Ахмет Мидхат

Karnaval


Скачать книгу

onları okuyarak üzülür ve üzüldüğü zaman riyakârları herkesin gözü önünde asacağı gelir. Çünkü efendisinin en büyük bela ve felaket günlerinde, hâllerine ağlayacak iken gülmek gibi bir lanetlenesice davranış, daima ikiyüzlü ve dalkavuklarda görülmüştür.

      Zekâyi Bey tarafından gösterilen yaltaklanmaları, Şehnaz Hanımefendi’nin tamamıyla ciddi olarak kabul etmesini gerektiren bazı sebepleri de okuyucularımız bilmelidir. Ta ki biçare kızın Zekâyi hakkındaki duygularının çabucak bir aşk derecesine varmış olduğunu görmekle hayrete düşmesinler.

      Malumdur ki alafrangada kızlara roman okutmak yasaktır. Bu yasağın nedeni, kızlara zevk ve şehvetin ne olduğuna dair örnekler göstermemek konusu olacak ise de söz konusu yasaktan hiçbir memlekette, beklenen fayda elde edilememiştir. Çünkü bu hâl, bu yasaklama tam tersine, kızların romanlar için daha fazla hırs ve düşkünlük göstermelerine neden olduğundan, piyasada gezen romanları noksansız olarak okumaya yol bulduktan başka, kadınlar ve hatta erkekler için bile yasak olan birtakım zararlı kitapları da ele geçirip büyük bir hırs ve hevesle okurlar. Pek çok kızın en gizli yerlerinde öyle kitaplar bulunmuştur ki bunlar bir kızın değil, hatta bir erkeğin bile elinde görülse içeriğini okumak değil, resimlerine göz gezdirmek bile o erkek için pek büyük ayıplardan sayılır.

      Aslında Şehnaz Hanım’ın öğretmeni Madam Mirsak da öğrencisine roman ve tiyatro gibi eserleri asla göstermezdi. Ancak kütüphanesinde türlü türlü romanlar ve tiyatrolar mevcut olduğundan, Şehnaz habersizce bunları çalıp gece odasında okurdu. Bu hırsızlıkta Hasna’nın da suçsuz olduğunu iddia edemeyiz. Şu kadar ki Şehnaz’ın okumasıyla Hasna’nın okuması arasında büyük bir fark vardı. Bu farkı görmek için Hazret-i Sadî’nin beytini araştırmalıdır. Hakikaten bitkilerin tümü için selamet nedeni ve bereket olan yağmur, hep o yağmurdur. Ancak, lale ve sümbül tohumunu içeren bir bağda lale ve sümbül bitirdiği gibi diken ve çalı kökleri ile dolu olan bir yerde de bunları yeşillendirir. Yaradılışında kötülük tohumu olan Şehnaz için okuduğu romanlar, kendisinin de o romanlarda gördüğü olay kahramanlarından birisi olma istek ve becerisine güç verirdi. Hasna ise yaradılışında zaten saf iyilik olduğundan, okuduğu romanlarda durumu beğenilemeyecek olan olay kahramanlarının her birini birer ibret numunesi olarak algılamış ve şu âlemde henüz aşkın ne olduğunu kendi şahsında tecrübe etmediği hâlde zevk ve şehvet âleminin olanca tehlikelerini romanlarda okuyup öğrendiği için o olay kahramanlarına benzemeyi değil benzememeyi asıl kahramanlık olarak görmüştü.

      İşte bu hikmet nedeniyle Şehnaz, Zekâyi’nin ikiyüzlü davranışlarına kapılmakta idi. İşte bu hikmet nedeniyle idi ki Hasna, Zekâyi’nin ikiyüzlülüklerini nefret gözüyle görmekte idi.

      Bahtiyar Paşa familyası hakkında buraya kadar aldığımız bilgiler, Zekâyi Bey’in, bu aile içinde Hamparson Ağa’nın hanesindeki gibi yıldızı düşük olmadığını ispat eylemiştir ya! Çünkü burada makbul ve mukbil31 olmaktan fazla bir nimet daha vardı ki o da Şehnaz Hanımefendi’nin gözünde Resmi’nin menfur,32 Resmi’nin müdebbir33 olmasından ibaretti.

      Her Şeyden Habersiz Bir Aşık

      Mevsim aralık başları. İstanbul’da genellikle şubattan itibaren hükmünü sürmeye başlayan şiddetli kış, bu sene o müsaadeyi göstermeyip tam tersine o kadar erken bastırmıştı ki aralık başlarında bulunulduğu hâlde kar, bora, fırtına, soğuk; maazallah!

      Resmi bir iş için Beyoğlu’na çıkmıştı. Havaya dikkat edince, “Bu havada deli olan bile evinden çıkmaz. Mösyö ve Madam Arslangözyan mutlaka yalnızdırlar. Gider birkaç sohbet ile kendilerini eğlendirirsem pek memnun olurlar.” diye doğruca Hamparson Ağa’nın evine gitti. Gerçekten, hava deli olanların bile evlerinden, yani tımarhanelerinden çıkmalarına müsaade verecek hâlde olmadığı gibi madam ve mösyö Arslangözyan da asla deli değildiler ise de iki gün evvel bir gündüz ziyafetine davet olunarak, olur cevabını da vermiş bulundukları için çarnaçar34 çıkmışlardı. Eğer Madam Küpe-liyan o gün ev bekçisi gibi bir şekilde orada bulunmasaydı Resmi Efendi geri dönecekti. Madam Küpeliyan, Madam Hamparson’un en aziz dostlarından olup yaradılışça da gayet nazik ve oldukça melek gibi bir fakir kadıncağız olduğundan, kendisine hiçbir değer verilmeksizin geri dönülür ise bundan kırılacağını söyleyince Resmi Efendi biraz düşünüp, “Birkaç lakırdı etmeli.” diye salonda ateş başına oturmuştu.

      Ateş kışın meyvesi imiş! “Ateş, kışın çayırıdır.” denilse de olabilirdi. Çünkü birbirlerine bitiştirilebilir olmak hususunda ateş ile meyve arasında bir ilişki bulunamaz ise de göze hoş gelir olmak hususunda yazın çemenzarı ile kışın ateşi arasında epeyce bir ilişki bulunabilir.

      Hele o gün Arslangözyan, salonunun şöminesi fazlasıyla neşe verecek bir şekilde yanmakta bulunduğundan, Resmi Efendi bu seyirden lezzet aldığı gibi Madam Küpeliyan da sözü o kadar latif vadilerde dolaştırmakta idi ki bu sözlerden hoşlanmayacak bir erkek düşünebilmek mümkün değildir.

      Aşktan, muhabbetten konuşulurdu. Düşünmelidir ki erkekler bile yekdiğeriyle bu bahsi edecek olsalar saatlerce devam eylediği hâlde hiçbir kimseye usanç gelmez. Hele kadınlarla bu muhabbet edilirse usanç gelmek mümkün olur mu? Özellikle bir salon içinde, güzel bir ateş karşısında yalnız, bir tek kadın ile baş başa aşka dair konuşulursa! Özellikle o kadın da Madam Küpeliyan gibi fakirliğine bakılmaksızın, kendi hâlinde doğal olarak var olan alımıyla insana sıklet35 vermeyecek gibi bir kadın olursa!

      Ancak şu kısacık tarifimizden Madam Küpeliyan’ın oldukça aşüfte meşrep36 bir kadın olduğunu anlamamalıdır. Madam Küpeliyan o kadınlardandır ki insan onlardan şuhluğu pek ateşli olarak ümit eylediği, hâl ve sözlerinden buna dair ipuçları beklediği hâlde ümitleri ne derhal gerçek olur ne de gerçekleşmesinin imkânsız olduğu görülür. Zaten bundan dolayıdır ki o kadın ile ne kadar sohbet edilse, ne kadar konuşulsa insana asla usanç gelmez.

      Madam Küpeliyan, Resmi’nin içten içe beslediği gizli şehvani duygularına kendisi hakkında bir gönül rahatlığı vermeye de çalışmazdı. Güya Resmi’nin bazı gizli aşkları varmış, güya kendisi de bu gize vakıf imiş de Resmi’nin ağzını arıyormuş gibi davranırdı.

      Sözün başları pek çok şaka tarzıyla geçtiği hâlde söz yavaş yavaş ciddiyetini arttırır. Çünkü Madam Küpeliyan dedi ki:

      “Resmi Efendi! Ne kadar inkâr edecek olsanız da fayda vermez. Sizin bir kadını pek fazla sevdiğinizi yakından bilirim.”

      Bu sözün Resmi’nin bayağı merakına neden olacak bir şekilde söylendiğini göz önüne alırsanız, Resmi’yi biraz düşündürmüş olmasını da uygun görürsünüz.

      Madam Küpeliyan şunu da ilave eyledi:

      “Gördünüz mü bir kere, nasıl düşünmeye başladınız?”

      “Ben mi madam?”

      “Ya kim olacak? Bu düşünceniz benim keşfimi haklı gösterir. Hâlbuki keşif de değil! Pek yakından bilirim ki…”

      “Şaşılacak bir şey. Ben âşık olayım da ben haberdar olmayayım!”

      “Ben size haberdar değilsiniz diyemem. İnkâr ediyorsunuz demek isterim.”

      “Madam! İnkâr ile yalan arasındaki sınır hemen hemen kıldan bile incedir.”

      “Tasdik ederim. Sevdiğini