Aladin Şamil

Teselli


Скачать книгу

yaşadıktan sonra, Şamil Alâdin ve ailesi Andican’a taşındı ve yerel bir gazetede çalışmaya başladı. Altı ay sonra, 1945 yılı mayıs ayında SSCB Yazarlar Sendikası Başkanı Alexander Fadeyev’in desteğiyle, Taşkent’e taşınma izni aldı. Orada Gençlik Tiyatrosu Müdürü ve sonra Demiryolları Sarayı Direktörü oldu, 1949’dan itibaren Özbekistan Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu sekreteri olarak görev yaptı. Taşkent– V. Belinsky Pedagoji Enstitüsü’nde 1953– 1957 yılları arasında akşam öğrencisi oldu.

      Şamil Alâdin, memleketine “geri dönmek için mücadele eden inisiyatif grubunun” aktif bir üyesiydi: Sovyet Sosyalist Komünist Partisi– Merkez Komitesinin liderlerine hitaben yazılan “Kırım Tatarlarının Anavatanları Kırım’a geri gönderilmesini” talep eden mektuplara imzalar attı, bir grup Kırım Tatarı milli hareketi katılımcılarıyla Moskova’ya gitti. Milliyetçi hareketteki aktif faaliyetleri yüzünden defalarca girdiği işlerden çıkarıldı.

      Kendi çabasıyla kazandığı nüfuz ve yetkisini kullanarak; bir grup Kırım– Tatar aydınını bir araya getirip, yönetiyor; “Kaytarma” ansamblesinin kurulması için resmi izinleri alıyor; “Lenin Bayrağı” gazetesinde ve radyo programlarında Kırım Tatar dilini kullanarak aktif roller üstleniyor; G. Gulyama adlı yayınevinde editörlük yapıyordu. Şamil Alâdin SSCB Yazarlar Birliği’inden ihraç edilen Kırım Tatarı yazarlarının rehabilite edilmesini ve Yazarlar Birliği’nin yeniden kurulmasını talep ediyordu: Doğrudan katılımı ve özel girişimleriyle, Özbekistan Yazarlar Birliği bünyesinde “Kırım– Tatarı Yazarları Bölümünün” kurulmasını sağlamış ve birkaç yıl boyunca bu kurumu kendisi yönetmiştir. Ayrıca, Özbekistan Yazarlar Birliği’nin Edebiyat Vakfı Başkanlığı’na iki defa seçildi.

      1980’den 1985’e kadar Şamil Alâdin Yıldız Dergisi’ni yönetti. Edebiyat alanındaki çalışmaları nedeniyle yazara “Sovyet Sosyalist Özbek Cumhuriyeti Kültürü Onur Üyesi” (1973) ve “Sovyet Sosyalist Özbek Cumhuriyeti Sanatının Onur Üyesi” (1982) ünvanları verildi. 1985 yılında Şamil Seyit oğlu Alâdin emekli oldu. Yaratıcı işler için, yazarın sessizliğe ve huzura ihtiyacı vardı, Taşkent yakınındaki Dormen’e yerleşti, burada yeni makaleler, denemeler, romanlar yazdı. Orada, Ukrayna’nın bağımsızlığı için savaşan Bogdan Khmelnitsky4 savaşında Kırım Tatar birliklerinin yardımıyla ünlü Komutan Togay– bey hakkında tarihi bir roman yazmaya başladıysa da bunu tamamlayamadı.

      1994 yılında Şamil Alâdin ailesiyle birlikte Kırım, Simferopol’e döndü. Burada bir gün dahi edebi faaliyetine son vermedi: “Kremlin Mağdurları” adlı belgesel denemesi ve ardından Kırım Tatar halkının sürgünde yaşadığı zor yıllardan bahsettiği “Ben – Çarınız ve Tanrınızım” adlı otobiyografik hikayeyi gazetede yayınladı.

      21 Mayıs 1996’da Şamil Alâdin, 84 yaşında öldü ve Simferopol’deki “Abdal” mezarlığına defnedildi.

      Şamil Alâdin çok sayıda öğrenci yetiştirdi, bunların içinde Kırım Tatarı yazarlar da vardır. Hakkında M. Koschanov ve G. Vladimirov tarafından yazılmış pek çok yazı, deneme ve kitap yazılmış, televizyon filmleri çekilmiştir. Eserleri ortaöğretim ve yükseköğretim kurumlarının ders programına dahil edilmiştir.

Edebi Faaliyetleri

      Şamil Alâdin edebiyata şiirle başladı. 1932 yılında, ilk şiir kitabı “Toprak Güldü, Gök Güldü”yü yayınlayan şair, (“Toprak Kuldi, Kok Kuldi”) 1935 yılında orduda geçirdiği yıllardan esinlenerek yazdığı “Kızıl Kazakların Türküleri” (“Kızıl Kazak’nın Yırları”) adlı şiir derlemesini neşretti.

      1940 yılında ilk nesir eseri “Merdiven” adlı hikayesinin de bulunduğu “Ömür” adlı kitabı yayımlandı.

      Şamil Alâdin’in yaratıcılığının çeşitlenmesi, Tatar tarihinin bir dönüm noktasına, yani halkının sürgün edilme dönemine denk düştü. Yazarın farklı dillere tercüme edilmiş, 70’in üzerinde eseri bulunmaktadır.

      Onun sanat hayatında 1979’da yazdığı “İblisin Ziyafetine Davet” adlı kısa romanı özel bir yer tutar. Eser, 1979’da Sovyet hükümetinin Rus olmayan halkların milliyet bilincinin en ufak tezahürünü, acımasızca bastırdığı döneme aittir. Bu eserinde milli kahraman Hüseyin Toktargazi’nin ağzından, Kırım Tatar halkının birliği ülküsünü anlatır.

      İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra, Şamil Alâdin savaş temaları üzerine “Çavuş Oğlu”, “Teselli”, “Eğer Seviyorsan” “Rüzgardan Sallanan Fenerler” gibi çeşitli hikayeler yazdı. Hayatı öğrendiği Siriderya steplerinde5 geçirilen onaltı yıl meyvesini verir ve 1971 yılında “Yeşilli Kız” hikayesini yazar, 1972’de hikaye ve kısa romanlarından derlenmiş “Elmas” adlı kitabı çıkar. 1987’de Şamil Alâdin’in eserlerinden oluşan Pınarlar (Çoraçıklar) adlı derleme yayınlanır.

      Şamil Alâdin’in çalışmalarının esasını Kırım temaları oluşturmaktadır. Yazarın bizzat kendisinin de yaşamış olduğu, yazarları ve şairleriyle birlikte tüm halkın kendi topraklarından sınır dışı edilmesi ve daha sonra anavatanlarına dönme sürecini derin ve geniş perspektifteki tarihi incelemeleriyle anlatmış bu yaklaşımıyla kuru tarihi bilgilerin ötesinde meseleyi sanatsal bir yaklaşımla yeni nesillere taşımıştır. Şamil Alâdin , mevcut sorunları kişisel izlenim, tecrübe ve hatıralarla birleştirmeyi başaran bir edebiyatçıdır.

      Şamil Alâdin’in burada Rusça’dan çevirdiğimiz iki hikayesi tema olarak birbirine yakındır. Bunlardan ilk olan Teselli, şairin çocukluk yıllarını, bu dönemdeki Tatar halkının yaşamını ve yavaş yavaş filizlenmekte olan sosyalist düşüncelerin bu halk arasında nasıl algılandığını dile getirir.

      İkinci hikaye olan Ben Çar ve Tanrıyım ise bu kez İkinci Dünya Harbi sonrası Kırım’da yaşananları dile getirir. Yazar bizzat kendisi de bir davaya inanmış, ona destek olmuş ama sonuçta sadece kendisi için değil bütün Tatar halkı için de felaket bir senaryo ile karşılaşılmıştır. Bu kez de bu düş kırıklığı anlatılır.

      Her iki hikayenin ortak noktası yalın bir gerçeğe yaslanmaları ve hikayenin kurgusunun bunun üzerinden yürümesidir. Yazarın samimiyeti okuyucu ile de buluşur ve bu avantaj hikayeyi kolay okunur ve inanılır kılar.

      TESELLİ

      1

      Bademlik köyü, Kök Kartal dağlarının eteklerinde gürleyerek akan Tilki Geçti deresinin iki yakası boyunca uzanan meşe ve kayın ağaçları arasına yerleşmişti. Hatırlananlara göre köy, seneler evvel badem ağaçları arasında adeta kaybolmuştu. Ama geçmiş yıllarda bir yaz, vadiye kar yağınca tüm badem ağaçları mahvoldu. Tecrübeli köylüler bu hadiseden sonra, evlerinin avlularına badem yerine ceviz ağaçları diktiler. Ağaçlar büyüdü, dalları Tilki Geçti deresi üzerine uzandı, köy ceviz terekleriyle donandı ama köyün adı evvelki gibi Bademlik olarak kaldı.

      Baharda aşırı yağmurlar yağarsa, yüksek yamaçlardan aşağı sele dönüşür, köyü ikiye bölüp, çağlayarak Tilki Geçti deresine kavuşur. Dere yatağından taşar, öyküre kudura önüne çıkanı kırar, kütükleri önüne katar, bağları, bahçeleri evleri yıkar, uğuldayarak çekip gider…

      Sağanak geçince, ahşap damlı evlerden kürk kalpaklı, çarıklı adamlar çıkar, ellerine kazma kürek alıp yola düşer, yıkılan evlerini, oyulan yollarını düzeltirler.

      Ama daha bir hafta geçmeden, dağ başını gene duman