Denys’te bir vitraydan alıntı, 12. yy)
Birkaç gün karasız çatışmalar yaşandı; Şaver Fustat’ı ve diğeri Kahire kalesini elinde bulunduruyordu. Sonra Dirğam, gelir sağlamak amacıyla vakf’a (yetimlerin parasına) el koydu, bunun üzerine insanlar ondan kopmaya başladı. Daha da kötüsü halife ve ordusu da ondan yüz çevirdi. Dirğam, körfeze çekilerek son kez “birleşme” isteğinde bulundu. Davullar boş yere gümbürdedi ve boş yere “maşallah” diye inledi trampetler savaş meydanlarında; kimse karşılık vermedi. Umutsuz emîr güçlü bir ordudan geriye kalan beş yüz atlı koruması etrafında olarak boş yere halifenin sarayı önünde yardım dilenip bütün bir gün boyunca hatta akşam ezanı okunana dek bekledi ve ondan atalarının hatırası hatırına pencereye çıkıp davasını kutsamasını diledi ama hiçbir karşılık alamadı. Korumalar da kısım kısım dağıldılar; ta ki otuz asker kalana dek. Aniden bir nara duyuldu: “Kendine bak ve kurtar hayatını!” Ve işte!.. Köprü kapısından giren Şaver’in trampetleri ve davulları duyuldu.
Sonra yalnız kalan lider Zuveyla kapısından geçip sokaklarda bir zamanlar kendisine tapan ve onun sırtından geçinen insanlara seslenerek, öne çıkıp davası uğruna çarpışmalarını istedi; onlarsa büyük çoğunluğun bir zamanlar gözde olan ama sonra devrilen kişilere karşı takındığı bir tavırla sadece yuhalayıp beddua ettiler. Yine de o, bu hengâmede çılgına dönen atı onu kutsal “Nefise Anne’mizin” kilisesinin yanında üstünden atana kadar ilerlemeye devam etti. Dönek halk anında kafasını uçurdu ve muzaffer bir edayla sokaklarda gezdirdi; bedenini de köpeklerin parçalaması için olduğu yerde bıraktı. Cesur, gösterişli bir adamın; yüzü, duruşu nazik ve alımlı, kültürlü ve her türlü sporda başarılı olan maceracı bir şövalyenin; “İbn Mukla gibi yazabilen, çift uyaklı şiirler üreten bir şairin ve çağının en iyi süvarisinin” ve Mısır’da ok fırlatmış gelmiş geçmiş en yürekli okçunun sonu işte böyle hazin oldu.
1164 Mayıs’ında61 yeniden iktidara geçen Şaver eski pozisyonunu kazanmasını sağlayan müttefiklerini başından atmak istedi ve Şirkuh’u varoşlarda tutarak, gittikçe güç kazanan Kahire’den uzaklaştırdı. Ardından güçlü surlar arkasında güvende olduğunu düşünerek müttefikine ihanet etti, tüm sözlerini bozdu ve tazminat ödemeyi reddetti. Şirkuh haklarından vazgeçecek veya bozulan bir akdi sineye çekecek bir adam değildi; Bilbis ve doğu illerini işgal etmesi için Selahaddin’i yolladı. Bu düşmanca davranış karşısında Şaver, Amalric’e çağrı yapmak durumunda kaldı. Eğer Nureddin Mısır’da sıkı bir yer edinirse haçlı davasının Filistin’de “şeytan ve derin deniz” arasında kapana kısılarak tükeneceğini açıkça öngören Kudüs kralı, bir zamanlar Dirğam’ı destekleme niyetiyle şimdi korumak zorunda olduğu Şaver’e karşı gönderdiği orduyu bu kez bu adam için gönderdi. Böylece işin rengi değişti: Frenkler, şimdi eski düşmanlarının müttefiki ve Mısırlı vezirin kurtarıcısı da düşmanı olmuştu.
Haçlıların gelişi üzerine Suriye ordusu, üç ay boyunca Amalric’in tüm taarruzlarına direndiği Bilbis’e yerleşti. Nihayet talih onun lehine yön değiştirmişti ve Nureddin Filistin’de başarılı bir mücadele veriyordu. Lacy’li Gilbert ve Robert Mansel aleyhine gerçekleşen bir gelişmenin ardından Harim’i (Harenç), sonrasında da o dönemde Walter Chesney tarafından komuta edilen Banyas’ı (Caesarea Philippi) ele geçirdi.
Bu arada Amalric doğudan her an gelebilecek bir akına açık olan topraklarını koruması için ülkesinden şiddetle bekleniyordu. Her gün, gün boyu devam eden saldırılar karşısında dayanıksız siperlerin arkasına kısılan Şirkuh da kendisini, erzakının tükenmekte olduğu bu güvenliksiz ve nahoş durumdan dolayı daha az endişeli değildi. Böylece bir ateşkes hazırlandı ve iki tarafça imzalandı. 27 Ekim’de Suriyeliler karargâhlarından çıkarak haçlılar ve Mısırlı müttefiklerin safları arasında hizaya girdiler; Şirkuh elinde bir baltayla en geriden geliyordu. Bu savaşçı tavrı karşısında şaşkın bir Frenk memuru bu eski acımasız savaşçıya Hristiyanların yemin etmiş olmalarına rağmen kendisine saldıracaklarından korkup korkmadığını sordu. “Hele bir denesinler!” dedi Şirkuh ve devam etti. Anlaşmaya uygun olarak ordu Şam’a döndü ve burada Nureddin’in zaferlerinin, Banyas’ın teslim oluşu ve Antakya Prensi Bohemond, Trablusşam Kontu Raymond’un, Lusignanlı Hugh ile diğer önemli şövalyelerin yakalanıp zincirlenerek Halep’e gönderilmeleriyle taçlandığı haberlerini aldı.62
SİTA NEFİSE MABEDİNDEN BİR İBADET HÜCRESİ
(Kahire Arap Müzesi’nde)
Mısır seferi şanlı bir sonla bitmemişti ama amaç gerçekleşmişti; topraklar iyice gözlemlenmiş ve Şirkuh bir ilhakın doğuracağı ihtimalleri ve avantajları konusunda istediği bilgiyi edinebilmişti; “Mısır öyle bir ülke ki bir tane adam yok, ayrıca istikrarsız ve aşağılık bir hükûmetçe yönetiliyor.” demişti. Zenginliği ve korunmasızlığı gerginlik yaratıyordu.
Hırslı general Kahire’de bir genel valilik tacı elde etmek için yanıp tutuşuyordu, bu dakikadan itibaren Nureddin’i sürekli olarak Mısır’ın fethine izin vermesi için sıkıştırıp durdu. Saraydaki daha cesur kişiler onun bu ısrarını desteklemiş, ayrıca Bağdat halifesi de inayetini lütfetmiş ve heretik rakibinin tahtından indirilmesini de içeren bu projeyi desteklemişti. Her zamanki gibi ihtiyatlı olan Nureddin, bir süreliğine bu baskılara direndi fakat Şaver ve Frenkler arasında, yakında oldukça sağlam olduğu ortaya çıkacak olan, daha sıkı bir ittifakın dedikodularının kendisine muhtemelen ulaşmış olması nedeniyle sonunda pes etti.
Bu, aslında Nil için yapılan bir yarıştı. İlk önce Şirkuh başladı ve 1167 yılı başında iki yüz bin seçkin süvariyle, Frenklerle karşı karşıya gelmemek için Gizlan Vadisi’nden geçen çöl yolunu tercih ederek, fakat yolda şiddetli ve felaket bir kum fırtınasına yakalanarak, Kahire’nin yaklaşık atmış dört km güneyinde yer alan Atfih’te Nil’e ulaştı. Burada saldırı korkusu olmadan nehrin batı kıyısına geçebilirdi; orduyu tam karşıya geçirmişti ki nehrin doğu yakasında düşmanın harekete geçtiğini duyar duymaz Filistin’den aceleyle gelen Amalric belirdi. İki ordu nehrin iki kıyısında Kahire’ye doğru ilerlediler. Amalric, Fustat yakınlarında kamp kurarken Şirkuh Gize’de onun tam karşısına yerleşti. İkisi de karşısındakinin harekete geçmesini bekledi. Bu arada, başta düşman veya dost edinmeye tam olarak karar veremediği Frenklerin ani baskınının şokunu atlatan Şaver kendisini korumaları karşısında duyduğu minnetini azımsanmayacak ölçüde kanıtlamaya girişti. Amalric vezirin dostane eğilimlerini, ortaklıklarını daha resmî bir temele dayandırmak için bir fırsat olarak değerlendirdi. Onun dengesiz bir karaktere sahip olduğundan emin olan Amalric bizzat halife tarafından imzalanacak bir akit talep etti. Belirlenen şartlara göre düşmanın defedilmesine yapacağı yardım karşılığında Mısır krala hemen oracıkta iki yüz bin altın para63 verecek ve daha sonraki bir tarihte bir o kadar daha ödeme yapacaktı. Amalric anlaşmayı mühürleyerek halifenin temsilcilerine verdi ve halifenin de imzalamasını istedi.
Hristiyan elçilerin halifenin huzuruna çıkarılması eşi görülmemiş bir olaydı, zira en soylu Müslümanların bile ancak çok azı buraya kabul ediliyordu fakat Amalric kendi kurallarını koyacak bir konumdaydı. İzin lütfedildi ve bu emsalsiz göreve Kaysâriyeli Hugh ile Geoffrey Fulcher seçildi. Vezir onlara Fâtımîlerin büyük sarayında yapılan Doğu’ya özgü seremoni ve takdimlerin her anında şahsen rehberlik etti. Esrarengiz koridorlardan ve ardında ellerinde çıplak kılıçlarıyla onları selamlayan iri kıyım Sudanlılarla karşılaştıkları, muhafızlarla korunan kapılardan geçtiler.