Baktıbek İsakov

Kırgız Konar Göçerleri


Скачать книгу

olan kimseler idi. “Ceke baatır” da gerek sefere, gerekse düşmana karşı tek başına saldıran ve aşırı derecede cesur olan biriydi. “Opsuz baatır” adıyla bilinenler, kahramanlık ruhuna sahip olmasına rağmen, fizikî bakımdan güçlü olmayan ve gücü sınırlı olduğu için çoğu zaman esir düşen kimselerdi.

      Baatırlar, hem aristokrat hem de normal aileler içinden çıkabilirdi. Sayaklar arasında “tıñ çıkma” (cesaretli) olan veya kahramanlığı ile tanınmaya başlayan kimselere, uruu başçısı “attap tondop” (at ve giyim-kuşam) verir ve böylece o kişi artık uruunun baatırı olarak algılanmaya başlardı. Bir uruunun veya urukun içinden bir veya birkaç baatırın çıkması, o uruu veya uruk için hem şeref, hem de namus sayılırdı. Ancak baatır olmak, şahsın fizikî yapısına ve kahramanlıklarına bağlı olduğundan, her urukdan baatır çıkmaya bilirdi. Sayaklar, baatırları Namıska caraar uul” (namusu vermeyen oğul) diye sayar ve saygı gösterirlerdi. Bu sebeplerden dolayı XIX. yüzyılın başında ve ortalarında yaşamış olan Dörbölcün’deki Sayak gruplarının Taylak ile Atantay; Kurtka’daki Sayak gruplarının Camanak, Karalaköz, Cakaş, Caraş ve Moldo105; Cumgal’daki Sayakların Bayzak, Kaçıke ve onun oğlu Eraalı; Narın’daki Sayakların Canbolot; Ket-men Töbö’deki Sayakların Kocoberdi ile Karaşana ve Koç-kor’daki Sayakların da Alıbek adlı baatırları efsaneleştirdikleri dikkati çekmektedir106.

      Cesurluğu ve kahramanlığı ile itibar kazanan ve yaptığı akınlar dolayısıyla zengin olan baatırlar arasında çok evlilik yaygındı. Özellikle uruular veya kavimler arasında olan büyük “cortuul”(sefer)larda baatırlar büyük rol oynarladı. Baatırlar, yapılan seferlerden ganimet elde ederler ve zenginleşirlerdi. Zenginleşince de çok evliliğe giderlerdi. Belki de bundan dolayı halk arasında “Sart107 bayısa tam salat/Kırgız bayısa katın alat” (Sart zenginleşirse ev yapar, Kırgız zenginleşirse kadın alır) ifadesi yaygın olarak kullanılırdı. Hatta bu baatırlar seferler esnasında tutsaklar da ele geçirirler ve bunlar arasında güzel kızlar varsa evlenirlerdi. Bazan bu kızlar uruu başçısına da hediye edilirdi. Güzel olmayan kızlar ise uruu yiğitlerine hediye edilir veya “küñ” (kadın köle) olarak kullanılırdı. Bu şekildeki evlenmeler sonunda Cumgal’daki Sayakların Balbak adlı baatırının altı hanımının olduğu bilinmektedir108.

      XIX. yüzyılın ortalarından sonra Kırgızların Rus nüfuzu altına girmeye başlaması sonucunda diğer Kırgız uruuları ile birlikte Sayaklar da Rus hakimiyetine girmişlerdi. Rus Çarlığı döneminde idarî sistemin tesirinden dolayı bu hakimiyet sürecinde Sayakların idaresinde “boluş” unvanına sahip kimselerin yer almaya başladığı ve bu unvanın halk arasında hızla yayıldığı görülmektedir109. Bu bağlamda XIX. yüzyılın sonlarında Cumgal’daki Sayak grupları arasında Saken uulu Sarala, Dörbölcün’deki Sayak gruplarında Keldibek ve Kurtka’daki Sayak gruplarında ise Aalı adlı boluşlar vardı110. Uruu halkına mensup olan ve Ruslar tarafından tayin edilen bu kimseler, genellikle Ruslar ile iyi ilişki içinde bulunan ve daha önceden idarî tecrübesi olan manap ve biy gibi ailelerin içinden seçilirlerdi. Bunun sonucunda boluş unvanının halk arasında iyice yaygınlaşmasıyla manap, bek ve biy gibi Kırgız sosyal yapısı ve idarî sistemindeki unvanlar ikinci sıraya düşmeye ve hatta unutulmaya yüz tutmuştur. Ancak 1917’den sonra Sovyet sisteminin iyice oturmaya başlamasından sonra boluş unvanının yavaş yavaş terkedilmeye ve bunun yerine Rus “muhtarlık” sisteminin yerleşmeye başladığı görülmektedir.

      Yönetimleri

      Kırgız uruularının yönetimlerinde bek, biy ve manap gibi idarecilerin önemli bir yeri vardı. Bu bağlamda XIX. yüzyılın başlarına kadar olan devrede, uruuların sosyal düzeninin sağlanması ve hukukî meselelerinin halledilmesinde, biy unvanıyla bilinen idareciler önemli bir fonksiyona sahiptiler. Diğer bir ifadeyle biyler, uruunun hem iç işlerinde hem de dış ilişkilerinde yegane temsilci durumundaydılar111. Bu durum Sayaklar için de geçerli idi. Ancak özellikle XIX. yüzyılda manap unvanıyla bilinen idarecilerin yaygınlaşmaya başlamasıyla biylerin idaredeki yetkilerinin azalmaya başladığı görülmektedir. Bu idarî yetkilerin azalması çerçevesinde biyler, manaplara bağlı olarak daha çok “ayıl” (ağıl, köy, mahalle) şeklinde yaşayan küçük urukların yöneticisi durumuna gelmişlerdir. Bunun yanında her hangi bir ayılda uruk yöneticisi olmayan bazı biyler de vardı. Bu biyler, daha çok çoñ manap ve orto manap olarak bilinen manapların yanında, onların yardımcısı gibi halkın bazı hukukî ve toplumsal meselelerine bakmakta idiler112. Bu bağlamda manapların idaresi altında bulunan biylerin daha ziyade “er öltürüü” (insan öldürme), “ata murası” (veraset), “üy-bülö maseleleri” (ailevî sorunlar) ve “uuruluk” (hırsızlık) gibi toplumda sık sık görülen hukukî ve sosyal meselelerin halledilmesi ile uğraştıkları belirtilmelidir.

      Kırgız uruuları arasında eskiden er öltürüü olayı en sık görülen ve yaygın olan hukukî sorunlardan biri idi. Türkçede genelde “adam” veya “kişi” manasında kullanılan “er” kelimesi, Kırgız uruularında baatır veya saygın olan kimseler için kullanılan bir tabirdi. Er öltürüü ise uruu içindeki büyüklerin öldürülmesi anlamına geliyordu. Sıradan kimselerin öldürülmesine pek er öltürüü denmezdi. Er öltürüü adıyla bilinen meseleler, daha çok “cılkı tiyüü113 denen at hırsızlığı esnasında vuku bulurdu. Bu gibi olaylar ortaya çıktığında, biyler hemen bu işin hallolması için bir girişimde bulunmazlardı. Önce ölen kimsenin tarafı durumu değerlendirirdi. Biylerden başka manapların veya uruu içindeki itibarlı kimselerin de katıldığı bu değerlendirmeler sonucunda, ya “kanga kan” (kana kan) diye intikam alma yoluna gidilir ya da “kara-payım el kırılbasın” (fakir fukara kırılmasın) anlayışıyla, er kişiyi öldüren taraf affedilebilirdi. Ancak bu af karşılığında öldüren kimsenin tarafı, ceza olarak maddî bir bedel ödemek mecburiyetinde kalırdı. Bu bedelin ödenmesi esnasında sanki hukukçu gibi iki tarafın biyleri devreye girer ve ölen kimsenin kan bedelini tespit ederlerdi. Ölen kimsenin değeri anlamındaki bu bedele “kun” denirdi. Bedeli ödeyen taraf için ise buna “ayıp” adı verilirdi. İki taraf arasındaki kun bedelinin ne kadar olacağı, ölen kimsenin nüfuzuna ve itibarına göre değişirdi. Bu bedel, genel olarak 100-500 at arasında olabilirdi.

      Burada bir hususa daha işaret etmek lazımdır. O da bu gibi olaylarda normal ve sıradan kimselerin de ölmesi idi. Bu kimseler öldüğünde, baatır veya itibarlı kimselerin öldürülmesi gibi bir bedel istenmesi yönüne gidilmezdi. Hatta bedel ödeme bakımından bunlara “Kedeydin ölgönü ittin ölgönü” (Fakirin ölümü köpeğin ölümü gibi) denerek bir değer dahi biçilmeyebilirdi.

      Biyler, genelde manaplara bağlı oldukları için, her hangi bir olay karşısında verecekleri kararda ister istemez manapların tesiri altında kalırlardı. Bu durum zamanla bazı biylerin halka karşı adaletsiz olmalarına tesir etmiştir. Nitekim halk arasında “Tuura biyde tuugan cok / Tuugançıl biyde ıyman cok” (Doğru biyde akraba olmaz, doğru olmayanda