Aksoy Ömer

Boşnak Alhamiyado Edebiyatı


Скачать книгу

mer Aksoy

      Boşnak Alhamiyado Edebiyatı

      Što sam znao, to sam napisao;

      Ko zna više – bujrum neka piše!

-Safvet beg Bašagić-

      ÖNSÖZ

      Boşnakları, Balkan ulusları içerisinde Türklerin Balkanlardaki 500 yıla yakın hâkimiyetinin önemli manevi mirasçıları olarak kabul edebiliriz. Türklerin bölgeyi fethi akabinde İslamiyet’i benimseyen, uzun ve çileli bir sürecin sonunda tüm olumsuzluklara rağmen asimile olmadan sahip oldukları milli ve dinî hususiyetleri günümüze değin taşıyan müstesna bir millettir. Türklerle tanışmaları ve İslamiyet’i benimsemeleri Ortodoks ve Katolik Güney Slav topluluklar arasında Boşnakların farklı bir etnik topluluk olarak teşekkül etmelerine vesile oldu. Bu yeni etnisite dil gibi kendi kadim kültür öğelerini muhafaza etmekle birlikte Türk ve İslam kültürü etkisi altında bütünleşmiş bir kültür yarattı. Boşnaklar, Güney Slavlarından farklı yeni bir edebî anlayış ile kendilerine has bir tarzda Arap alfabesi ile kaleme alınan, ideolojik olarak büyük ölçüde Türk tasavvuf anlayışından beslenen ve Türkçe menşeli binlerce sözcüğü bünyesinde barındıran alhamiyado edebiyat geleneğini vücuda getirdiler.

      Çalışmamızda öncelikli olarak Boşnak yazını ve Bosna Hersek tarihi ile alakalı genel bilgiler verdiğimiz bölümün ardından Boşnak alhamiyado edebiyatı literatürü başlığı altında başlangıçtan günümüze değin bu edebiyat geleneği ile alakalı yapılan çalışmalar ve bu çalışmalara imza atan araştırmacılar üzerinde durduk. Alhamiyado edebiyatının teşekkülü ve yapısal hususiyetleri başlığı altında alhamiyado sözcüğünün etimolojisini açıkladıktan sonra bu edebiyat geleneğinin belli başlı karakteristik ve ideolojik özellikleri hakkında değerlendirmeler yaptık. Türler başlığı altında alhamiyado ediplerinin kullandığı türler, süreli yayınlar başlığı altında ise Arap harfli çıkarılan süreli yayınlar hakkında bilgi verdik. Alhamiyado edebiyatının belli başlı temsilcileri ve bunlara ait eserler başlığı altında ilk temsilcilerden 20. yüzyıla değin vücuda getirilen manzum-mensur eserler ile bu gelenek içerisinde değerlendirilen şair ve yazarlar hakkında bilgiler verdik. Örnek metinler başlığı altında manzum ve mensur metinlerin bir kısmını Boşnakça, bir kısmını ise Türkçe tercümeleri ile birlikte verdik. Ayrıca gelenek içerisinde var olan ve yaratıcısı belli olmayan çok sayıda anonim metin içerisinden manzum ve mensur örnek metinler koyduk. Sonuç bölümünde ise alhamiyado edebiyatı ile alakalı vermiş olduğumuz tüm bilgilerin genel bir değerlendirmesini yapmış bulunmaktayız.

      Çalışmamızda, bilhassa Boşnakça bilmeyenler olmak üzere okuyucuya kolaylık olması açısından Boşnakçada olup Türkçede karşılığı olmayan đ, ž, ć, č, š, nj, dž, c, j, lj işaretleri Türk yazı sistemindeki karşılıklarıyla, yani c, j, ç, ç, ş, ny, c, ts, y, ly şeklinde verilmiştir. Örnek metinlerde, dipnotlarda ve kaynakçadaki eser adları ve yazarların adlarında ise orijinal yazılışlara sadık kalınmıştır.

      Bu çalışmaya başlarken gayemiz Güney Slavları, bilhassa da sıkı bir tarihî-dinî bağımız olmasına rağmen Boşnak edebiyatı ve folkloru ile alakalı literatürün oldukça sınırlı olduğu Türkiye’de bu eksikliği gidermek adına küçük bir adım atmaktı. Ayrıca gözlemlediğimiz kadarıyla yapısal ve ideolojik bağlamda dinî tasavvufi Türk halk edebiyatının, bu edebiyat geleneğine olan etkisi araştırmacılar tarafından göz ardı edilmişti. Türk halk edebiyatı içerisinde İslamiyet öncesinden günümüze değin çok kadim bir edebiyat geleneğini temsil eden dinî tasavvufi Türk halk edebiyatı, yüzyıllarca Türk hâkimiyetinde kalan ve İslamlaşma ile Türk kültüründen büyük oranda etkilenen halkların edebiyat geleneklerine büyük oranda nüfuz etmiştir. Bu bölgelerde etkin bir biçimde faaliyet gösteren tarikatlar Türk kültürünün nüfuzunu pekiştirmiştir. Bu vesile ile çalışmamızda alhamiyado edebiyatı geleneğini dinî tasavvufi Türk halk edebiyatının etkilerini göz önünde bulundurmak suretiyle inceledik. Şüphesiz eksiklerimiz ve hatalarımız olmuştur. Tüm eksikler ve hatalar şahsıma aittir.

      Bu çalışma sürecinde birçok kişinin farklı şekillerde yardım ve desteklerini gördük. Makale yazma fikri ile başladığımız bu çalışmayı kitaplaştırmamız konusunda bizi teşvik eden Doç. Dr. Oğuzhan DURMUŞ’a; kaynakların ve metinlerin Türkçeye tercümesi noktasında yardımlarını benden esirgemeyen eşim Esma MEZİT AKSOY ve Dr. Nadira ŽUNİĆ’e; Çalışmayı okuma zahmetine katlanıp önerileri ile eksiklerini ve hatalarını gidermemize vesile olan dostum Okt. Selçuk DURMUŞ, mesai arkadaşım Okt. Cüneyt NUR ve hocam Prof. Dr. Bülent BAYRAM’a şükranlarımı sunarım.

      Son olarak Bosna Hersek’te uzun bir süre çalışmak suretiyle naçizane Güney Slav dilleri, edebiyatları, dinleri, folkloru ve kültürüne vakıf olduk. Bu noktada şahsıma Bosna Hersek’te 5 yıl misafir öğretim görevlisi olarak çalışma fırsatını veren Yunus Emre Türk Kültür Merkezi ve Trakya Üniversitesi’ne minnettarım. Başta bu iki kurum bünyesinde Bosna Hersek’te çalışmamıza vesile olanlara ve çalışmam boyunca yardımlarını gördüğüm herkese teşekkürü borç bilirim.

      GİRİŞ

      Edebiyat ve güzel sanatların din ile olan münasebeti tarih boyunca bazen dinî bir ritüelin dışavurumunda; bedii duyguların ifadesi olarak şiirde ve güzel sanatlarda bazen ise dinî bir propaganda aracı olarak kullanılması esnasında karşımıza çıkmaktadır. Tüm toplumların edebiyat tarihlerinde mensubu olunan dinin propagandası edebiyat aracılığıyla yapılmıştır. Özellikle yeni bir din ve kültürün etkisi altına girilmesi bu dinin toplum nezdinde meşruluğunu sağlamak adına edebiyat ve güzel sanatların bir vasıta olarak kullanılmasını sağlamıştır. Din değiştirme veya başka bir din ve kültürün nüfuzu altına girme, toplumların sosyo-kültürel yaşantısında, düşünce yapısında ve dillerinde köklü değişikliklerin meydana gelmesine, o toplumun edebiyatlarının dinin yörüngesine girmesine sebebiyet verir. Diğer taraftan bu sayede zengin bir edebî külliyat meydana getirilmiş olur. Türk tarihinde bunun çok sayıda örneğine rastlarız. Uygur Türklerinde belirli bir zümrenin Budizm ve Manihaizm dinine dinini benimseyip, bu dinler etrafında oluşan kültür dairesine dâhil olması, bu inançların propagandasını yapmak gayesi ile edebî ürünlerin vücuda getirilmesine ve zengin bir edebî külliyat oluşturulmasına imkân sağlamıştır. Türklerin İslamiyet’i kabulü de benzer bir sonuç doğurmuştur. Türklerin İslam’ı benimsemesi akabinde bir taraftan edebiyat ve güzel sanatlar İslamiyet’in nüfuzu altına girerken bu durum aynı zamanda İslam’ın konar-göçer Türk zümreleri arasında yayılması için propaganda işlevi gören din adamlarının menkıbeleri ve dinî içerikli şiirlerden mürekkep olan dinî-tasavvufi Türk edebiyatının teşekkül etmesine ve yüzyıllar boyunca İslamiyet’in ve tasavvufun ön gördüğü “insan-ı kâmil” olma yolunda ahlaki-didaktik öğütler ile bezeli şiir geleneğinin oluşmasına imkân sağlamıştır. Balkanların kadim Slav topluluklarından olan Boşnakların İslam’ı kabulü ve Türk-İslam kültür ekolojisinin bir parçası olması, onların da edebiyatlarında Türklerinkine benzer bir süreç ile karşılaşmasına vesile olmuştur. Öncelikle İslamiyet’i kabul eden Boşnaklar Türk kültürünü nüfuzu altına girmiş, edebiyat, dil, sanat, mimarî gibi kültürün tüm alt birimlerinde Türk kültüründen beslenmiştir. İslam’ın ve İslam’ın mistik yorumu olan tasavvufun propagandası da Türklerde olduğu gibi şiir ve güzel sanatlar vasıtasıyla yapılmıştır.

      Slav toplulukların özellikle 6. ve 7. yüzyıllarda Slavların ilk ata yurdu olarak kabul edilen Ukrayna’daki Özi (Dnyeper) nehri ile Bug nehri arasındaki bölgelerinden göçerek Balkan topraklarına yerleşmesi, Balkanlarda Slavizasyon adı verilen Slavlaşma sürecini de başlatmıştır. Kısa sürede bölgedeki Slav kökenli olmayan etnik topluluklar Slavlaşmıştır. Bölgenin tamamen Slavlaşmasında Hristiyanlığın bölgede dinî hâkimiyetini sağlamasının etkisi yadsınamaz. Keza Hristiyanlık, Slavlar ve bölgenin yerliler arasındaki en önemli bağlantı olmuştur. Bölgedeki Slav olmayan etnik gruplar zaman içerisinde ana dillerini unutarak Slav dilini kullanmışlardır. Böylece kısa bir süre içerisinde günümüzde Bosna Hersek sınırlarını da kapsayan büyük bir bölge Slavlaşmıştır. Bölgeye sonradan gelen Slavlar ile yerli halk arasında dinî organizasyon içerisinde bir çeşit okur-yazar kitle teşekkül etmiştir.

      Bosna Hersekli Slav topluluklar Türk hâkimiyetine kadar, bölgede yapmış oldukları misyonerlik faaliyetleri çerçevesinde Hristiyanlığın yayılmasında