eserlerinden hareketle bir toplumsal düşünce merkezi oluşturmak, onun sanat ve fikir dünyasının etkisiyle yeni isimler yetiştirmek amacıyla ‘Cengiz Aytmatov Kulübü’nü kuran Akmataliyev bu kulübün varlığını sürdürmesi için de elinden gelen fedakârlığı gösterir. Kırgız halkının ve Türk dünyasının ortak değeri olan Aytmatov’un bilge yanının anlaşılması için gençleri, ünlü edebiyat adamlarını ve gazetecileri bir araya getiren kulüp faaliyetleri sayesinde Abdıldacan Akmataliyev, bir yandan Kırgız düşünce ve edebî hayatının gelişip zenginleşmesini diğer yandan uluslararası bir vizyon kazandırılan Cengiz Aytmatov Kulübü adına verilen ödüllerle bu zenginliğin dünya tarafından tanınmasını sağlar.
Akmataliyev, Cengiz Aytmatov Bilim Enstitüsünü de kurarak onun sanat anlayışı ve eserleri üzerinde yapılacak bilimsel araştırmalar sayesinde millî bilinci, millî ruhu gelecek kuşaklara tanıtmayı amaçlar. Makaleleri, konferanslarının yanı sıra Aytmatov’u en samimî hâlleriyle anlattığı günlükler üzerinden bu çalışmalara en büyük katkıyı Akmataliyev yine kendisi yapar.
Abdıldacan Akmataliev:
“Günlük- İnsan Hayatı”
– Abdıldacan hocam, Cengiz Aytmatov’la ilgili bir günlük yazmaya nasıl karar verdiniz?
– Cengiz Hoca ile tanıştıktan sonra beraber pek çok zaman geçirdik, bazılarını hatırlıyorum bazılarını ise unutmaya başlamışım. Her şey insanın aklında kalmıyormuş. Ben her şeyin aklımda kalacağını düşünüyordum. Meğerse zaman geçtikçe ve günlük yaşam mücadelesi içinde bazılarını unutabiliyormuş insan. Biz 1980 yılında tanıştık, 1990 yılında ise günlüğü yazmaya başladım. Günlük yazma fikrinin oluşmasında, Kazakların ünlü aktörü, “Kız Cibek” filminde “Bekecan” rolünü oynayan Asanaalı Aşimov’un günlüğünün etkili olduğunu söyleyebilirim. Aşimov her bir gününü saatine kadar nerelere gittiğine kadar yazıya geçirmiş. Örneğin hangi toplantıya katıldı, toplantı saat kaçta başladı, o toplantıda kimler konuşma yaptı, kimlerle görüştü vb. Fakat ben, her bir günümü bu kadar detaylı bir şekilde yazıya geçiremedim. Bu sebeple birçok olay yazı dışında kaldı. Kısa olsa da “Aytmatov Cönündö Etüt” (Aytmatov Hakkında Etüt) adlı günlüğüm yayımlandı. Okuyucuların ilgisinin çok olduğunu görünce günlüğün önemini daha iyi anladım.
– Günlüğü okuduğunda üstadınız büyük yazar C. Aytmatov bunu nasıl karşıladı? Günlüğünüzde hayalî olaylar kullandınız mı, yoksa anlatılan her şey doğrudan gerçek hayattan mı alındı?
– Başlarda günlüğü kendim için yazıyordum. Ermeni bir edebiyatçının C. Aytmatov ile görüşerek onunla birlikte tatile gittiklerini ve orada kebap yapıp yediklerini ele alan 10 sayfadan fazla yazısını okuduktan sonra ben de günlüğümden bir parçayı o günün yayın organlarından biri olan “Frunze Şamı” gazetesine verdim. Günlüğüme olan ilgi günden güne arttı, yazı işlerine ve bana mektuplar gelmeye başladı. Çünkü kendin de bilirsin, yazarın kişilik hayatı, bakış açısı, karakteri hakkında okuyucular pek fazla bilgi sahibi değillerdi. Cengiz Hocaya “Frunze Şamı” gazetesinde yayımlanan kısımların yanı sıra başka malzemeler de vermiştim. Hoca: “Güzel malzemelermiş!” diyerek kendi fikrini bildirmişti. Ünlü tenkitçi ağabeyimiz Keñeşbek Asanaliev ile birlikte aynı odada oturuyorduk, o da beni desteklemişti. Ben bu çalışmada hayal ya da süs kullanmadım. Günlük bu anlamda edebî bir eser değildir. Günlüklerde gerçeği farklı anlatarak, süsleyerek yazmak olmaz. Bu sebeple günlükler gerçek hayattan alınarak yazıldı. Buna karşılık günlük, bir edebî esere konu olabilir ya da malzeme sağlayabilir. Ünlü roman yazarı Samsak Stanaliev “Ak Carıktın Ayıkpagan Sınıgı (Ak Aydınlığın İyileşmeyen Kırığı)” adlı romanını yazarken benim günlüğümden faydalandı ve yaşanan olayları edebi şekilde süsleyerek anlattı.
– Her zaman üstadınızın yanında bulunurdunuz, onu en iyi tanıyan kişiydiniz. Ondan öğrendiklerinizi, onun size kattıklarını öğrencilerinize aktarabildiniz mi?
– Elbette, onun birçok iyi özellikleri zaten biliniyordu. Fakat onu tanıdığımda onun gerçekten örnek alınabilecek bir insan olduğunu gördüm. Mütevazılık, cömertlik, merhametlilik, iyilik, fedakârlık vb. özelliklerini öğrencilerime hem anlatıyorum hem de onu örnek olarak gösteriyorum. Öğrencilerimin çoğu da onun yolunda gidiyor.
– Bütün dünyanın ilgi duyduğu C. Aytmatov’un halkın bilmediği başka nasıl kişilik özellikleri vardı?
– Şöhretinden dolayı insanların çoğu onun aşırı ciddi, aşırı sırlı ve gizemli biri olduğunu düşünürdü. Fakat Cengiz Hoca, insan psikolojisinden anladığı için karşısındaki kişiyi rahatlatır ve onun rahat bir şekilde sohbet etmesini sağlardı. İnsanda olması gereken tüm güzel vasıflar Aytmatov’da vardı.
– Millî dillere gereken önemin verilmediği Sovyet döneminde C. Aytmatov’un çocuklarının, ailesinin Kırgız dilini öğrenmesinde sizin çok büyük emeğiniz vardır. Günlüğünüzde de bu konudan bahsedilmekte. Niçin böyle bir girişimde bulundunuz ve şu anda onlarla olan ilişkiniz nasıl?
– Cengiz Hoca her zaman oğul ve kızlarının ana dillerini bilmelerini istemiştir. O zaman kızı Şirin’in, birinci sınıfı 5 numaralı Kırgız okulundan tamamlayıp ikinci sınıf için 13 numaralı İngiliz dilinde eğitim veren okula kaydolduğu dönemdi. Oğlu Eldar ise biraz evde biraz da kreşte zaman geçiriyordu. Çocuklarının Kırgız dilini bilmelerini Cengiz Hoca kendisi istediği için bu girişimi de kendisi başlatmıştır ve bu sebeple bu eğitimin devam etmesine özen göstermiştir. 2-3 sene sonra onlar Moskova’da ve İngiltere’de okumaya başladılar. Günümüzde onlarla karşılaştığımızda, iyi ve hoş bir şekilde sohbet ederiz. Çocukluk dönemlerinde yaşadıklarımızı hatırladıklarını zannediyorum.
– Siz üstadınızla birçok programda birlikte bulundunuz. Türkiye’de yapılan pek çok etkinlikte de siz yine yanındaydınız ve günlükte de bunlardan bahsettiniz. Peki günümüzde C. Aytmatov ile ilgili olarak Türkiye’de düzenlenen etkinlikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Türk okuyucuları Aytmatov’u öylesine okuyup geçmezler, severek tekrar tekrar okurlar. Türkiye’de Aytmatov’u tanıtmak için güzel çalışmalar yapılıyor. Günlüğümde yazdığım gibi Türkiye’de Hoca ile üç dört kere birlikte bulunduk. Ona devlet düzeyinde hürmet ve saygı gösteriyorlardı. Aytmatov da Türkiye halkını öz kardeşi gibi görmüştür. Yazarın vefatından sonra onun eserleri daha da çok sayıda basılmaya devam etmiştir. Ankara’da, İstanbul’da yazarın heykeli dikilmiş, bazı sokaklara ismi verilmiştir. Türkiye’nin hemen hemen bütün şehirlerinde ve üniversitelerinde uluslararası sempozyumlar, konferanslar, anma programları düzenlenmektedir. Türkiye kadar Aytmatov’un namını yücelten başka bir ülke yoktur diyebilirim. Türkiye’nin bundan sonra da yazarın eserlerini gelecek kuşaklara aktarmak adına pek çok faaliyette bulunacağını düşünüyorum.
– Öğrencisi olmanız hasebiyle sizinle bağlantı kuruyorlardır. “Babam ölürse ölsün, babamı gören ölmesin.” deyişindeki gibi bütün Türk dünyasındaki yazarların, bilim adamlarının sizinle her zaman irtibatta olduğunu ve size saygı gösterdiklerini görüyoruz. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
– Türkiye, Kazakistan, Özbekistan, Rusya, Almanya, Çin vb. ülkelerin bilim adamları ile sıkı irtibat halindeyiz. “Aytmatov Okuuları” (Aytmatov Bilimi)