Aladin Şamil

Teselli


Скачать книгу

      Şamil Aladin

      Teselli

      TATAR HİKAYECİ ŞAMİL ALADİN’İN TESELLİ VE BEN ÇAR VE TANRIYIM HİKAYELERİ

      Günümüzde Rusya Federasyonu’na bağlı Kırım Cumhuriyeti, çok uzun yüz yıllardan beri Türklerin yaşadığı güzel bir coğrafyadır. Karadeniz’in kuzeyinde ve otuz kilometrelik Or– Kapı geçidi kapatıldığında tam bir ada görünümünde olan Kırım, tarım zenginliği, Karadeniz sahillerinin güzelliği ve meyvelerinin nefaseti ile tanınır. Bitki ve hayvan çeşidi bakımından fevkalade zengindir.

      Tarih boyunca çok hareketli bir alan olarak dikkat çeken Kırım, çok uzun süre Türk Tatar hanlıkları tarafından yönetilmiş, 1475 tarihinde Osmanlı devleti ile imtiyazlı bir sözleşme ile Devlet’in önemli bir unsuru haline gelmiştir. Doğal olarak bu dönemde kültürel anlamda da çok önemli gelişmeler kaydeden bölgede, başta Kırım hanları olmak üzere çok sayıda kültür adamı yetişti. Fakat 1784 yılında Rusya ile yapılan savaşlar sonucunda Kırım Rusya’ya ilhak edilince bu zengin Türkçe birikim yerini suskunluğa bıraktı. Halkın ve aydınların önemli bir bölümü Osmanlı ülkesine göç etti. Kırım Tatarlarının sayısı giderek azaldı. Kırım siyasî ve istisadi bağımsızlığını kaybetmenin yanında, kültürel açıdan da tam bir kıskaca alınmıştı. Zaman zaman görülen kısmi rahatlamalar da kısa süreli oldu. 1928 ve 1931 yılları arasında da, toprakları ellerinden alınanların direnmesi üzerine kırk bin civarında Kırımlı Ural bölgesine sürgün edildi. 1931– 1934 yılları arasında yaşanan kıtlık da, Kırımlılara çok pahalıya mal oldu. Bundan sonraki yıllarda da, Ruslaştırma icraatlarına karşı gelen sayısız Kırımlı aydın öldürüldü yahut sürgün edildi. İkinci Dünya Savaşı ise bir başka büyük felaketle geldi. Almanlar Kırım’ı işgal ettiklerinde bir çok Kırımlı, Şark İşçisi adı altında kafileler halinde Almanya’ya sevkedilmiş ve yerlerine Almanların yerleştirilmesi kararı alınmıştı. Buna karşı çıkan Kırımlılar şiddete tabi tutulmuş, 168 Türk köyü yakılıp yıkılmıştı. Almanların çekilmesinden sonra Kırım’ı yeniden işgal eden Ruslar, bir çoğu Rus ordusunda Almanlar’a karşı savaşmış olan Kırımlı Türklerin tamamını sürgün ettiler. Tarihte emsali görülmemiş bir hadise olarak 1944 yılında alınan bu kararla, Kırım’da tek Türk bırakılmadı; bu sürgünde sayısız insan, vahşice dolduruldukları vagonlar içinde ve gittikleri sürgün yerlerinde can verdiler.

      Bu sıkıntılara rağmen Kırımlı aydınlar özellikle her fırsatta eğitim ve kültür alanında çalışmalar gerçekleştirdi, millî edebiyat yolunda çalışmalar yapıldı. Bunda Gaspıralı’nın kurduğu Usul– i Cedid mekteplerinin büyük etkisi oldu, pek çok aydın, halkı cahillikten kurtarmak ve medenî seviyeyi yükseltmek için çalıştılar

      Baştan itibaren bütün Türk dünyasında olduğu gibi şiir Kırım Türk edebiyatında da hep başat konumda oldu. İkinci Dünya Savaşından sonra bunun değiştiği, şiir yanında nesrin de öne çıkmaya başladığı görülür.

      Bu arada dikkat çeken hususlardan biri de 20. Yüzyılın başından itibaren Rusya coğrafyasında ortaya çıkan fikri tartışmaların kaçınılmaz olarak bölgedeki Türk topluluklarını da etkilediğidir. Özellikle 1917 Bolşevik devriminden sonra pek çok Türk yazar ve şairi de edebî eserlerinde yeni hayatın heyecanını yaşatmışlar, sosyalist fikir ve düşüncelerini ifade etmiş ve bunu topluma aşılamaya çalışmışlardır. Ama bu çabalar da Tatar halkına olumlu bakılması konusunda sonuç vermedi ve Stalin dönemde yaşanan katliamlar, Kırımlı aydınların hemen hemen tamamının yok edilmesi, sürülmesi veya hapishanelerde sürünmeleri neticesinde Kırım edebiyatı ciddî bir durgunluk dönemine girdi. Nazi işgal kuvvetleriyle iş birliği yapmakla suçlanan Kırım Türkleri, 1944 yılında yapılan katliamdan sonra toplu olarak Ortaasya içlerine sürüldüler. Sürgün yeri olan Özbekistan’da Kırım Türklerine uygulanan “Özel İskân” rejimi ile, büyük şehirlere yerleşmeleri, ziraatle uğraşmaları, askerlik yapmaları engellendi. Kültürel gelişmeleri tamamen durdurulan Kırım Türklerinin tarihleri ve kültürel mirasları yok sayılmış, Kırım’da onları hatırlatacak her şey imha edilmiştir. On yıldan fazla süren bu mecburi suskunluk dönemi, 1950 yıllarının sonlarına doğru partinin kontrollü bir şekilde geri çekilmesiyle sona erdi. Bundan sonra Kırım Türkleri sosyal, iktisadî ve kültürel haklarının korunması, etnik varlıklarının tanınması ve Kırım’a dönüp orada yaşama hakkı kazanabilmek için mücadele etmeye başladılar, en başta da Kırım Türkçesi konuşma ve edebî dilinin, edebiyatının ve sanatının geliştirilmesi için gayret gösterdiler. Bu faaliyette 1 Mayıs 1957 yılında Kırım Türkçesi ile yayımlanmaya başlayan “Lenin Bayrağı” gazetesinin olumlu rolü oldu. 1957 yılında, Özbekistan Yazarlar Birliği içinde oluşturulan Kırım Tatar Şubesi, Kırım Türk edebiyatının durgunluk dönemine canlılık getiren mühim bir hadisedir. Bu şubede Stalin mezaliminden kurtulup sağ kalabilen Şamil Alâdin, Abduraim Altanlı, Abdulla Dermenci, Eşref Şemizâde, Yusuf Bolat, Ziyadin Cavtöbeli, Raim Tmçerov, Reşid Murad, Fetta Akim, Gafar Bulğanaklı gibi yazar ve şâirler toplanarak Kırım Türk edebiyatını canlandırmaya çalıştılar.

      1968 yılında Gafur Gulam Neşriyatı bünyesinde kurulan Kırım Tatar yayınları bölümünün oluşturulması, Kırım Türkçesi ile yılda 13– 14 kitap neşretme imkânını doğurdu. 1976 yılında Kırım Türkçesi ile hazırlanan “Yıldız” almanağı 1980 senesinde iki ayda bir çıkarılan “Yıldız” dergisine çevrildi. Bundan sonra yazılan roman, hikâye ve şiirlerin hemen hemen hepsi önce bu dergide yayımlanmaya başladı. 1968 yıllarında Nizamî adına Taşkent Pedagoji Enstitüsü’nde Kırım Tatar Dili ve Edebiyatı Bölümü kuruldu. 1970’li yıllarda Özbek, Kazak, Rus okullarında okuyan çocuklar artık ana dillerini de öğrenmeye başladılar. Ancak sistemin sıkı kontrolü ve katı baskısı, bütün sovyet edebiyatında olduğu gibi, hatta çok daha fazla bir şekilde Kırım edebiyatında hissedilmekteydi. Yazar ve şâirler eserlerinde duygularını, düşüncelerini hadiseler karşısındaki tavırlarını istedikleri gibi yazma hakkından mahrumdular. Öyle ki, eserlerinde Kırım, vatan gibi kelimelerin yasaklanması bir yana Kırım’ı hatırlatır korkusuyla deniz, dalga gibi kelimelerin bile kullanılması suç olmuştur.

      Bugün Kırım edebiyatı gittikçe canlanmakta, yazar ve şâirler edebî dile her geçen gün daha fazla hâkim olarak eserler yazmaktadırlar. Artık Kırım Türkçesi ile yayımlanan gazete ve dergilerin tamamı da Kırım’a taşınmıştır.

      ŞAMİL ALÂDİN’İN HAYATI VE ESERLERİ

(d.12 Temmuz 1912– ö. 21 Mayıs 1996)

      Şamil Alâdin, Ay– Petrin Yaylası’nın kuzey yamacındaki Mahuldür köyünde doğdu. Çocukluğundan itibaren bölgenin geleneksel yaşam biçimi içinde yetişti, dağdan odun topladı, ağaç kesmeye gitti, tütün topladı. Yerel bir okulda ilk öğrenimini tamamladı. Eğitimine devam edebilmek için 12 yaşında Bahçesaray’a gönderildi. Burada tanıdığı hocası sayesinde edebiyata karşı ilgi duydu.Bu okuldun mezun olduktan sonra Simferopol Pedagoji Teknik Okulu’na (1928– 1931) girdi, Teknik okuldan sonra Moskova Edebiyat Enstitüsü’de açık öğretime başladı.

      Daha Bahçesaray’daki öğrenimi sırasında şiirler yazmaya başlayan Şamil Alâdin bu konumuyla kısa sürede dikkatleri üzerinde topladı. Kendisi gibi sanat ve edebiyatla ilgilenen bir arkadaş gurubu oluşturdu.

      1932 yılı sonunda askere çağırıldı. Ukrayna’da eski Konstantinov kentinde (1932– 1934) Kızıl Kazaklar 7. Alayı’nda görev aldı.1 Oradaki alay okulundan mezun olunca süvari takımı komutanı oldu. Askerlik dönüşü 1936’da Kırım gazetesi olan “Yeni Dünya”nın editör yardımcısı oldu. Sonra Dağıstan’a gitti ve orada bir dağ köyünde öğretmelik yaptı. Ardından Çirçik’de2 ikinci beş yıllık plan içinde yapılmakta olan Komsomol yolunun vinç operatörü olarak çalıştı. Bu çalışma yılları daha sonraları yayımlanan “Eğer Seviyorsan” (“Eger Sevensen”) romanının temelini oluşturdu. Şamil Alâdin 1939 yılında Kırım’a döndü, aynı yıl SSCB Yazarlar Birliği’ne üye oldu. Şamil Alâdin’in edebi kariyeri o kadar hızlı yükseldi ki, henüz 27 yaşındayken, 1939 yılında Kırım Yazarlar Birliği’nin başkanı seçildi. İlk kez, tüm SSCB genelinde T.G. Şevçenko’dan sonra gelen en parlak tercüman olarak ün kazandı ve “Anma Madalyası” ile ödüllendirildi. 26 Haziran 1941 yılında gönüllü olarak askere gitti ve Güney– Batı Cephesi’ndeki birliğe kumanda