Kazakça okuyamayan Kazak kitlesine de ulaşma isteğinin bir göstergesidir. Bu yeni baskı hacim olarak ilk baskının iki katından fazla olduğu için bu yeni kitabında Türkiye’deki Türk okuyucusu ile buluşturulması çok isabetli bir karar olmuştur.
Çarlık ve SSCB dönemi pek çok açıdan birbirine zıt iki rejim olmasına rağmen Mırzahmetulı Türklere karşı uygulanan politikalardaki şekli değişime rağmen politikaların özünde çok fazla değişmediğini örneklerle ortaya koymuştur. Türklere karşı uygulanan Ruslaştırma politikalarındaki devamlılığın ortaya konulması açısından Mırzahmetulı önemli bir eser ortaya koymuştur.
Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının 30. yılına geldiğimiz şu günlerde bağımsızlığın pekiştirilmesi ve yeni nesiller tarafından özümsenmesi için geçmişin iyi anlaşılması önemini korumaktadır. Çarlık ve SSCB mirasının iyi bir şekilde öğrenilmeden Kazakistan’ın bağımsızlık serüveninin rotasının belirlenmesi tam olarak mümkün değildir. Mırzahmetulı kıdemli bir sosyal bilimci olarak günümüzde geçmişin öğrenilmesi konusunda azimli bir şekilde çalışmaya devam etmektedir.
Uluslararası siyasetin nazik yapısından dolayı devletlerin her konuda açıktan insiyatif alması döneme ve zamana göre değişiklik göstermektedir. Fakat günümüzde sivil insiyatiflerin ve ferdi araştırmaların önü açıktır. Kazakistan ve Türkistan tarihi alanında SSCB döneminde çalışılmasına izin verilmeyen konular artık günümüzde çalışılmaya müsaittir. Bu çalışma pek çok konuda kendisinden sonraki çalışmalar için genel bir perspektif çizerek yol göstericilik yapmaktadır. Bengü yayınlarına ve Dr. Yakup Ömeroğlu’na bu kitabın basımı konusunda gösterdiği yardım ve emek için teşekkür ederiz.
1. BÖLÜM
1.1. Kazaklar Nasıl Ruslaştırıldı?
Farklı dönemlerden şair ve yazarların eserlerini orijinalleriyle karşılaştırarak eklemeler yapmak ve tekrardan yayımlamak amacıyla eserlerde metinbilimsel düzeltmeler yapılması durumunda, her defasında otosansür gibi bir durumla karşı karşıya kalınmaktadır. Otosansür sebebiyle üstü örtülmüş gizli fikirlere ulaşılamamakta, yazarın ifade etmek istediği olgu, hangi amacı ortaya koyduğu, çizdiği veya gizli tuttuğu bilgiler her yönüyle derinlemesine öğrenilememektedir. Akademisyen Dmitri Lihaçev “Metinbilim eserin, metnin tarihini inceleyen ayrı bir bilimdir.” şeklinde ifade eder. Uygulamada metinbilimin bir özelliği de metnin bilimsel yayın vasfında olmasıdır. Bu nedenle yazarın dünyasına açılan kapıyı açmanın en iyi yolu kuşkusuz metnin metinbilimsel olarak incelenmesidir.
Her yeni nesil yeniden basıma hazırlamak için bilinen klasik eserlere yönelir. Eserlerin bilimsel esaslarını düzenleme sırasında mutlaka metinbilimsel incelemelerle karşı karşıya kalırlar. Burada yazar, dönemin birtakım sosyo-politik sebeplerinden dolayı eserde değişiklik yapma yoluna gider. Yani dış faktörlerin baskısı altında otosansür uygulamak mecburiyetinde kalır. Araştırmacı, yazarın uyguladığı otosansürü, metin içindeki kısaltmaları ve değişiklikleri anlayabilmek için eseri orijinaliyle ve farklı zaman dilimlerindeki baskılarıyla karşılaştırmak zorundadır. Bunun sonucunda sadece eserlerdeki tutarsızlıkları bulmakla kalmayacak, aynı zamanda bunların ortaya çıkış sebeplerini de öğrenecektir. Belli dönemlerde yazara fikirlerini eksiksiz olarak ifade etme, konuya yaklaşımını açık bir biçimde yazma imkânı tanınmamıştır. Sosyolojik ve politik koşullar yazarı otosansür yöntemini uygulamaya itmiştir. Bu durumun gerçekleşmesi için birçok sebep vardır. SSCB döneminde, Kazakistan tarihindeki kişilik kültü1 ve duraklama dönemindeki birtakım karmaşık sosyolojik ve politik sorunlar bu sebeplerden birkaçıdır. 19 Ağustos 1988’de gerçeği yazmaya eğilimli, doğruları gün yüzüne çıkaran, ülkede yaşanan olayların sebeplerini araştıran Sosyalist Kazakistan gazetesinde: “… Herkes kontrol altına alındı ya da tutuklandı. Bazı bölgelere eleştiri yapma yasağı getirildi.” şeklinde yazılmıştır.
Sürgünün benzer etkileri özellikle şair ve yazarların eserlerinde apaçık görülmektedir. Yazarlar Kazak halkının tarihine ve maneviyatına dair sorunlara yöneldikleri takdirde, ideolojik zararlar, ulusal sorunlar her zaman ortaya çıkacaktır.
Çarlık Hükümeti’nin koyduğu yasak, sömürgeciliğe ve manevi baskıyla gayrı Rus halklara yönelik misyonerlik politikasına ilişkin sorunları açığa çıkarmak maksadıyla ortaya çıkmıştır. Bu durum çok karmaşık, gizli, politik ve ideolojik problemleri kapsamaktadır. Fakat her şeye rağmen bazı Kazak şair ve yazarların bilimsel makalelerinde ve edebi eserlerinde bu konuya değinilmiştir. Özellikle Stalin’in baskıcı rejimiyle birlikte bu fikirler daha gerçekçi ve açık bir şekilde kendini göstermiştir. Alihan Bökeyhan, Mirjakup Dulat, Mağcan Cumabay, Koşke Kemenger, S. Asfandiyar, Yusufbek Aymatov, Dulat, Murat, Şortanbay gibi isimlerin telaffuz dahi edilmesi yasaklanmıştır. Onların adları ve manevi mirasımız tarihimizde büyük bir eksiklik olarak görülmektedir. Bir sonraki nesil şair ve yazarlarının sanatında ise bu konuya yönelik bir ima dahi olmamıştır. Nadiren bazı edebiyatçıların üstünkörü ya da dolaylı olarak kaynakları öğrenmeye yönelik girişimleri olmuştur. Muhtar Avezov’un ‘Abay Yolu’ (Путь Абая), Şerhan Murtazayev’in ‘Kızıl Ok’ (Красная стрела), Moris Simaşko’nun ‘Zil’ (Звонок), Caysanbek Moldagaliyev’in ‘Temiz Pınar’ (Чистый родник) romanları ve son eserlerden Halım Ahmetov’un anılarından oluşan öykü koleksiyonu ‘Eski Dostlar’ (Старые друзья) çalışmaları bu duruma örnek gösterilebilir.
Genç nesil okurları için asıl eğitici ve öğretici olan, Muhtar Avezov’un2 ‘Abay Yolu’3 eserinde karşılaşılan otosansür gibi bir olgunun tarihi içyüzünün açığa çıkarılmasıdır. Kazak Sovyet edebiyatının klasik eseri sayılan bu şaheser, Devlet ve Lenin ödüllerine layık görülmüştür. Eser, büyük bir ülkenin tek bir kişinin avucunun içinde olduğu, kişilik kültünün geliştiği dönemde yazılmasına rağmen XX. yüzyılın en önemli eserleri arasına girmeyi başarmıştır. Eserin içinde yer alan gizli fikirler sıradan bir okur tarafından değil, eseri daha derinlikli düşünen okur tarafından anlaşılmaktadır. Sıra dışı ve zor bir yaşam geçiren Avezov gerçeği doğrudan yazmaktan kaçınmış, otosansür tekniğini kullanarak ifade etmeyi tercih etmiştir.
Yazarlar otosansür yöntemini kendi iradelerine bağlı olarak kullanmamaktadır. Örneğin, ünlü Alman şair Johannes R. Becher’in kendi estetik fikirlerinden oluşan ‘Denemeler’ kitabı derlenirken kendisine eserin düzeltme uyarısı geldiğinde, katı bir sansür uygulamak durumunda kalmış, SBKP’nin (Sovyetler Birliği Komünist Partisi) 20. Kongresinde ortaya çıkan kişilik kültüne yönelik eleştirel fikirlerinin bazılarının üstünü çizmiş, bazılarını da kısaltmıştır. Eserin tamamı yazarın ölümünden sonra Almanya Demokratik Cumhuriyeti Dergisi Sinn und Form’da yayımlanmıştır.
Muhtar Avezov mevcut koşullar sebebiyle bildiği, tahlil ettiği ve okura anlatmak istediklerini bütünüyle ifade edememiştir. Ana fikri verebilmek için okurun kavramasını umut ederek mecazi ve imalı ifadeler kullanmak zorunda kalmıştır. Uzmanların el yazmalarını yeniden inceleyip, otosansür tekniğiyle gizli kalmış, yazar tarafından değiştirilen metinleri kavrayarak ve yorumlayarak metinbilimsel analizler yapması bu gizli fikirleri açığa çıkaracaktır. Böyle bir analiz, konuya hâkim olmayanların içeriği rahatlıkla anlaması için gereklidir.
Araştırmacı veya döneme tanık olan yazar otosansür diye adlandırılan