Amircan Alpeyisov

Genç Tulpar Hareketi


Скачать книгу

telaşına düştük. Beklediğimiz gün, bizleri hiç bekletmeden Murat Avezov başkanlığında, aralarında Altay Kadırhanov, Bolathan Taycan ve Makaş Tetimov’un da bulunduğu bir grup insan Leningrad’a geldi.

      Biz, yükseköğrenim kurumlarının hepsinde toplantılar organize ettik. Neticede, “Genç Tulpar”ın Leningrad şubesini açma yönünde mutabık kaldık. Adını da “Aray” koyduk. Başkan olarak da Sarsengali Kospanov adında, büyüklerle de küçüklerle de iyi iletişim kurabilen, çok çalışkan bir insan tayin edildi. O dostumuz, hâlâ Leningrad’da yaşıyor. Gençlik dinamizmi, delikanlılık coşkusuyla Kazak’ın derdiyle dertlenip, tasasını çekmekten yorulmadı. Şu anda da, Sankt-Petersburg ve Leningrad eyaletlerindeki Kazakların “Atamekân Kültür Merkezi”ni yönetiyor.

      Biz faaliyetimize, vokal-dans topluluğu kurmakla başladık. Çok geçmeden Leningrad’daki yükseköğrenim kurumlarında, Kazak şarkı-türküleri işitilmeye, Kurmangazı ile Tattimbet’in “küy”leri çınlamaya başladı. Kazak olmaktan duyduğumuz gurur günden güne artıyordu. Öyle ki dile olan hürmet, bana da, bilhassa tam o yıllarda hâkim oldu desem, yanlış söylemiş olmam. Rus dilli yaşıtlarım da ana dillerini öğrenmeye yöneldiler. Hatta dil meselesini gündeme getirenler de onlar oldu. Niye derseniz, onlar bu varlıklarından, zenginliklerinden ayrılıp gittiler ya, çok gayretli olmaları normal! Şimdi bu olanlara hiç kimseyi inandıramazsın! Nasıl desek, Rusdilli Kazak dostlarda, emperyalist siyasetten dolayı Ruslara karşı küskünlük o dönemde yoğunlaşmıştı.

      Bu durumu, kendiliğinden ortaya çıkan bir hadise diye hesap etmiş değilim. Mesela ben Rus okulunda okudum. Dilim Rusça çıktı. Sınıfımızda Oleg adında bir Rus çocuğu vardı. Bir gün çizim dersinin ev ödevini yapmadan gelmişti. Panik halinde benim çizimimi kopyaladı. Derste, öğretmen ona beş verirken, benim notumu dört yazdı. İçim yandı. Kopya, kopyadır; orijinal de orijinal. Oleg’e verilen yüksek notu ben almalı değil miydim? Öğretmen ile tartışmamın kıl kadar faydası olmadı. Yine onlar haklı çıktı. Rus olduğu için kayırıldı. Böyle şeyler bizim çocuk ruhumuzda, “büyük halk”a karşı kırgınlık, küskünlük tohumları ekilmesine yol açıyordu.

      Bir gün de bir memleketlimiz, Goloşekin’in hayatta olduğunu işitmiş. Buna gerçekmiş gibi inanan Leningrad Politeknik Enstitüsü’nde okuyan Jakıp (Yakup) adlı bu kişi, “Yiğitler, o it yavrusunu nasıl öldürmemiz gerek? Onun toprağa basıp yürümeye hakkı yok!” diyerek oturanlara soran gözlerle baktı. Hiçbirimizin Goloşekin’in hayatta olmadığı konusunda şüphemiz yoktu ama Yakup’un teklifine hepimizin çeşitli cevaplar verdiğimiz hatırımda. Buna aşırı heyecanlılık, aculluk da desek; gençlerin ruh halini, yüreğinin nasıl çarptığını, kanının nasıl kaynamakta olduğunu göstermesi bakımından dikkat çekicidir.

      “Kazak gençleri, kendilerini yetiştirmeden, iyi eğitim almadan Kazakistan’a dönmeyecek” şeklinde bir sloganımız da vardı. Dersleri zayıf öğrencilere, konunun uzmanı milliyetçe Kazak olan ağabeylerimiz özel olarak ek dersler veriyorlardı. Dönem, bizi işte böyle bir ruhta terbiyelemişti.”

      Sarsengali Kospanov, Leningrad’da ders veren muallim Bolat Tursınov ile öğrenciler Erik Sadıkov, Orınbasar Iskakov, Amangeldi Nurpeyisov, Seniya Şayhina, Timur Süleymenov, Meyram Tumanov, Edvard Sadıkov, Jakıp Sekerbayev, Amangeldi Satpayev ve Sansızbay Nurkamalov gibi yetenekli gençleri etrafına topladı. Seniya Şayhina olmadan bir tek oyun-eğlence yapılmaz olmuştu. Piyanist Seniya, gençlerin övüncüne dönüşmüştü.

      Matematikçi Bolat Tursunov ise ünlü bilim adamı Lev Gumilev’le, satranç oyununda eşlik edecek kadar samimiyet kurmuştu. Bolat Tursunov sayesinde Genç Tulparlılar, Lev Gumilev’le buluşup sohbet ediyor, ondan ders alıyorlardı. Bu tür imkânlardan faydalananlardan biri de Akselev Seydimbek’ti. O, birkaç kez Lev Gumilev’le şahsen görüşmüş, eski Türk kültürü, göçebelerin hayatı üzerine düşüncelerini öğrenmişti.

      Leningrad’taki Aray Cemiyeti de Kazakistan’a ziyaretler düzenleyip, maharetlerini gösterip, tanıtım ve propaganda faaliyetleri yürütüyordu. Çarlık Rusyası’nın başkenti olan bu kentte okuyan Kazak gençler, kendine özgü bir siyasi ortamda yaşıyorlardı. Leningrad, bir yönüyle “devrimin beşiği” ise diğer taraftan da büyük bir kültür merkezi, aydın kesimin geçmişle bağlarını koparmayıp, tarihini özenle saklamayı bildiği bir kentti. Hatta çarların icraatlarının adil bir şekilde değerlendirildiği, onların yaptıkları anıtların yıkılmadan korunup, geçmişine saygı göstererek müzeler kurulan bir şehirdi. Kültür ve edebiyatı yüceltip, başkalarına örnek olan bu kentte yaşayan gençler bütün bunları görüyor; akıllarını, gece-gündüz, “Bizim hanlarımız, tarihi birikimimiz, ata-babalarımızdan kalan mirasımız nerede” şeklinde bir düşünce kurcalıyordu.

      Genç Tulpar mensupları arasında, Moskova ve Leningrad okuyan gençlerin daha faal oluşlarının bir gerekçesi, bilgi düzeylerinin yüksekliğinin de kendine özgü sebepleri vardı. Moskova, sıradan bir şehir, bir başkent değil, bir eğitim ve bilim merkeziydi. Dün, Alihan Bökeyhanov’ların, Sancar Asfendiyarov’ların üniversitelerinde ders gördüğü, kitaplar yazdıkları; Smağul Saduvakasov’ların, Gani Muratbayev’lerin eğitim alıp, eserlerini kaleme aldıkları yerdi.

      Leningrad’ın ise, Kazak halkı nezdinde apayrı bir yeri vardır. Şokan (Çokan) Valihanov, sokaklarında dolaşmış; Gubaydulla Cangirov, Çar II. Aleksander’ın emir subayı olarak burada görev yapmıştır. Muhtar Avezov, Alkey Margulan’lar eğitimlerini bu kentte geliştirmişlerdir. Dünkü Vatan Savaşı’nda (2. Dünya Savaşı) Leningradlılar, Dmitri Şostakoviç’in senfonisini dinlerlerken, peşisıra, Jambıl Jabayev’in “Leningradlı Öncülerim” şiirini okuyorlardı. Alia Moldagulova gibi Doğu’nun kahraman kızları da bu kentte yetişmişlerdir.

      Elbette, Moskova ve Leningrad kentlerindekilerin hepsi Kazak halkının büyüklüğünü, baturluğunu biliyorlardı. Kazak’ı Kazak yapan Mağcan Cumabayev’in, büyük yetenek sahibi Külaş Bayseyitova23 gibi bülbüllerimizin gezip geçtiği yerlerin izsiz kalması mümkün müydü? Alaş aydınlarının ruhunun dolaştığı bu şehirde yaşayan Kazak gençleri de, işte o yüksek seviyeye ulaşmaya gayret ettiler.

      Leningrad, Kazak aydınlarının demokratik mizaçlarının da şekillendiği özel bir kenttir. Mustafa Çokay, Alihan Bökeyhanov ve başkalarının, tahsil görmenin yanı sıra siyasi tecrübe de kazanarak hayat okulundan geçtikleri yerdir.

      Leningrad, Kazakistan’a, üç tamgeneral’den24 ikisini de veren şehirdir.

      Onların ilki, Balkan Savaşı kahramanı, Rus ordusunun muhabere birliğinin kurucusu, İmparator 2. Aleksander’ın en sevdiği emir subayı olan Gubaydulla Cangirov – Cengizhan-dır. Bu tarihi şahsiyet, Kazak topraklarının yağmalanmasına, devletleştirilmesine, satılıp yok edilmesine yol vermemiştir. Çarlık Toprak Komisyonu üyesi sıfatıyla, General Skobelev gibi çok yakın dostları ile birlikte Kazak topraklarının parçalanmasına karşı çıkmış, devlet mülküne geçirilmesine engel olmuştur. Ayrıca Petersburg’daki cami yaptırma komitesinin de aktif bir üyesiydi. Yine, 1884 yılında, Gubaydulla Cangirov’un çabalarıyla Kazakistan’da bürokratik işlemler, Tatar dilinden Kazak diline çevrilmiştir.

      İkinci tamgeneral, Lavr Kornilov idi. Karkaralı’da doğmuştur. Annesi Külşara, Kazak kızıdır. Kornilov, Rus ordusunun kolbaşısı yani başkomutanı olmuş, Beyazlar hareketinin liderliğini yapmıştır.

      Üçüncüsü ise, ordu generali Sağadat Nurmağambetov’dur.

      Zamanında Kazak aydınlarının eğitim gördükleri, çalışıp ömür sürdükleri, havasını teneffüs ettikleri Moskova, Leningrad gibi kentlerde, gençler kendilerini iyi yetiştirdiler,