Александр Дюма

Üç Silahşörler


Скачать книгу

Kendisinden ne kadar iğrendiğimi biliyor çünkü. Bu sebepten eğer şüphelendiğim gibiyse kurnaz dedikoducum Kardinal hazretleriyle ilgili kötü şeyler söyleyecektir.”

      Durum tam aksiydi, Dartanyan büyük bir sadelikle cevap verdi. “Ben de Paris’e bu niyetlerle geldim. Babam bana Kral’ın, Kardinal’in ve sizin dışında hiç kimsenin önünde eğilmememi söyledi. Bu üç kişi ona göre Fransa’nın en önemli insanlarıdır.”

      Dartanyan diğer ikisine Treville’i da eklemekte sakınca bulmadı.

      “Kardinal’e derin bir saygım var.” diye devam etti. “En çok da yaptığı işlere saygı duyuyorum. Bu sebepten eğer iddia ettiğiniz gibi sözlerinizde samimiyseniz bana da aynı samimiyetle konuşma şerefini vermişsiniz demektir. Lakin eğer haklı olarak azıcık da olsa şüpheye kapıldıysanız doğruları söyleyerek kendime zarar verdiğimi düşünüyorum. Yine de bana saygınızın azalmadığına inanıyorum. Her şeyden önce benim için önemli olan bu.”

      Mösyö de Treville, fazlasıyla şaşırmıştı. Böylesi bir zekâ ve samimiyete hayran olmamak mümkün değildi. Yine de şüpheleri tamamen sona ermemişti. Bu adamın diğerlerinden daha üstün olması kendisini kandırması tehlikesini devam ettiriyordu. Yine de Dartanyan’ın elini sıktı ve şöyle dedi: “Sen dürüst bir delikanlısın. Fakat şu an senin için yapabileceklerim az önce teklif ettiğim şeyle sınırlı. Otelim her zaman sana açık. Bundan sonra istediğin her vakit görüşme talebinde bulunabilir, her türlü imkândan yararlanabilirsin. Muhtemelen istediğine ulaşacaksın.”

      “O zaman…” dedi Dartanyan. “Size kendimi kanıtlayacağım zamana kadar bekleyeceksiniz. Şuna emin olun ki…” diye ekledi Gasconluların bilinen samimiyetiyle, “Çok fazla beklemeyeceksiniz.” Daha sonra eğilerek oradan ayrıldı. Geleceğinin kendisine bağlı olduğunu biliyor gibiydi.

      “Dur bir dakika.” dedi Treville. “Sana Kraliyet Akademisi müdürüne verilmek üzere bir mektup yazacağıma söz vermiştim. Bu mektubu kabul edemeyecek kadar mağrur musunuz genç delikanlı?”

      “Hayır efendim. Üstelik mektubu o kadar iyi koruyacağım ki adresine muhakkak ulaşacak. Onu benden almaya teşebbüs edecek olana yazıklar olsun.”

      Mösyö de Treville, bu abartılı tepki karşısında gülümsedi. Sonra da bir masaya oturdu ve delikanlıya vaat ettiği mektubu yazdı. Bu arada yapacak başka bir şeyi olmayan Dartanyan pencereden silahşorleri izlemeye koyuldu.

      Mektubu yazıp mühürledikten sonra kalkan Treville, delikanlıya yaklaştı. Bu sırada mektubu almak üzere elini uzatan Dartanyan, öfkeden kızarmış bir hâlde aniden çalışma odasına fırladığını hayretler içinde izledi.

      “Lanet herif. Bu kez kaçamayacaksın benden.”

      “Kim?” diye sordu Treville.

      “O. Hırsız.” diye cevap verdi Dartanyan. “Adi herif!” dedi ve oradan kayboldu.

      “Deli adam!” diye homurdandı Treville. “Belki de hedefine ulaşamadığı için kurnazca kaçıyor!”

      4

      Athos’un Omzu, Porthos’un Kayışı, Aramis’in Mendili

      Öfkeli Dartanyan giriş salonunu geçti ve dörder dörder inmeyi planladığı merdivenlere doğru fırladı. Ne var ki dikkatsiz hareket ettiğinden silahşorlerden biriyle çarpıştı. Adamın omzuna aldığı darbe bağırmasına daha doğrusu kükremesine sebep oldu.

      “Afedersiniz.” dedi yoluna devam etmeye çalışan Dartanyan. “Kusuruma bakmayın ama acelem var.”

      Daha henüz merdivenden aşağı bir adım atmamıştı ki çelik bir bilek onu yakalayarak durdurdu.

      “Acelen var öyle mi?” dedi solgun yüzlü bir silahşor. “Bu bahaneyle de bana çarpıyorsun yani. ‘Afedersiniz’ diyorsun ve bunun yeterli olduğuna inanıyorsun. Öyle bir dünya yok genç adam. Mösyö de Treville’in bizimle rahat bir üslupla konuştuğunu işittin diye herkesin bize onun gibi davrandığını mı zannettin? Kendine gel dostum, sen Mösyö de Treville değilsin.”

      Dartanyan, kendisiyle konuşan kişinin pansuman yapılmış Athos olduğunu fark etmişti.

      “Emin olun ki bunu isteyerek yapmadım. Size ‘Afedersiniz’ dedim. Anladığım kadarıyla bu yeterli değil. Tekrar ediyorum ve bu kez şerefim üzerine söz veriyorum. Sanırım bazen çok aceleci davranıyorum. Beni bırakmanızı rica ediyorum. Bırakın da beni bekleyen işimle meşgul olayım.”

      Onu bırakan Athos, “Beyefendi, siz kibar değilsiniz. Uzaklardan geldiğinizi anlamak kolay.” dedi.

      Athos son sözünü söylediğinde üç ya da dört basamak inen delikanlı kısa bir süre için durdu.

      “Beyefendi!” dedi. “Ne kadar uzaktan gelmiş olsam da bana terbiye dersi vermek sizin işiniz değil. Sizi uyarıyorum.”

      “Belki de.” dedi Athos.

      “Acelem olmasaydı ve yakalamam gereken biri olmasaydı.” dedi Dartanyan.

      “Bay aceleci, beni koşmadan da bulabilirsiniz. Anladınız mı?”

      “Peki nerede bulabilirim acaba?

      “Carmes-Deschaux yakınlarında.”

      “Saat kaçta?”

      “Öğlen civarı.”

      “Öğlen civarı. Bu olur. Orada olacağım.”

      “Beni bekletmeyin. Saat on ikiyi çeyrek geçe siz kaçarken kulaklarınızı kesiyor olacağım.”

      “İyi! Saat on ikiye on kala orada olacağım.” diyen Dartanyan, içine şeytan kaçmışçasına koşmaya başladı. Hâlâ Yabancı’yı yakalama ümidindeydi. Yavaş adımları onu çok uzağa götürmüş olamazdı.

      Ne var ki Porthos, sokak kapısında bir muhafızla konuşmaktaydı. Aralarında bir adamın geçebileceği kadar mesafe ancak vardı. Dartanyan bunun kendisi için yeterli olacağını düşündü ve ok gibi fırladı. Fakat rüzgârı hesaplamamıştı. Tam da geçmek üzereyken rüzgâr Porthos’un uzun pelerinini havalandırınca delikanlı pelerinin içinde kaldı. Kıyafetine ait bu parçadan vazgeçmek istemeyen Port-hos pelerinini çekmeye başladı. Böylece Dartanyan pelerinin içinde dönmeye başladı.

      Silahşorün küfrettiğini işiten Dartanyan kendisini kör eden pelerinden kaçmak istedi. Pelerinin kıvrımları arasından kurtulmaya çalışıyordu. Hepimizin pek iyi tanıdığı kılıç kayışından uzak durmak istiyordu. Ne var ki ürkek bir şekilde gözlerini açtığında Porthos’un kayışını burnunun dibinde buldu.

      Görüntüsü dışında hiçbir faydası olmayan birçok şey gibi kılıç kayışının sadece önü altın kaplamaydı. Geri kalanı ise basit deriydi. Mağrur Porthos tamamen altın olan bir kayışa güç yetirememiş, yarı altın bir kayış alabilmişti. Nezle olmasının sebebi de pelerinin gerekliliği de şimdi anlaşılabilir.

      Kendisini kıvranan Dartanyan’dan kurtarmak için büyük mücadele veren Porthos, “Kahretsin! İnsanlara bu şekilde çarptığınıza göre çıldırmış olmalısınız.”

      “Kusura bakmayın.” dedi Dartanyan. “Ama acelem var. Birini kovalıyordum ve…”

      “Koştuğunuz zamanlarda gözlerinizi mi unutursunuz?”

      “Hayır.” dedi kendisiyle alay edildiğini düşünen Dartanyan. “Gözlerim sayesinde başka insanların göremediklerini görebiliyorum.”

      Onu anlasa da anlamasa da öfkesine yenik düşen Porthos, “Eğer silahşorlere bu şekilde bulaşırsanız sonunuz sopa yemek olur.”

      “Sopa yemek mi mösyö?” dedi Dartanyan. “Bu çok kuvvetli