Mekemtas Mırzahmetulı

Kazakları Ruslaştırma Siyasetinin Bilinmeyen Yönleri


Скачать книгу

Ibıray gibi Kazak aydınlarının her biri Rus İmparatorluğunda gizli yürütülen misyonerlik faaliyetlerini farklı taraflarıyla öğrenebilmişlerdir. Bu politikayla ilgili gerçeği gizli ve açık kaynaklardan edinmişlerdir. Örneğin, Çokan misyonerlik politikasıyla ilgili hoşnutsuzluğunu dile getirmiş ve eleştirel bir tutum sergilemiştir; Ibıray Altınsarin ise doğrudan misyoner ideologlarla görüşüp diplomatik metotlar uygulamış ve bu yöntemleri gereken durumda kendi eğitim faaliyetlerinde kullanmıştır. Abay sorunu hissetse de sorunun kaynağını son ana kadar anlayamamıştır. Özellikle bu sebeple Avezov misyonerlik politikasının gizli özünü Pavlov aracılığıyla göstermeyi tercih etmiştir. Görülüyor ki, o böyle bir metodu Çarlığın sömürgeci politikasının içyüzünü okuyucuya bildirmek ve okuyucuyu düşünmeye sevk etmek amacıyla uygulamıştır.

      Yazar bu epizot üzerinden yani Çarlık sömürgecilerinin misyonerlik politikasını Kazaklar arasında yavaş yavaş uyguladığı konusundaki çetin siyasi ve ideolojik savaşın gizli fikirlerinin yansıtıldığı Abay ve Pavlov arasında geçen sohbet aracılığıyla, okuru yaklaşan tehlikeyi anlama aşamasında sorunun kaynağını bulmaya zorlamıştır. Elbette iki kişi arasında geçen bu konuşmayı Çarlık Hükümeti’nin özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayan az nüfuslu halkları Ortodoksluğa geçirmeye yönelik iç politikasını, misyonun asıl hedefinin aşamalı sürecini dolaylı olarak bile olsa gözler önüne sermek amacıyla kullanmıştır.

      Yazarın kendi arşivinde el yazmaları hala muhafaza edilmektedir. Yayımlanan ‘Abay Yolu’ eserinin üçüncü kitabının iki versiyonu arasında büyük farklılıklar görülmektedir. El yazmalarında birçok şey kendi adıyla verilmiş, aynı zamanda somut gerçekler ortaya çıkarılmıştır. Acı gerçek şudur ki, bugüne kadar çağdaş ve eğitimli Kazaklar, misyonerlere köle psikolojisiyle itaat etmiş ve onların zararlı fikirlerine lise ve üniversite kitaplarında yer vermişlerdir.

      ‘Abay Yolu’ eserinin üçüncü kitabı olarak ‘Üstat Şair’ (1951) başlığı altında yayımlanan eserde misyonerlik faaliyetleri ve İlminski, Ostroumov gibi ideologların sürdürdükleri çalışmaların temel hedefleri açığa çıkarılmıştır. Fakat metnin ilk nüshasıyla sonradan yayımlanan roman arasında çok fark vadır. El yazmasında ifade edilen birçok görüş değiştirilmiş, daha yumuşak ifadeler ise kalmıştır. Vali ve Abay arasında geçen diyalog tıpkı Pavlov ve Abay arasında geçen sohbet gibi verilmiştir. Yazarın el yazmasındaki içeriğin değişikliğe uğraması sebebiyle metnin metinbilimsel değişikliklere maruz kaldığı gayet açıktır. Metin içindeki bu değişiklik düşünüldüğünde doğal olarak “Bu derece ciddi farklılıkların sebepleri ve bunların arkasındaki gizli fikirler nelerdir?” sorusu akla gelmektedir. Cevap oldukça basittir: Kazak halkının Hristiyanlaştırılması aracılığıyla Ruslaştırma politikasının içyüzünü göstermek. Geleceğe yönelik olan bu politika Kazakların yakın tarihinde derin bir iz bırakmıştır. Fakat siyaset çok gizli, ustaca ve olabildiğince dikkatli bir biçimde hayata geçirilmiştir. Kişilik kültü fikrinin geliştiği katı rejim döneminde dahi gerçekleri öğrenebilen, Çarlık Hükümeti politikasını çözen ve bu durumu kaleme alan yazarın cesaretine ve vatandaşlık görevini yerine getirebilmiş olmasına şaşırmamak elde değildir.

      Yazar ‘Üstat Şair’ romanının ‘Kuşatmada’ başlıklı bölümünün el yazmasında dünya görüşünü ve fikirlerini ifade ederken yüzeysel olarak otosansür yöntemini uygulamış, düşüncelerini özenle aktarmıştır. Katı dönem ona özgürlük tanımamıştır. Yazar bu durumu çok iyi anlayıp aktarmıştır. A. Baytursunov, A. Bökeyhan, M. Dulatov gibi uzun zamandır tanıdığı ve hemen hemen her gün sohbet ettiği hocaları o zamana kadar birçok hakikate ulaşmışlar ve bu hakikatlerle ilgili olarak tahlil yazıları ve yaratıcı eserler yazabilmişlerdir. Avezov hocaları tarafından başlatılan araştırmayı devam ettirme konusunda yeterli zekâ, yetenek ve yazarlık ustalığına sahip bir yazardı.

      Eserin ilk el yazma nüshasında yazar, devlet seviyesinde sürdürülen misyonerlik politikasının ideologlarının adlarını açık bir biçimde vermiştir. Bilinçli okur, yazarın neden gereksiz konulara dağılmadan, kendi fikirlerini imalarla ifade ettiğini anlamıştır. Bu olgunun özünü anlamak için misyoner ilim adamlarıyla ilgili önceden yazılmış çalışmaları dikkate almak ve hatta arşivlerde muhafaza edilen belgeleri incelemek gerekir. Ancak o zaman, günümüz Kazak edebiyatında misyonerlere dair kanıt olmadan, analiz yapılmadan üstünkörü yazılmış övgü dolu düşüncelerin aslı açığa çıkacaktır. Aynı zamanda misyonerlerin yaptığı faaliyetlerin olumsuz yönleri saklanırken, yapılan küçük herhangi bir olumlu durum abartılı övgülerle dile getirilmiştir. Böyle deformasyonların ve gerçeklerin çarpıtılmasının toplum bilincini derin yanılgıya soktuğu acı bir gerçektir. Hatta bazı saygın aydınlar kalemlerini bu yanlış, sapkın ilime tutsak etmiş ve suni olarak ortaya çıkan, bilimsel temeli olmayan öğretilerin etkisinden kurtulamamıştır. Bu durum birçoğunun gözünü açmıştır. Bugüne kadar Kazakistan’ın ortaöğretim ve üniversite öğrencileri için hazırlanan edebiyat, dil ve tarih üzerine yazılmış ders kitaplarındaki sözde bilimsel kavramları düşünmeye sevk etmiştir. Dolayısıyla tarih ve arşiv kaynaklarına dayanarak bu güncel sorunların özünü açığa çıkarmak ve okuyucu kitlesini tarihimizde noksan olan politik gerçekle tanıştırmak büyük bir gerekliliktir.

      Ana konuya geçmeden önce Kazakistan’daki misyonerlik faaliyetlerinin tarihçesine kısaca değinmek gerekir. Bütün söylediklerimiz ve yaptığımız çıkarımlar arşiv belgelerine dayanmaktadır. Arşiv belgeleri olmadan tarihimizle ilgili olarak yazdıklarımız ve yaptığımız bütün çıkarımlar okuyucuyu aldatmaktan öteye gitmez.

      Yıllarca Romanov hanedanlığının sürdürdüğü Rus Çarlığı’nın iç ve dış politikasının temel amacı sömürge altındaki halkların Hristiyanlaştırılma aracılığıyla Ruslaştırılmasıdır. Bu politikanın hayata geçirilen diğer etkili bir yöntemi ise gayrı Rus sömürge halklarının asırlardır kullandıkları alfabelerinin Kiril alfabesiyle değiştirilmesidir. Burada amaç eski alfabeyi değiştirerek, dilden mahrum ederek köleleşen halkların tarihsel hafızasını silmek ve onları yaşayan millî törelerinden ve geleneklerinden koparmaktır. Dolayısıyla sömürgeciler kendi kökenini hatırlamayan bütün halkları mankurta dönüştürme amacında birleşmiştir. Bu duruma bütün tarihi gerçekler tanıklık etmektedir. Örneğin, Ural Kalmuklarına karşı uygulanan bu durumun 1917 yılında senatoda tartışıldığı ve uygun bir kararın alındığı belgelerde mevcuttur.

      Çarlık Hükümeti politikasının üçüncü aşamasını oluşturan ‘Sibirya Kırgızlarını Yönetme Tüzüğü’ (Kazaklar bu yasayı ‘Yeni Düzen’ (Жаңа низам) şeklinde adlandırmıştır) yasası Kazak bozkırlarında uygulanmadan önce, Rus İmparatorluğu Kazak topraklarının devlet mülkiyetinde olduğunu ilan etmiştir. Rusya ve Çin İmparatorluğu arasında bulunan Kazak topraklarının resmî olarak sınırları belirlenmiş ve haritada çizilmiştir. Bundan sonra Çarlık Hükümeti geçici olarak İslamiyet’i yayma politikasından vazgeçerek 1862 yılından itibaren resmî olarak Kazak halkını Hristiyanlaştırmaya ve yavaş yavaş Ruslaştırmaya başlamıştır.

      Çarlık Hükümeti, Kazak topraklarını tamamen sömürgeleştirilip halk sömürge altına alındıktan sonra, Kazak bozkırı üzerinde gerek ekonomik gerekse de ideolojik açıdan egemenlik kurma sorununu gündeme getirmiştir. Kazak halkına kendi çıkarları doğrultusunda hükmetmek amacıyla yeni politik yöntemler geliştirmiştir. ‘Barış misyonu’ adı altında bölgede yürüttüğü keşiflerde uzun yıllar süren bilimsel araştırmaları ortadan kaldırarak bölge prensibi temeline dayanan çok aşamalı yeni bir yönetim şekli uygulamıştır. Kazak halkının yaşam biçimine yönelik