Mehmet Akif Ersoy

Safahat


Скачать книгу

cerîdeyle hemen başlayıverdim va'za.

      Zaten en başlıca yol halkı budur îkâza.

      Medeniyyetteki insanlar için matbûât,

      Şimdi kürsîlerin en yükseği. Lâkin, heyhât,

      Sizde hiç böyle değil, belki tamâmen aksi:

      En fena bir cereyan gösteriyor en iyisi.

      Müslüman unsuru az çok uyanıktır orada;

      Biz de ancak bunu tezyîd ediyorduk arada.

      Parasızlıktı bidâyette işin korkulusu;

      Ağniyâ altını bezletti etekler dolusu…477

      Açtık oldukça güzel medreseler, mektepler;

      Okuyup yazmayı tâmîme çalıştık yer yer,478

      Tatar'ın yüzde bugün altmışı hakkîyle okur;

      Ruslar'ın halbuki nisbetleri gâyet dûndur.

      Ağniyâ, zannederim, sizde de az çok olacak…

      Şu kadar var ki, çürük tahtaya basmazlar ayak!

      Fukarânız kılıyor, aklına geldikçe, namaz;

      Ağniyânızda da, hiç yoksa, zekât olsa biraz.

      Şöyle dursun bu temennîye kulak vermeleri,

      Sadr-ı âzam paşanız fitre alır, sunsa biri!

      Sonra zenginlerimiz: «Haydi gidin, fen getirin.»

      Diye, her isteyenin şahsına bilmem kaç bin

      Ruble tahsîs ile sevkeylediler Avrupa'ya;

      Pek fedâkâr idi hemşehrilerim doğrusu ya.

      Bu giden kâfileden birçoğu cidden tahsîl

      Ederek döndü. Fakat geldi ki üç beş de sefîl,

      Hepsinin nâmını telvîse bihakkın yetti…

      Gönderenler ne peşîmân oluyorlar şimdi!

      Hiç unutmam ki, cömerdin biri, hem zengin adam,

      Beni yüzdürdü nihâyette şu sözlerle: «İmam,479

      Günde on kerre gelip istediniz, hep verdim.

      Yine vermezsem eğer millet için, nâ-merdim.

      Yalınız, ehline gitsin bu emekler… Olur a,

      İş bizim Avrupa yârânına benzer sonra!

      Hâli ıslâh edecekler, diyerek kaç senedir,

      Bekleyip durduğumuz züppelerin tavrı nedir?

      Geldi bir tânesi akşam, hezeyanlar kustu!

      Dövüyordum, bereket versin, edepsiz sustu.

      Bir selâmet yolu varmış… O da neymiş? Mutlak,

      Dîni kökten kazımak. Sonra, evet, Ruslaşmak!

      O zaman iş bitecekmiş… O zaman kızlarımız

      Şu tutundukları gâyet kaba, pek mânâsız

      Örtüden sıyrılacak… Sonra da erkeklerden,

      Analık ilmini tahsîl edecekmiş… Zâten,

      Müslümanlar o sebepten bu sefâlette imiş :

      Ki kadın «sosyete» bilmezmiş, esârette imiş!..

      Din için, millet için iş görecek alçağa bak;

      Dîni pâmâl edecek, milleti Ruslaştıracak!

      Bunu Moskof da yapar, şimdi rızâ gösterelim;

      Başka bir mârifetin varsa haber ver görelim!

      Al okut, «Avrupa tahsîli…» desinler, gönder,

      Servetinden bölerek nâ-mütenâhî para ver;

      Sonra bir bak ki, meğer karga imiş beslediğin!

      Hem nasıl karga? Değil öyle senin bellediğin!

      Sâde bir fuhşumuz eksikti, evet, Ruslardan…

      Onu ikmâl ediverdik mi, bizimdir meydan!

      Kızımın iffeti batmakta rezîlin gözüne…

      Acırım tükrüğe billâhi, tükürsem yüzüne.

      Demiş olsaydı eğer: «Kızlara mektep lâzım…

      Şu kadar vermelisin» kahrolayım kaçmazdım,

      Elverir sardığımız bunları halkın başına…

      Ben mezârımda huzur istiyorum, anladın a!

      Biraz insâfa gelin, öyle ya artık ne demek?

      Zengin olduk diye, lânet satın almak mı gerek?»

      İşte biz böyle didinmekte, çalışmakta iken,

      Bir sabah üç tanıdık, seslenerek pencereden,

      Dediler: «Şimdi hükûmet basacak matbaanı…

      Durmanın vakti değildir. Hadi kaldır tabanı!»

      Bir işâretle çocuklar çekilip tâ geriye,

      Daldılar hepsi birer sesleri çıkmaz deliğe,

      Onların nevbeti geçmiş, sıra gelmişti bana:

      Yolu tuttum yalınız doğruca Türkistan'a.

      Gece gündüz yürüdüm bulmak için Taşkent'i;

      Geçtiğim yerleri ta'dâda mahal yok şimdi.480

      Uzanıp sonra Buhârâ'ya, Semerkand'e kadar;

      Eski dünyâda bakındım ki ne âlemler var?

      Sormayın gördüğüm âlemleri, hiç söylemeyim:

      Yâdı temkînimi sarsar da kan ağlar yüreğim.481

      O Buhârâ! O mübârek, o muazzam toprak!

      Zilletin koynuna girmiş uyuyor müstağrak!

      İbn-i Sinâ’ları yüzlerce doğurmuş iklîm,

      Tek çocuk vermiyor âgûşuna ilmin, ne akîm!482

      O rasad-hâne-i dünya, o Semerkand bile;

      Öyle dalmış ki hurâfâta o mâzîsiyle:

      Ay tutulmuş, «Kovalım şeytanı kalkın!» diyerek,

      Dümbelek çalmada binlerce kadın, kız, erkek!

      Bu havâlîde cehâlet ne kadar çoksa, nifak

      Daha salgın, daha dehşetli… Umûmen ahlâk

      —«Pek bozuk!» az gelecek – nâmütenâhî düşkün!

      Öyle murdârını görmekte ki insan fuhşun;

      Bırakın, söylenemez: Mevkiimiz câmi'dir;

      Başka yer olsa da tafsîle hayâ mâni'dir.

      Ya taassupları? Hiç sorma, nasıl maskaraca?

      O uzun hırkasının yenleri yerlerde, hoca.

      Hem bakarsın eşi yok dîne teaddîsinde,483

      Hem ne söylersen olur dîni hemen rencîde!

      Milletin hayrı için her ne düşünsen: Bid'at;

      Şer'i tağyîr ile, terzîl ise: -hâşâ- sünnet!

      Ne Hudâ'dan sıkılırlar, ne de Peygamber'den.

      Bu ilimsiz hocalardan, bu beyinsizlerden

      Çekecek memleketin