Danikeyev Öskön

Kızın Sırrı


Скачать книгу

Olsa olsa beşinci çadır olacak.

      – Soğuk…

      – Hey, karanlıktır belki. İra, bizim öbür mumu getirsene. Petrolü var mıymış? dedi sesi kalın birisi.

      Hepsi konuşarak beşinci çadıra girdiler. Mumun aydınlığı biraz sönüktü. Üstelik çadırın içinden de çürümüş ot kokusu geliyormuş gibiydi. İki tarafında iki tahta vardı. Girişinde bir demir hurda yatıyordu. Az önce dedikleri gibi karanlıktı, soğuktu. Soğukluğu dışarıdaki soğukluktan farksızdı. İra bu evin yeni sahiplerine baktı. İkisinin de suratları biraz solgunlaşmıştı, ses çıkartmıyorlardı. Üstelik hepsi yas tutuyormuş gibi sessizlerdi. İra çevreye bir baktıktan sonra:

      – Nasılmış? dedi. Satımkul göz ucuyla ona baktı ve hafif gülümsemiş oldu.

      – İra neşeli birşekilde “Hadi o zaman çıkalım mı?” dedi.

      Satımkul ile Kaliman komşularının çadırında çok oturdular. Oradakiler işte, Satımkul’un gideceği yerde çalışıyorlarmış. Satımkul’un heyecanı biraz dindi, biraz alışmış gibi oldu: “Bunlar da çalışıyormuş. Durum o kadar da kötü görünmüyor. Savaştan zor değildir tabi.”

      Bir buçuk, iki saat oturmuşlardı. Yemeklerini yedikten sonra Satımkul “Biz kalkalım.” dedi. Üstelik yolda yorulmuşlardı. Kaliman çadırı düşününce kalbi hop hop atıyordu. Çünkü burası onun hoşuna gitmemişti. “Deli, neden buna razı oldum?” diye içinden kendi kendini azarlıyordu.

      Çadıra İra uğurlayarak geldi.

      Ne ilginç! Satımkul ile Kaliman’a filmin sahnesi değişmiş gibiydi. Çadırın içi süpürülmüştü. Tertemizdi. Eşyaları çıkarılıp tahtaların üzerine koyulmuştu. Sobada ateş yanıyordu.

      “Arkadaşlık sadece kan dökülen savaş meydanında değil, burada, barış hayatında da böyleymiş!” diye düşünen Satımkul çok memnun oldu. O, İra’nın ellerini tuttu.

      – Teşekkürler size…

      Kaliman da İra’ya gülümseyerek baktı.

      – Bir şey değil, dedi İra çıkarken ve:

      – İyi geceler. Ha, sobada ateş sönerse orada kömür var, diye kömürün nerede olduğunu söyledi.

***

      Satımkul zayıflayıp, biraz heybetini kaybetmiş mi ya da bu ağır işinden dolayı mı kısacası yanakları incecik olup gün geçtikçe et kemik olmaya başladı.

      Üç ay boyunca “vışkada”2 çalışmıştı. Hem de kışın soğuk günlerinde. Çok zorlanmıştı. Sakatlık işte. Eğer sol eli de olsaydı öbür işçiler gibi hiçbir şey hissetmeden çalışırdı.

      Bazen her şeyden vazgeçiveriyor…

      O doğuştan sakin ve merhametli birisiydi. Başka birisi için canını bile feda edebilirdi. İnsanlarla beraber olmayı çok severdi. Kısacası insanoğlunun karakteri karışık bir şeyden oluşmuş gibi.

      Bundan on gün önce o, 17 nolu kuleye tamirci olarak işe girmişti. Daha ilk başlarda “maaşı komşularınki gibi çok değil” diye memnun olmayan Kaliman şimdi de daha abartmaya başladı.

      Dün Satımkul işten gelince Kaliman her zamanki gibi onun temiz elbiselerini getirip “yıkansın” diye sıcak su hazırlamadı. Suratı asıktı. Kocası girince, gözünün üstüyle bir bakıp, sağ taraftaki tahtada oturduğu halde kıpırdamadı. Yastık kaplıyordu. Gelsen ne? Gelmesen ne? der gibi davrandı.

      Satımkul:

      – Hey, sana ne oldu? diye sordu.

      Kaliman cevap vermedi.

      – Yapma, Kakinciğim, lütfen? Son zamanlarda çok değiştin. Satımkul tekrar dışarıya çıktı ve:

      – Su var mı? diye sordu.

      Kaliman yalın ayaklarıyla dışarıya çıkıp, içeri girerek su koymaya başladı. Hala susuyordu. Satımkul yıkanırken ona bakıyordu. Kaliman’ın bakışlarından, suyu dikkat etmeden bazen az bazen çok fazla koymasından çok şey anlaşılıyordu.

      Satımkul hiçbir şey anlayamıyordu. “Acaba birisinden dedikodu mu işitti? Dedikodu? Hiç kötü iş yapmamışsa dedikodu nereden çıkarki?” O, sağ eliyle kıpkırmızı oluveren yüzünü okşayarak oturduğu gibi yere bakakaldı. Kaliman’ın oradan uzaklaştığını fark etmemişti.

      Vakit öğleyi geçmişti.

      Satımkul havluyu yastığın üzerine atıp, Kaliman’ın yanına gelerek oturdu:

      – Kaliman, ben her şeyi anlıyorum. Ancak, sadece anlamakla senin istediğini yapamıyorum ki. Genciz… Yavaş, yavaş biz de diğer aileler gibi yaşamaya başlayacağız. Baksana, böyle beraber oturup başbaşa olmak mutluluk değil mi? İşim zor değil. Birkaç gün sonra mayın da açılmaya başlarmış. Bunların hepsine şükretmek lazım!

      Kaliman konuştu:

      – İş… Sadece birlikte olmak mı önemliymiş? Elinde para olmamanın zorluğu nedir biliyor musun?

      – Yapma Kaliman, az da olsa eşyalarımız, yiyeceklerimiz var. Başkalarına muhtaç değiliz. Düşünmeden konuşmak olmaz böyle. Hep “onlar böyle, şunlar şöyle…” diyorsun, onların bir sakatlığı yok…

      – Ama senin kafan çalışıyor! Emektarsın. Yumuşak huylu olduğun için böyle yaşıyorsun. Ben okumuşum, bu işleri yapamam desene.

      – Aman Allah’ım, burada sadece benim mi kafam çalışıyormuş? Benimki gibi herkesin kafası çalışıyor. Eğitimliler de hatta tecrübeliler de var. Onlar da benim gibi çalışıyor.

      – Çalışırsa çalışsınlar! Başkasının işiyle başkası ilgilenmez ki? Sen savaşa gitmiştin, onlar diye, onlar için canını bile feda etmeye hazırdın!

      Satımkul artık dayanamadı:

      – Yeter artık Kaliman! Biz siz için, hepiniz için savaşa gitmiştik. Benim gibi milyonlarca insan gitmişti. Onların hepsi senin dediğin gibi yaparsa geriye ne kalır? Ya da burada savaşa gitmeyenler Tanrı’nın kahrına mı uğramış? Savaş zamanında herkes acı çekmişti! Bırak şu benciliğini!

      – Burada söz bencilikle değil, hayatla ilgili oluyor.

      – Hayat mı? Sen bununla neyi anlatmak istiyorsun?

      – Bunu işte.

      – Bunun ismi yok mu?

      – Hayatı diyorum işte. Deminden beri suratını asıp sırtını dönerek oturan Kaliman Satımkul’a baktı ve:

      – Hayatı diyorum! Bu da hayat mı?

      – Sessiz olur musun?

      – Olmayacağım sessiz! Komşulardan mı utanıyorsun? Duymasın mı diyorsun? Duyarsa duysunlar! Saklayacak gücüm kalmadı. Madem utanıyorsun iyi hayat için çaba göstersene! Sabah erkenden kalkıp, çamur kazarak bulduğun paran yemekten başka bir şeye yetmiyor. Şimdi bana “sessiz” dediğine bak. Hadi söylesene, kaç aydır buralardasın? Fayda getirdin mi? Kış boyu böyle çadırda yaşadık, en azında yeni elbise aldın mı bize? Nereye kadar dayanacağız? Söyle? Ben sensiz yalnız kaldığım günlerde, bundan daha iyi yaşamıştım. Evim sıcaktı, kıyafetlerim yeniydi. Sadece senin için buraya geldim, diyerek Kaliman ağlamaya başladı.

      Satımkul ne yapacağını bilemedi. “Senin için…”. Kaliman’ın dediklerini doğru buldu. Gerçekten de kaç senedir umudunu kesmeden beni bekleyen bu Kaliman’ıma bir iyilik yaptım mı? Kışın hep tarlada, çadırda kalırlardı. Bu çadırın siperden farkı yok ki? Allah kahretsin!