oyuk,
Büyükçe bakla kadar alnının az altına sok.
Bilir misin çalı altında gizli inler olur:
Yılan sabah çıkar, akşam usulcacık sokulur.
Bıyık o kırda yetişmiş diken yemişli çalı;
Ağız da in gibi asla görünmüyor, kapalı.
Bu şekl-i mûhişi mümkünse bir düşün şöyle,294
Paşam dedikleri u'cûbe işte aynıyle!
Belinde seyf-i «sadâkat», elinde bir kamçı,
Ferik nişanları altında gördüğüm umacı,
Ziyâ-yı bedr-i münîrin içinde, yâ Rabbi,
Dururdu sîne-i îmâna girmiş ukde gibi!
Semâ, zemîn bütün envâr iken o pis gölge,
Cebîn-i pâkine leylin ne pâyidâr leke!
—Kuzum, nasıl paşasın, görmüyor musun? Kocamı
Sürükleyip duruyorlar…
– Defol kadın, adamı
Vurunca öldürürüm ha! Benim şakam yoktur.
– Çekil hanım, paşa lâf dinlemez! Vurur mu vurur.
Bilir misin onu! Şevket-meâb Efendim’izin
Birinci bendesidir…
– Hay yetişmesin pampin!
—«Sürün!» demiş, ona Şevketli'nin irâdesi var.
—Sürüm sürüm sürünün tez zamanda alçaklar!
Ya sen, zebâni kıyâfetli, gulyabâni paşa!
İlâhi yumru başın bir geleydi sivri taşa!
Yılan bakışlı şebek, bir bakın şunun gözüne!
Kazık boyundan utan …Tû! herif, senin yüzüne!
Sakın mahallede erkek bırakmayın, götürün.
Sayıyla vermediler, öyle, posta posta sürün!
Bakın şu hayduda, durmuş yıkın diyor evimi!
Torunlarım ya herif, aç kalıp dilensin mi?
Mahallemizde de çıt yok, ne oldu komşulara?
Susup da kurtulacak sanki hepsi aklısıra.
Ayol, yarın da sizin hânümânınız sönecek…
Ne var sıçan gibi evlerde şimdiden sinecek?
Yazık sizin gibi erkeklerin kıyâfetine…
—Yetişti yaygaran artık… Çekil kadın evine!
Atın şu kaltağı gitsin, tıkın hemen içeri.
—Paşam, bayıldı kadın.
—Anlamam o hileleri.
Demek ki bekleyelim gelsin âlemin keyfi…
Saat üç oldu, geciktik, omuzlayın herifi.
Refîk-i ömrü giderken cenâze hâlinde,295
Serildi, kaldı kadın âşiyân-i lâlinde,296
Benim de bitti nihâyet tahammülüm, tâbım;
Boşandı seyl-i dümûum, boşandı a'sâbım.297
Utandım ağlayarak, ağladım utanmayarak!
Diyordu sanki o bîçâre karşıdan:
– Alçak,
Demin gerekti hamiyyet! Hem ağlamak ne demek ?
Figân ederse kadın, susturur koşup erkek.
Eve döndüm, bütün o fâcialar
Geldi karşımda durdu subha kadar.298
Döndü dîdemde bin hayâl-i elîm!
Öttü beynimde bin figân-ı yetîm.
Ağlasın inlesin de bir mazlûm,
Olayım seyre sâde ben mahkûm!
Yalınız ben miyim fakat câni?
Kim çıkıp «Yapmayın!» demişti, hani?
Sustu herkes duyunca feryâdı,
Kimsecikler yerinden oynamadı.
Sesi hattâ kısıldı Kur'ân'ın,
Sustu gûyâ sadâsı Mevlâ'nın!
Sus! O susmaz: nidâ-yı tehdîdi,
Dinle bak nerden in'ikâs etti:
Arnavutluk'ta gürleyen toplar
Geliyor işte pâyitahta kadar!299
Hürriyet
– İki gün sonra —
Beyaz entarisiyle kar gibi kız,
Sanki cennetten inme zâde-i hûr;300
Ya seher-pâredir ki perrandır301
Dûş-i nâzında bir sehâbe-i nûr.302
Kuşanıp bir nitâk-ı hürriyet303
Geziyor hâk-dânı dûrâ-dûr!304
Hâle-dâr eyleyince bedri şafak305
Bu kadar dil-nişîn olur ancak.
Ya şu oğlan, şu tostopaç afacan
Ki fezâlar gelir sürûruna dar;
Taşıyor sanki sığmıyor kabına…
Kendisinden büyük de bayrağı var!
Geçti mâzî denen o devr-i melâl,
Haydi feth et: Senindir istikbâl.
Koşuyor el ele vermiş iki kardeş; birinin
Yaşı beş yoksa da, var altı kadar diğerinin.
Bakıyor arkalarından dayanıp değneğine,
Hayli düşkün bir adam:
—Kız o ne ? Düştün mü yine!
Sana bin kerre dedim koşma, yavaş git, yaramaz!
Haydi kalk ağlama… Söz dinlesen olmaz mı biraz?
Silkiver üstünü, Ahmet, bakıver ağlamasın.
—Ağlamam ağababa…
–