suyu midesine indirmiş; üç gündür boğazından geçen tek şey bunlarmış.
Sonra hizmetçi kız gelmiş ve ‘Ne yaptın?’diye sormuş.
O da ‘İşi bitirdim.’ diye cevap vermiş. Sonra gömlekleri para alırım umuduyla kadının kocasına götürmüş fakat korkusundan yine ‘Hiçbir şey almam.’ demiş. Dükkânına dönmüş, bütün gece açlıktan uyuyamamış.
Meğer kadın, kocasına durumu anlatmış ve ikisi birlik olup kardeşimi para vermeden çalıştırmaya ve onunla alay edip gülmeye karar vermişler. Ertesi gün kardeşim dükkânına gitmiş. Orada otururken hizmetçi kız gelmiş ve ‘Efendim sizinle konuşmak istiyor.’ demiş.
Kardeşim kadının kocasına gitmiş; adam ona, ‘Bana beş tane uzun kollu sabahlık diker misin?’ demiş.
O da kumaşları almış ve dükkânına dönmüş. Sonra diktiği sabahlıkları beyefendiye götürmüş. Adam işçiliğini takdir etmiş ve ona bir kese gümüş para vermek istemiş. Kardeşim keseyi almak üzere elini uzatmış fakat kadın yine, ona bunu yapmamasını işaret etmiş. Kardeşim de ‘Ah efendim, acelesi yok. Nasılsa daha zamanımız var.’ demiş.
Böylece o evden, bir eşekten bile daha onursuz ve sefil bir hâlde ayrılmış. Artık yakasını bırakmayan beş felaket varmış: Açlık, aşk, dilencilik, çıplaklık ve öküz gibi çalışmak. Bununla beraber kalbi, kadının gönlünü kazanma umuduyla doluymuş.
Karı koca bütün işlerini yaptırdıklarında ona bir oyun daha oynamışlar ve onu kendi köleleriyle evlendirmişler fakat kardeşim, kızın yanına gideceği gece ona şöyle demişler:
‘Bu gece değirmende yat, ertesi gün çok güzel olacak!’
Kardeşim bunun iyi bir amacı olduğunu düşünmüş ve geceyi değirmende geçirmiş. Adamın niyetiyse kardeşimi değirmende çalıştırmakmış; bunun için değirmenciyi görevlendirmiş. Gece yarısı olduğunda değirmenci şöyle demiş:
‘Bizim bu öküz işe yaramaz oldu; çalışmak yerine boş boş duruyor. Bu gece de değirmeni döndürmez. Ama elimizde çok fazla mısır var ve halk da un için sabırsızlanıyor.’ Böylece değirmeni mısır taneleriyle doldurmuş ve elinde bir urganla kardeşimin yanına gitmiş. Urganı boynuna bağlayıp şöyle demiş:
‘Haydi! Değirmeni döndür. Sen de öküz gibi hiçbir şey yapmadan anca yemeyi biliyorsun!’
Sonra bir kırbaç almış ve kardeşimin omzuna, baldırlarına vurmaya başlamış. O da yüksek sesle inliyor ve haykırıyormuş. Fakat kimse ona yardıma gelmemiş. Sabah oluncaya kadar ona zorla değirmeni döndürtmüşler. Evin efendisi gelmiş ve kardeşimin boynu bağlı bir hâlde dayak yediğini görüp geri dönmüş.
Öğle vakti değirmenci ara vermiş; fakat kardeşim yarı ölü bir hâlde hâlâ bağlıymış. Bir zaman sonra köle kız gelmiş ve onu çözdükten sonra ‘Ben ve hanımım başınıza gelenler yüzünden çok üzgünüz ve acınızı paylaşıyoruz.’ demiş. Fakat çok fazla dayak yediği ve yorgun düştüğü için kardeşimin ona cevap verecek gücü yokmuş. Sonra odasına dönmüş ve birden nikâhını kıyan kâtibi karşısında görmüş. Adam onu selamlamış ve ‘Allah sana uzun ömürler versin, evliliğini mübarek kılsın. Şu yüzünden anlıyorum ki sabahtan akşama kadar öpüşüyor, oynaşıyorsun.’ demiş.
‘Allah yalancıya huzur vermez. Başıma neler geldi bir bilsen…’ diye cevap vermiş kardeşim. ‘Allah biliyor ya bütün gece değirmeni döndürmekten başka bir şey yapmadım.’
‘Bana hikâyeni anlat.’ demiş kâtip.
Kardeşim de başından geçenleri anlatmış. O da ‘Yıldızınız barışmamış belli ki. Ama sen kaderini değiştirebilirsin.’ demiş ve devam etmiş: ‘Kaderini değiştirmelisin ki artık başına başka bir iş gelmesin.’
Kardeşim, ‘Umarım başka bir oyun peşinde değillerdir.’ demiş.
Sonra kâtip, kardeşimin yanından ayrılmış, o da dükkânında oturup rızkını çıkarmak için birinin kendisine iş getirmesini beklemiş. Birden hizmetçi kız yanına gelmiş ve ‘Hanımımla konuşmanız gerekiyor.’ demiş.
‘Defol!’ diye bağırmış kardeşim. ‘Senin hanımınla benim aramda hiçbir şey olamaz!’
Sonra hizmetçi kız hanımının yanına gitmiş ve kardeşimin söylediklerini anlatmış. Kadın da başını pencereden uzatıp ona bakarak şöyle demiş:
‘Neden seninle benim aramda herhangi bir şey olamaz sevgilim? Neden?’ Fakat kardeşim ona cevap vermemiş. O da ağlayıp kardeşime yalvarmaya başlamış. Değirmende olanları kendisinin onaylamadığını ve hiçbir suçu olmadığını söylemiş.
Kardeşim onun güzelliğine ve zarafetine bakıp konuşmasının tatlılığını duyduğundan içindeki keder birden geçmiş. Özrünü kabul etmiş ve güzelliği karşısında bir kez daha sarhoş olmuş. Onu selamlayıp kendisiyle konuştuktan sonra işine devam etmiş. Biraz sonra hizmetçi kız yanına gelip:
‘Hanımım size selam söyledi ve kocasının bu gece yakın arkadaşlarından birinin evinde kalacağını söyledi. O gittiğinde bize gelin ki geceyi onunla birlikte geçirebilesiniz.’ demiş.
Bu arada kocası, kadına ‘Onu senden uzaklaştırmayı nasıl başaracağız?’ diye sormuş.
‘Şimdi ben ona öyle bir oyun oynayacağım ki bütün mahalleye malzeme olacak.’
Zavallı kardeşim bu kadından gelecek fenalıktan bihabermiş. Akşam olduğunda hizmetçi kız, onu eve götürmüş. Kadın onu gördüğünde: ‘Allah biliyor ki uzun zamandır sizi görmek istiyordum.’ demiş.
‘Allah için!’ diye haykırmış kardeşim. ‘Önce beni öpün.’
Bunları der demez kadının kocası yan odadan çıkagelmiş ve bağırmış:
‘Allah biliyor ya ben de seni şehrin kumandanına teslim edeceğim!’
Kardeşim ona yalvarmış fakat adam onu dinlememiş ve onu valiye götürmüş. Vali de ona yüz kırbaç vurulmasını emretmiş. Sonra onu bir deveye bindirmişler ve zavallı, şehirde öylece dolanmış. Bu arada muhafızlar da bağırıyormuş:
‘Bu, namuslu adamların haremine girenlerin hak ettiği cezadır.’
Dahası, kardeşim deveden düşmüş, ayağını kırmış ve topal kalmış. Sonra vali onu şehirden kovmuş. Kardeşim de nereye gittiğini bilmeden dolanıp durmuş.
Sonra ben onun başına gelenleri duydum ve korkuyla onu aramaya koyuldum. Gizlice onu şehre getirdim. O da sağlığını geri kazandı. Kendisi hâlâ benim evimde yaşıyor.”
Halife hikâyeme güldü ve şöyle dedi: “İyi yapmışsın ağzı sıkı berber…” Ve bana bir hediye alıp gitmemi emretti fakat ben, “Diğer kardeşlerimin başına gelenleri anlatmadan hiçbir şey kabul etmem. Lütfen benim geveze bir adam olduğumu düşünmeyin.” dedim ve anlatmaya koyuldum… Halife de dinlemeye devam etti.
BERBERİN İKİNCİ KARDEŞİNİN HİKÂYESİ
“Yüce kumandanım, benim diğer kardeşimin adı El-Haddar. Kendisi oldukça geveze bir adamdır ve aynı zamanda felçlidir. Bir gün işine giderken bir kadın yanına gelip şöyle demiş:
‘Dur biraz güzel kardeşim, şimdi sana bir şey anlatacağım. Eğer beğenirsen sen de bana iyilik yaparsın, ben de senin için Allah’a dua ederim.’
Kardeşim durmuş ve kadın devam etmiş:
‘Sana faydalı olacak bir şey yapacağım, fakat çok fazla konuşup soru sorma.’
‘Buyur