Karakaş Şuayip

Özbek Edebiyatı Yazıları


Скачать книгу

karşılığını vermiştir.

      Zindancıbaşı Ahmet, bu ithamlara tahammül edemeyerek Behbûdî Efendi ile arkadaşlarının herhangi bir haksızlığa uğramamaları için meselenin tahkik edilmesini isteyince, öfkeye kapılan Togaybek, “Şimdi anladım ki sen de Ceditçiymişsin; çünkü onlara arka çıkıyorsun. Öldürülecek olan Ceditçi üç kişiydi, seninle dört oldu, seni de öldürmek lâzım” diyerek adamı tehdit eder. Togaybek, görüşmenin sonunda Behbûdî ve arkadaşlarıyla beraber zindancıbaşı Ahmed’in de hapsedilmesini emretmiş ve yakında Buhara emirinden gelecek fermana göre bunların öldürüleceğini bildirmiştir. Bunun üzerine Behbûdî Efendi ayağa kalkarak, “Biz ölümden korkmuyoruz, bilâkis hak yolunda ölmeyi kendimiz için şeref sayıyoruz. Doğruluk ve inkılâp yolunda sadece biz değil, daha pek çok kişi şehit olacaktır,” cevabını verdikten sonra tekrar zindana atılırlar.

      Sâdıkcan, bu görüşmeden birkaç gün sonra Buhara emirinden vali Togaybek’e öldürme emrinin geldiğini, Behbûdî Efendi’ye haber verir. Behbûdî Efendi de bunun üzerine kendisiyle beraber arkadaşlarının da imzaladıkları meşhur vasiyetnamesini kaleme alarak Sâdıkcan’dan bunu her ne sûretle olursa olsun Semerkand’a ulaştırmasını rica eder. Behbûdî, vasiyetnamesinde şunları kaydeder:

      “Ey, Türkistan’ın maarif işleriyle meşgûl olan ülküdaş ve oğullarım! Ben kendim bir mahkûm olsam da sizleri bir an olsun aklımdan çıkarmıyorum ve sizlere vasiyet ediyorum: Beni seven ülküdaşlarım! Benim sözlerime kulak veriniz! Biz iki aydan beri Buhara şehirlerinde mahkûm olarak dolaştırılıyor ve son on günden beri de bir yerde (Karşı şehrinde), bu zalimlerin elinde bulunuyoruz. Ceditçi olarak adımız kâfire çıktı. Hizmetkârlar arasında adımız casusa çıktı. Buradan kurtulmamız pek mümkün görülmüyor. Ülküdaşlarım Sıddıkî (Aczî), (Sadriddin) Aynî, (Abdurrauf) Fıtrat, (Münevver) Kaarî ve Ekâbir Mahdum ve oğullarım Vedud Mahmud, Abdülkâdir Şekûrî!

      Sizlere vasiyet ediyorum: Maarif yolunda gayret gösteren muallimleri himaye ediniz! Maarife yardımcı olunuz! Ortadan nifakı kaldırınız! Türkistan’ın çocuklarını ilimsiz bırakmayınız! Her ne yaparsanız milletle birlikte yapınız! Herkese âzatlık yolunu gösteriniz! Buhara toprağına tez zamanda kılavuzluk ediniz! Âzatlığı tez zamanda gerçekleştiriniz! Bizim kanımızın hesabını zalim beylerden sorunuz! Maarifi, Buhara toprağında yaygınlaştırınız!

      Bizim adımıza mektepler açınız! Biz o zaman kabrimizde rahat uyuruz. Benim oğullarıma selâm söyleyiniz. Bu arkadaşlarımın evlâdından haberdâr olunuz! İşbu vasiyetlerimi yazıp Ahmed’e verdim.”

      Hacı Muin Şükrullahoğlı’nın söz konusu yazısında haber verdiğine göre, vasiyetnamenin yazılmasından üç-dört gün sonra vali Togaybek, Behbûdî Efendi ile arkadaşlarının Ahmet’le birlikte öldürülmelerini emreder. Bu emir üzerine mahkûmlar, zindanın yakınındaki bir bahçeye götürülürler. Dört mezar hazırlanır. Behbûdî ile arkadaşları abdest alıp namaz kılmak isterler. Buna müsaade etmeyen cellât, evvelâ Mahmudhoca Behbûdî Efendi’nin, sonra da diğerlerinin başını keser. Cinayetin ardından görevliler, cesetleri kazdıkları çukurlara, yerleri belli olmayacak şekilde gömerler.

      Vali Togaybek’in mahremi olan Sâdıkcan, başından beri şahit olduğu bu hadiseyi, mahkûmlara karşı yakınlık hissettiği için küçük bir deftere kaydetmiş; ondan da dostu Hacımurad istinsah ederek Maarif Kurbanları adını verdiği üç perdelik bir piyes yazmıştır. Hacımurad’ın bildirdiğine göre Sâdıkcan, Şehrisebz, Kitab ve Guzâr taraflarında, Buhara emirinin başlattığı isyan sırasında 21 Aralık 1920 günü, isyancılar tarafından öldürülmüştür. Onunla birlikte, cinayeti kaydettiği defter ile vasiyetnamenin aslı da yok olmuştur.

      Mahmudhoca Behbûdî Efendi’nin öldürüldüğü haberi, Semerkand’da tam bir yıl sonra duyulmuş ve 1920 yılı Nisan ayında bütün Türkistan matem etmiştir. (s. 36) Sadriddin Aynî, Abdurrauf Fıtrat, Süleyman Çolpan gibi şairler, Behbûdî’nin arkasından mersiyeler yazmışlardır. Sadriddin Aynî, Behbûdiy Rûhıga İthaf adlı şiirinde teessürünü şu mısralarla dile getirmiştir:

      “Seni mundın buyan Turan köralurmu, köralmasmu?

      Seniŋ misliŋni Türkistan tapalurmu, tapalmasmu?

      Sen, ey üstâd-ı âlî-şân, ediŋ acîbe-i devrân,

      Atıŋnı tilge her insan büyük hürmetle almasmu?

      Seniŋ târihî devrânıŋ, seniŋ âsâr u irfânıŋ,

      Seniŋ nâmıŋ, seniŋ şânıŋ cehân kaldıkça kalmasmu?

      Seniŋ köksüŋ çökülgenmü, seniŋ beliŋ bükülgenmü?

      Seniŋ kanıŋ tökülgenmü? Munı heç kim soralmasmu?

      Başıŋnı kesdüren kâtil, u bed-tıynet, u sengîn dil,

      Hudâdan ger ese gâfil, halâyıkdan uyalmasmu?

      Vatan evlâdı yâd etdi, seni hürmetle şâd etdi,

      Ve lekin intikâmıŋnı alalurmu, alalmasmu?

      .................................

      Senge rahmet, senge gufrân Hudâyim yetkazalmasmu?!” (s. 219-220)

      Sadriddin Aynî, Behbûdiy Efendini Esge Tüşirib, Katl ve Katlgâhge Hitâben adını taşıyan şiirinde de Behbûdî’nin katledilmesinden duyduğu öfkeyi, şu öç alıcı mısralarla dile getirmektedir:

      “Ey medfen-i insâniyet, ey maktel-i ahrâr!

      Ey merkez-i vahşâniyet, ey mehmen-i eşrâr!

      ..................................

      Kan tök, yene kan tök, yene kan tök!

      Kan seli bilen âkıbetü’l-emr, yarıl, çök!

      Kan tök de, çömül kanğa! Yıkıl kanğa! Boğul, öl!

      Tâ kanğa bulğanmasın âzâde birar kol!

      ..................................

      Ey kâtile, ey fâcire, ey fitne-i Turan!

      Turan eli fitneŋ ile bolsunmı perişân?!

      ...................................

      Kur’ânnı, şeriatnı ayağ astıda bastıŋ,

      Behbûdiy kebi dâhi-yi Turannı da astıŋ!

      Baş kes, yene baş kes, neçe kün keyf ü sefâ sür!

      Lekin köziŋi aç! Kelesi künleriŋi kör!

      ....................................

      Bir kün kelür elbet, kelür elbet, kelür elbet!

      Ey hâine! Öç almağa âcizlere nevbet!” (s. 220)

      ....................................

      Abdurrauf Fıtrat ise, Behbûdiyniŋ Sağanasını İzledim şiirinde şu mısralarla göz yaşı dökmektedir:

      “Çökmişdi yer üzre âlem tosuğı,

      Öksüzlik baykuşı kanat kakardı.

      Batuvda kızarıb turğan bulutdan

      Ezilgen köŋlümge mâtem yağardı.

      Haksızlik şehriniŋ kan hidli yeli

      Armânım güliden bir yaprak üzüb,

      Baharsız çöllerge savurıb koydı.

      ......................”