peki kararınız?”
“Sizinle savaşmanın onuruna erişmek üzereyiz.” diye cevap veren Aramis bir eliyle şapkasını kaldırırken diğer eliyle kılıcını çekti.
“Ah, demek direneceksiniz öyle mi?” diye bağırdı Jussac.
“Kahretsin! Bu sizi şaşırtıyor mu?”
Böylece dokuz savaşçı birbirine hücum etti.
Athos, Kardinal’in gözdelerinden birini kestirdi gözüne. Port-hos, Bicarat’la karşı karşıya geldi. Aramis’e iki savaşçı düşmüştü. Dartanyan’da Jussac’a doğru hamle yaptı.
Genç Gaskonlunun kalbi küt küt atıyordu; ama korkudan değil. Şükürler olsun ki içinde zerre kadar korku yoktu. İçindeki tutkudan dolayı heyecanlıydı. Rakibinin etrafında on kez dönüp, gardını ve pozisyonunu yirmi kez değiştirerek öfkeli bir kaplan gibi savaşıyordu. İyi bir kılıç ustası olan Jussac, tecrübesine rağmen; kendisine her taraftan aynı anda saldıran, üst derisine pek düşkün, enerjik ve çevik rakibine karşı bütün yeteneklerini ortaya koymak zorunda kalmıştı.
Bu mücadele nihayet Jussac’ın sabrını taşırmıştı. Çocuk olduğunu düşündüğü biri tarafından kontrol altına alınıyor olmak sinirlenmesine sebep oldu ve hatalar yapmaya başladı. Pratiği iyi olmasa da teorik bilgisi gelişkin Dartanyan daha çevik dövüşmeye başladı. Bu durumu sona erdirmek isteyen Jussac’ın ileri fırlayarak yaptığı hamleyi delikanlı savuşturdu. Kendini kurtaran Jussac doğrulmaya çalışırken Dartanyan’ın darbesiyle yere yığıldı.
Bunun üzerine Dartanyan, düşüş alanına gergin bakışlar attı hızlıca.
Rakiplerinden birini öldürmüş olan Aramis, diğeri tarafından sıkıştırılmaktaydı. Yine de iyi bir durumdaydı ve kendini savunabiliyordu.
Bicarat ve Porthos ise karşılıklı darbeler almışlardı. Porthos kolundan, Bicarat ise kalçasından yara almıştı. Fakat ikisinin de yarası ciddi değildi. Bu ikisi şevkle savaşıyordu.
Cahusac tarafından yaralanan Athos’un rengi daha da solmuştu. Yine de geri adım atmıyordu. Kılıcını tuttuğu elini değiştirmişti ve sol eliyle dövüşüyordu.
O zamanın Düello kurallarına göre Dartanyan istediği kişiye yardım etme serbestliğine sahipti. Hangi arkadaşının daha çok yardıma ihtiyacı olduğunu anlamaya çalışırken Athos’un bir bakışını yakaladı. Bu bakışlarda bir anlam vardı. Athos yardım isteyeceğine ölmeyi tercih ederdi. Fakat hâlâ bakışlarında yardım ister gibi bir hâl vardı. Bunu anlayan Dartanyan bir anda Cahusac’ın yanına vardı ve
“Sizi öldüreceğim mösyö muhafız!” dedi.
Cahusac döndüğünde sadece cesaretiyle ayakta durabilen Athos diz çöktü.
“Kahretsin!” diye bağırdı Dartanyan’a, “Onu öldürmeyin genç adam, sizden rica ediyorum. İyileştiğimde onunla görmem gereken bir hesabım var. Sadece kılıcını elinden alın. Bu yeterli. Aferin!”
Dartanyan kılıcı on on beş metre kadar uzağa fırlatmıştı. Dartanyan da Cahusac da kılıcı ele geçirmek için fırladı. Fakat hızlı davranan Dartanyan kılıcın üzerine ayağını bastı. Cahusac, Aramis’in öldürdüğü arkadaşının yanına gidip kılıcını aldı ve Dartanyan’ın yanına koştu. Fakat bu sırada nefesini toplayan Athos ile karşılaştı. Dartanyan’ın düşmanını öldürmesinden endişe ettiğinden kavgaya devam etmek istedi.
Bunu anlayan Dartanyan, Athos’a saygısızlık etmek istemediğinden geri çekildi. Cahusac, birkaç dakika sonra boğazına kılıç geçirilmiş vaziyette yere yığıldı.
Bu sırada Aramis, ucunu yere düşmüş rakibinin göğsüne doğrulttuğu kılıcıyla adamı merhamet dilemesi için zorluyordu.
Geriye sadece Porthos ve Bicarat kalmıştı. Porthos, rakibine saatin kaç olduğunu soruyor, Navarre birliğinde görev alan kardeşini tebrik ediyordu. İstediği kadar şaka yapsa da eline bir şey geçmiyordu. Bicarat yere devrilip ölmeyen demir adamlardan biriydi.
Yine de artık bitirmek gerekiyordu. Bekçiler yaralı, sağlam, Kralcı ya da Kardinalci demeden dövüşçüleri toplamaya gelebilirdi. Bicarat’ın etrafını saran silahşorler onu teslim olmaya zorlasa da kalçasından yaralı adam direnmeye devam ediyordu. Fakat dirseği üzerinde kalkan Jussac teslim olması için bağırdı. Bicarat da Dartanyan gibi bir Gasconluydu ve duymazdan geldi. Bir yandan gülüyor diğer yandan darbeleri savuşturmaktan fırsat bulduğunda kılıcıyla yeri işaret ederek İncil’den bir parça okuyordu, “Bicarat işte burada tek başına ölecek.” diyordu.
“Onlar dört kişi. Bırak artık. Emrediyorum!”
“Aa, eğer emrediyorsanız o zaman başka.” dedi Bicarat. “Komutanım olduğunuzdan size uymak benim vazifem.” Geriye doğru fırladı ve teslim etmek zorunda kalacağı kılıcını dizleri üzerinde kırıp parçalarını savuşturdu. Sonra da kollarını kavuşturup ıslık çalmaya başladı.
Düşmanda bile olsa cesarete her zaman saygı duyulurdu. Silahşorler Bicarat’ı kılıçlarıyla selamladılar. Sonra da kılıçlarını kınına soktular. Dartanyan da aynısını yaptı. Daha sonra da Bicarat’ın yardımıyla yaralıları kenara taşıdılar. Adamlardan biri ölmüştü. Manastır çanını çalıp rakiplerinin kılıçlarını aldıktan sonra keyifle Treville’in oteline yöneldiler.
Kol kola yürüdükleri yolu boylu boyunca kaplıyorlardı. Karşılaştıkları her silahşor onlara katılınca geçit törenine benzer bir görüntü çıktı ortaya. Dartanyan’ın kalbi çoşku doluydu. Athos ve Porthos’un arasında yürüyüp sevgiyle sarılıyordu onlara.
“Eğer hâlâ bir silahşor olamadıysam, en azından çıraklığı geçtim değil mi?” diyordu yeni dostlarına Treville’in evinden içeri girdikleri sırada.
6
Majesteleri Kral 13. Louis
Bu olay çok konuşuldu. Silahşorlerini açıktan azarlayan Treville, gizliden tebrik etti. Durumu Kral’a derhâl bildirmek için acele etse de çok geçti. Kral, Kardinal ile görüşmekteydi. Bu yüzden Treville’i kabul edemeyeceğini söylediler. Treville, Kral’a akşamki oyunda katıldı. Hırslı olduğundan oyunu kazanıyordu ve keyfi yerindeydi. Treville’i uzaktan gördüğünde,
“Buraya gelin Sayın Komutan.” dedi. “Gelin de size bir kükreyeyim. Kardinal hazretlerinin silahşorlerinizi yeniden şikâyet ettiğini biliyor musunuz? O kadar ki kendisinin bu gece için keyfi kaçmış. Sizin bu silahşorler şeytan yahu. Asmak lazım bunları.”
Durumu tek bakışta anlayan Treville,
“Hayır efendim. Tam tersine onlar pek iyi huyludur. Koyun misali uysaldırlar. Ben onlara kefilim. Kılıçlarını majesterlerine hizmet etmek dışında bir amaç için çekmezler. Ama eğer Kardinal Bey’in adamları sürekli onlara sataşırsa ne yapabilirler ki? Zavallı adamlar kendilerini savunmak zorunda kalıyorlar.”
Mösyö de Treville’e bakın hele.” dedi Kral. “Duyan da azizlerden falan söz ettiğini sanır. İşin aslı Sevgili Komutan, memuriyetinizi elinizden alıp Matmazel de Chemerault’a veresim var. Kendisine bir manastır vaat etmiştim. Sakın söylediğiniz her şeye inanacağımı sanmayın. Bana Adil Louis derler ve bunu göreceksiniz.”
“Adaletinize güvendiğim için sessizce bekleyeceğim majesteleri.”
“Bekleyin mösyö bekleyin. Çok uzun sürmeyecek.”
O sırada şansı dönen Kral kaybetmeye başlayınca masadan kalkmak için bir bahanesi vardı. Böylece bir dakika sonra ayağa kalkarak çoğu kazandıklarından oluşan parayı aldı. “La Vieuville” dedi. “Yerimi sen devral. Mösyö de