M. Turhan Tan

Safiye Sultan


Скачать книгу

tekrar edelim ki Kıbrıs’ın alınması meselesi bu romanın çerçevesi dâhilinde değildir. Yalnız Bafa’yla tanışma sırasında o meseleye de temas edilmek zarureti hissedildiğinden bu notları kaydediyoruz. (y.n.)

      9

      Beht: Şaşkınlık, hayranlık. (e.n.)

      10

      Osmanlı elçilerine Avrupa payitahtlarında ve devlet merkezlerinde nasıl hayranlıklar gösterildiğini tevsik için -İnhitat Devri’nde Paris’e giden- iki elçinin maceralarından birer ikişer satır alıyoruz.

      Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi, XV. Lui nezdine elçi olarak gittiği vakit bütün Paris ayağa kalkmıştı, resmî ziyafetlerden sonra kral ava gideceği zaman davet olunur, Paris’in en seçme ve kibar kadınlarıyla at üzerinde ava gidiyor, geçit resimleri temaşa ediyordu. Yirmisekiz Çelebi, Paris halkını o derece cezp etmişti ki herkes onun şahsıyla meşgul olmayı az görerek Türk hayatını incelemeye de koyulmuşlardı. Artık roman kahramanları Türklerden seçiliyordu ve bütün romanlarda korsanlardan, saraylara kapatılmış genç cariyelerden, odalıklar kaçıran sipahilerden, kıskanç ağalardan bahsolunuyordu.

      Yirmisekiz Çelebi’nin oğlu Sait Mehmet Efendi’nin Paris’e elçi olarak gelişi daha mühim tesirler yaptı. O, sık sık tiyatroya gittiğinden halk da ardından tiyatrolara doluyorlardı. Opera veya komedi Fransez ilanlarında “Türk imparatoru hazretlerinin elçisi Sait Efendi Hazretleri de oyunumuza teşrifleriyle mübahi kılacaklar.” müjdesi her gün görülüyordu. Kendisinin ziyaretine her gün Paris’in en zarif kadınları geliyorlar, billuri kahkahalarıyla enine boyuna sarhoş ediyorlardı. Kadınlar Türk elçisine kıymetli hediyeler de getiriyorlardı. Madamlardan biri de bir gün ona bir fiyango takdim etmişti.

      Bunların içlerinde Türklerin niçin birden ziyade kadın aldığını merak edenler ve meraklarını Sait Mehmet Efendi’nin cevabıyla tatmin etmek isteyenler de görülüyordu.

      İşaret ettiğimiz veçhile bunlar Osmanlı İmparatorluğu’nun diş ve tırnağı dökülmüş, gücü kuvveti son derece azalmış bir aslana döndüğü devirdeki elçileridir. Kubat Çavuş ise Türklerin bütün cihan mukadderatını avuçlarında tuttukları bir devrin elçisi idi. (y.n.)

      11

      16 veya 29 Mayıs: 1416’da Gelibolu önünde vukuya geldiğini Frenk tarihlerinin -dil birliği ile- yazdıkları bu deniz harbinde Osmanlı donanmasına Cali Bey, Venedik filosuna da Amiral Piyetro Loredano kumanda ediyordu. Neticede Osmanlılar mağlup olmuşlar, Cali Bey de dâhil olmak üzere üç bin şehit vermişler ve Venediklilerin eline beş galerya ile dokuz galyot bırakmışlardır. Fakat bu harbin siyasi hadiseler üzerinde hiçbir tesiri olmamış ve Osmanlılar -eskiden olduğu bibi- Venediklilerin ensesinde çorba pişirmeye devam etmiştir. (y.n.)

      12

      Sagredo’dan ve Gerlach’dan naklederek Hammer, Bafa’nın Türkler eline geçişini şu suretle anlatır: ‘‘Venedik’in asil Bafo ailesine mensup olan Safiye Sultan henüz pek genç iken Venedik’ten -babasının valiliğinde bulunduğu- Korfu’ya azimeti sırasında Osmanlı korsanlarının eline geçmiş ve Şehzade Murat’ın haremine alınmış idi.” (C: 7, s. 13)

      13

      Peçevî (C: 2. s. 3) Şehzade Murat dediğimiz Üçüncü Sultan Murat’ı şöyle tarif eder: “Kasirden balaca alçak boylu, beyaz tenli, ela gözlü, ebrüleri ve mehasini letafetnümunları kumral ve lahmü şahmede vasatülhal idiler.”

      Fakat Viyana İmparatorluk Kütüphanesi’nde Mafey Venyeri’nin el yazısı ile mevcut bir seyahatnamedeki tarif şöyledir. “Orta boyludur, teni beyazdır. Saçları ve sakalı sarıdır. Sakalı çenesinin altından geçerek bir şakağından öbür şakağına kadar uzar, bıyıkları azdır, dudakları kalındır, burnu kıvrıktır, gözleri mavidir, kaşları mukavves ve kısadır.” Bu tarif padişahlık zamanına aittir. Şehzade iken sakalsız olduğunu söylemeye lüzum yoktur.

      14

      Peçevî bu rüya vakıasını (C: 2. s. 34) şöyle anlatır: “Bir gece yirmi basamaktan fazla bir merdivene çıktıklarını, yirmi otuz kadar yüksek kubbelerin ayakları altında kaldığını görürler. Ol mahalde şehzadeleri Sultan Mehmet ve Sultan Mahrut’u görmek isterler, göremezler. Ol merdivenden üç dört basamak inerken uyanırlar. Ertesi gün harem dairesinde bu rüyayı anlatırken kethüda Raziye Hatun, Şeyh Şüca’yı bilir ve vakıa tabir ettiğini işitirmiş. Şehzadeden izin alır ve rüyayı yazılı şeyhe gönderir. O da merdiven basamaklarının her biri bir yıl demek olduğunu, şehzadenin o basamaklar sayısınca padişahlık yapacağını, dört basamak inişin de 4 güne veya 4 haftaya kadar saltanat müjdesi geleceğini bildirir. Gerçek de böyle çıkar ve o günler içinde saltanat müjdesi gelir.”

      Bu kayda göre Seyh Şüca’nın Bafa’dan sonra şehzadeye intisap etmiş olması iktiza ederse de yazma bir Peçevî tarihinde ve bu rüyanın hikâyesi sırasında şehzadelerden bahsedilmediğine, inilen merdiven basamakları da on olarak gösterildiğine göre bahçıvanın daha Kanuni Süleyman ölmeden ve İkinci Selim tahta çıkmadan önce Şehzade Murat’a intisap ettiği anlaşılıyor. Zaten basma Peçevî’deki “Raziye Hatun’un terbiyesi mukarenetiyle bir iki defa şehzade meclisine girer ve bilcümle saadetlu padişahın bervechile hüsnü itimadına bais olurken kutbi alem ildüğünde iştibahı kalmaz ve İstanbul’a bile gelirler.” diye bir kayıt var. Bundan da istidlal olunur ki Şeyh Süca, dört gün veya dört haftalık bir müddet içinde Şehzade Murat’la anlaşmış değildir. Bununla beraber şu rüya işi üzerinde uzun uzun durmaya lüzum yok. Biz. Şehzade Murat’ın muhitini ve karakterini tebarüz ettirmek için o mevzuya temas ettik. Zaten Frenk tarihçileri de rüyanın uydurma olduğunu anlayarak eserlerinde ona yer vermemişlerdir. (y.n.)

      15

      Peçevî (C: 2. s. 6) Kadı Üveys ile Şehzade Murat’ın tanışmasını şöyle hikâye eder: “Tire kadısı iken bir gün saadetlu şehzade hazretlerine av sırasında heminanlık (dizginbaşı beraber yürümek) şerefi elverir. Adabı müluktan haberi olan bir kişi olmakla şehzadenin gönlüne girer. Tesadüf, o esnada defterdarları vefat etmekle pederi büzürkvarlarına arz edip defterdarlıkların kendiye verdirir.”

      16

      Topkapı Sarayı’nın mimari kıymeti belki yüksek değildir fakat tezyinî sanat bakımından o sarayda çok kıymetli köşeler vardır ve Üçüncü Sultan Murat dairesi işte o nefis köşelerin en mühimlerinden biridir. İstanbul’da oturan veyahut İstanbul’a gelip giden sanatseverlerin bu daireyi bir değil, birkaç kere görmeleri -yine güzel sanatlara sevgi namına- lazımdır kanaatindeyim. (y.n.)

      17

      Aziz okuyucularım, ileride ve Murat’ın padişahlığı zamanında göreceklerdir ki Raziye Hatun, Bafa’dan yediği dayağı bütün ömrünce unutmamış ve Bafa ile açıktan açığa mücadele edebilecek bir kuvvet -Murat’ın anası Nurbanu’yu kastediyoruz- bulunca ona dayanarak Bafa’dan intikam almaya çalışmıştır. Pek heyecanlı olan bu hadiselere yavaş yavaş sıra gelecektir. (y.n.)

      18

      Fatih Sultan Mehmet tahta çıkar çıkmaz -korkunç bir ihtiyat tedbiri olarak- iki yaşındaki kardeşi Ahmet Çelebi’yi boğdurttuğu ve anası olan İsfendiyar kızını beylerden birine verip Anadolu’ya sürdüğü gibi babasının en sevgili zevcesi ve Sırp prensesi Mara’yı da bir irad tahsisi ile Sırbistan’a yollamıştı (1451). (y.n.)

/9j/4AAQSkZJRgABAQEASABIAAD/2