Mehmet Akif Ersoy

Safahat


Скачать книгу

Evet, haydi!

      Yarın Emâret'e gel, teyze, öğleyin beni bul;331

      Emîr'e söyleriz, elbette hayr olur me'mûl.

***

      Yüzü gülmüştü teyzenin, baktık,

      Biz de çıktık vedâ edip artık.

      Hiç görünmeksizin gelip geçene,

      Doğru indik Halîfe'nin evine.

      “Şimdi nerdeyse gün doğar, kalıver”.

      Diye, koyvermiyordu, çünkü, Ömer.

      Etti az sonra subh-i velveledâr

      Uyuyan şehri kâmilen bîdâr.

      Öğle geçmişti, çıktı geldi kadın.

      – Gâlibâ, teyze, uykusuz kaldın!

      İşte bağlanmak üzredir nafakan,

      Alacaksın her ay gelip buradan.

      Şimdi affeyledin, değil mi beni?

      – Böyle göster fakat adâletini.

      Ezanlar

      “İhtilâf-ı metâli' sebebiyle küre üzerinde ezansız zaman yoktur.” 332

      Zaman geçmez ki yüz binlerce kalbin vecd-i sekrânı,

      Zeminden yükselip, göklerde vahdetzâr-ı Yezdân'ı

      Ararken, dehşet-âkîn etmesin bir sayha vicdânı.

      Ne lâhûtî sadâ «Allahu ekber!» sarsıyor cânı…

      Bu bir gülbank-i Hak'tır, çok mudur inletse ekvânı?333

      Bu lâhûtî sadâ çıktıkça cûşa-cûş olup yerden,

      İner esrâr-ı kudret kibriyâ tavrıyle göklerden.

      Bütün âheng-i hilkat yâd ederken Hakk'ı ezberden,

      Vicâhî feyz alır artık o nûr’un-nûr-i ezherden:

      Hüveydâ şimdi cânandır seherden, şâm-ı esmerden!334

      Seher vaktinde mevcûdât, nûşîn hâb içindeyken,

      Bu rûhânî nevâ âfâkı mevcâ-mevc edip birden;

      Muhîtin kalb-i hâmûşunda başlar bir hazin şîven.

      Bakarsın her taraf zulmet, fakat bir zulmet-i rûşen!

      Semâ bîdâr, her yıldız cemâl’ullah'a bir revzen.335

      Maîşet kayd-ı can-fersâsının mahkûmu, bîzârı

      Bütün bîçâreler gündüz bu yâd-ı merhametkârı.

      Duyar sermest olur görmüş kadar ferdâ-yı dîdârı!

      O neşveyle, yorulmak şöyle dursun, en ağır bârı,

      Sürükler görmeden, göstermeden yılgınlık âsârı.336

      Güneş mağrib-güzîn olmuş, semâ esmer, ufuk gülgûn;

      Zaman durgun, zemin muğber, cihan dembeste, can

                                                                                                                                                    mahzûn;

      Gariblik rû-nüma yer yer, sükûnet dembedem efzûn…

      Bakarsın bir de gülbank-i İlâhî’den dolup gerdûn,

      O tenhayî-i sevdâvî olur Allah ile meskûn!337

      İnip vaktâ ki leylin dest-i istîlâsı gabrâya,

      Serer dünyâya zulmetten adem şeklinde bir sâye;

      Nazar medhûş ü müstağrak giderken zîr ü bâlâya,

      Döner, «Allahu ekber» cûşu yükseldikçe Mevlâ'ya,

      O müzlim sîne-i hilkat tecellîzâr-ı Sînâ'ya!338

      Senin, dem geçmiyor, yâdınla leb-rîz olmadan eb'âd;

      Ne müthiş saltanat, yâ Rab, nasıl âsûde istibdâd!

      O istibdâda hürmettir ezanlar, subhalar, evrâd…

      Hayır, sen rûh-i rahmetsin, bu sesler senden ister dâd,

      Verir miydin, eğer dâd etmesen, feryâda isti'dâd?339

***

      Gunûde rûh-i tabîat samîm-i zulmette…

      Sitâreler bile bâlâ-yı sermediyyette,

      Yavaş yavaş uyumak istiyor yumup gözünü;

      Seher semâların altında, açmıyor yüzünü.

      Firâş-ı leylde dinmiş bütün enîn-i hayat,

      Ridâ-bedûş-i sükûnet önümde hep safahat.340

      Görüp muhitimi dalgın hamûş bir vecde,

      O hâli ben de temâşâya daldım âsûde.

      Nigâhı, mest ediyorken bu levha-i mahmûr,

      Ufukta yükselerek bir sadâ-yı dûrâ-dûr,

      Yayıldı rûy-i zeminin o anda her yerine,

      Sokuldu leyl-i ketûmun bütün serâirine.

      Cihân-ı nâimi kaldırdı bî-karâr etti,

      Zalâm içinde ne âlemler âşikâr etti!

      O yükselen sesi tekrîre başlayıp eb'âd,

      Duyuldu sîne-i şebden medîd bir feryâd.341

      Semâya çıktı o feryâd, âh-ı ümmet olup!

      Semâdan indi o feryâd, rûh-i rahmet olup!

      Uzaktan andırıyorken, demin, heyûlâyı,

      Semâ'hâne-i leylin birer küçük nâyı

      Gibiydi şimdi hayâlimde her menâr-ı mehîb…

      O taş yürekte bu sûzişli nağmeler ne garîb!

      O nây-pârelerin sonra hepsi hem-dem olup,

      Uyandı rûh-i sükûnette bir azîm âşûb.

      Coşunca âlem-i câmidde sayha-i tehlîl,

      Minâreler bana gelmişti sûr-i İsrâfîl:

      Muhîte çekmiş iken dest-i şeb, ridâ-yı memât;

      Uyandı karşıki evlerde lem'a lem'a hayât.

      Uyandı sonra avâlim, uyandı rûh-i sabâh;

      Uyandı hâb-ı ademden birer birer eşbâh;

      Uyandı bende de bir şeb-çerâğ-ı zulmet-sûz,

      Ki