      – Sen ne dedin?

      – Sen ne biçim erkeksin? Senin bilimini ne yapayım, dedim. O günden beri okumuş adamlarla işim olmaz benim.

      – Soruma cevap ver. Bugünkü erkeğin yanında bir kitap var mıydı? Bir kitap taşıdığını fark ettin mi?

      – Hayır! Anası nasıl doğurduysa, öyleydi.

      – Aklında olsun, dedi uzun boylusu. Seni uyarıyorum. “Kutsal Kitap” kayboldu. Onu bir deli çalmış. Eğer onu bir yerlerde görürsen hemen bize haber ver. Duydun mu?

      – Tamamdır, diyerek yataktan hızlıca kalktım. Çırılçıplak olduğumu o an fark ettim.

      – Ave Maria mısın? Nesin? Şu vücuda bak, dedi kısa boylu sırıtarak ve devam etti. “Neydi adın? Tais Aferist miydin?”

      – Kadın dediğin böyle olur!

      Bir an sinirlerim patladı. Arkamı döndüm ve:

      – Hoppa! Hoppa! Amerika, Avrupa, diye bağırarak popomu salladım ve şap diye kalçama vurdum.

      – Çıkın! Çıkın, gidin buradan! İmdaaat! Tecavüz ediyorlar, diye bağırıp çağırmaya başladım.

      – Deli misin be? Bu çatlak başımıza bela olmadan gidelim buradan, dedi uzun boylu. Bücür de onun peşinden giderken arkasına bakarak bana “Yüzsüz!” deyip yere tükürdü.

      Kapıdan dışarı çıkarken duyacağını bilerek:

      – Evet, yüzsüzümdür ben! Defolun gidin, dedim.

      İkisi de dışarı çıkar çıkmaz esrarengiz bir şekilde kayboldular. Yeniden yatağa döndüm. Yataktan kalkmayı canım istemiyordu. Hiç bu kadar yorulduğumu hatırlamıyorum. Yatağın altındaki sert cisim sırtımı sızlatıyordu. Almak için elimi uzattığımda kitap olduğunu anladım. Kitabın kapağında “Kutsal Kitap” yazıyordu. “Kutsal kitabını giderken unutmuş.” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Kitabı elime alarak sayfaları rastgele çevirdim. Hiçbir şey okuyamadım. Tekrar kitabı açmak istedim ama bu sefer de gözlerimin önünde bir kadın canlandı. Nereden çıktığını anlayamadım. Bir hayalet görüyorum sandım. Gözlerimi kapattığımda hayalet hâlâ yerinde duruyordu. Bu kadını ben daha önce bir yerlerden görmüştüm. Şu an hiçbir şeyi hatırlayamadığım için korkuyorum. Kim çağırdı bu kadını. Başkalarını görmemiş olabilirim ama bu kadını tanıdığımdan eminim. Tanımasına tanıdım fakat bu kadın çoktan ölmüştü. Neden hâlâ peşimde? Gündüz sokaklarda gece de rüyalarımda görüyorum. Beyaz elbise giyiyor. Beyaz bir bezden yapılmış beyaz bir elbise. Bu kadından kurtuluş yok.

      Nikâhsız bir ilişki. Beyaz elbiseli kadının kocasıyla girdiğim o lânet nikâhsız ilişki. Çok kıskanırdım onu. Evindeki fotoğrafını bile yaktırmıştım. Ben bir kadınım. Kıskanmam gayet doğal. Kıskandım. Hatta bebeğinden de kıskandım. Daha bir hafta geçmeden kocama:

      – Ya beni ya da çocuğunu seç, dedim.

      O çocuğu her görüşümde annesi mezarından doğrularak gelecekmiş gibi hissederdim. Kocam:

      – Nereye götüreceğim onu? Karımdan kalan tek hatıra o çocuk. Sokağa mı atayım, dedi.

      Sanki mutsuzluğunun tek sebebi oymuş gibi çocuğa sarılarak için için ağlamıştı. Ben de evdeki huzursuzluğun onun yüzünden olduğunu söylemiştim. İkimiz de ondan kurtulmaya karar verdik. Fakat nasıl yapacağız? Kime verebiliriz? Kime götürebiliriz? En zoru da bu oldu. Dünyanın en büyük sorunu buydu sanki. Özellikle geceleri hiç huzur vermiyordu çocuk. Daha yeni uykuya dalmışken ağlamaya başlardı. Kocamla bir gece bile baş başa kalamadık. Birbirimize birazcık sarılacak olsak kahrolası çocuk kurt gibi ulur hiç susmazdı. Ben de bıktım, o da.

      – Kurtulalım bundan.

      – Kim yapacak bu işi?

      – Sen yok et.

      – Ben kendi çocuğuma bunu nasıl yapabilirim?

      Bu iş bana düştü. Kocam bunu yapamazdı. Üstelik o gece, karısını rüyasında görmüştü. “Karısı bebeğim her gün ağlıyor. Toprak onun gözyaşını, sesini her gün bana getiriyor.” diye ağlıyordu. Korkmuştu. Gece boyunca çıkan ufak bir tıkırtıdan bile tedirgin oluyor, sanki eşi kapıdan içeriye girecekmiş gibi bir türlü