Лев Толстой

Savaş ve Barış I. Cilt


Скачать книгу

dalgaları arasında tek tük beliren beyaz bir köpük gibi sırtına yağmurluk geçirmiş olan ve yüzü de erlerin yüzlerine hiç benzemeyen bir subay meydana çıkmakta; arada bir, ırmağın sularında döne döne sürüklenen bir tahta parçası gibi köprünün üzerindeki piyade dalgalarının arasında yaya olarak giden bir süvari, bir arabacı ya da kentli biri görünmekte; bazen de ırmakta dört bir yanı sularla çevrili olarak sürüklenen bir kütük gibi tepeleme yüklenmiş, üstü derilerle örtülü bir bölük furgonu ya da bir subay arabası geçip gitmekteydi.

      Durmuştu kazak. Umutsuz bir ifadeyle “Şuraya bakın!” dedi. “Sanki bir bent yıkılmış!”

      Önünden akan insan seline sordu gelişigüzel:

      “Daha çok insan var mı orada?”

      Hemen yanı başından geçmekte olan, kaputu yırtık ama yine de neşesini yitirmemiş bir er, göz kırparak “Bir milyondan bir eksik!” dedi ve kalabalığa karışıp kayboldu.

      Hemen yaşlı bir er aldı onun yerini. Ve yaşlı er, somurtarak yanındaki arkadaşına genel durum hakkındaki fikrini açıkladı:

      “Hele o (“O” dediği, düşmandı.) şimdi köprüyü bir ateşe tutsun da gör bak, başını kaşıyacak vakit bulabiliyor musun!”

      Yaşlı er de gelip geçti böylece. Onun arkasından bir başka er, arabayla geliyordu. Bir üçüncü er de onun ardından koşmakta, arabanın arka tarafını araştırarak sormaktaydı:

      “Nereye soktun ayağıma sardığım o çaputları?”

      İşte böylece o arabalı er de gelip geçti. Onun arkasındansa içkili oldukları her hâllerinden belli erler geliyordu neşe içinde. Aralarından biri kaputunun yakasını yukarıya kaldırmıştı ve sevinçle elini kolunu sallayarak şöyle diyordu:

      “Dipçiği kaldırdığı gibi suratının orta yerine öyle bir indirdi ki deme gitsin!”

      Bir başka er, kahkahalarla gülerek “Ne sandındı ya?” diye karşılık veriyordu. “Domuz salamı dediğin işte böyle olur!”

      Nesvitski dipçiğin kimin suratına indirildiğini ve domuz salamından neyin kastedildiğini anlayamadan onlar da geçip gittiler.

      Bir onbaşı öfkeyle söyleniyordu:

      “Amma da acele ediyorlar! Varıp baksan, onlar mermiyi boşa attıklarını düşünüyorlardır! Bunlarsa bizi toptan kırıp geçireceklerini sanarak kaçışmaktalar…”

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      1

      Rahip Sylvestre, Domostroi’da, Asyavari törelerin hüküm sürdüğü XVI. yüzyıl Rusya’sının bir tablosunu çizer. Orada; malikâneleri kapatılmış ve boyunduruk altındaki kadınlarını, çocuklarını ve kölelerini sopayla eğiten aile babalarını, ince uzun kayışları ve demirden ya da tahtadan yapılmış bir başka araçları görürüz. Saltitçika, 1771’de Moskova’da çok garip bir şekilde, Vali Saltikof tarafından bastırılmış olan halk ayaklanmasının adıdır.

      2

      Çift ad örnekleri: Kuzmin-Karayef, Golonisçev-Kutuzof, Muravief-Karski vb.

      3

      Rostopçin’in Moskova’nın batısındaki malikânesi.

      4

      Bu eserin birinci bölümünün ve Schöngraben Savaşı’nın tasvirinin yayımlanmasından sonra, Nikolas Muravief-Karski’nin bu tasvir konusundaki görüşü bana aktarıldı ve onun söyledikleri, inancımı daha da pekiştirdi. Bir Başkomutan olan N. N. Muravief, kişisel tecrübelerinin, bir savaş boyunca Başkomutanın emirlerini olduğu gibi uygulamanın imkânsız olduğuna kendini inandırmış olduğunu söylüyordu.

      5

      1812 olayları üzerine yazmış olan herkesin, bu olaylarda çok özel ve alın yazısına benzer bir şey gördüklerini belirtmek gerekir. (y.n.)

      6

      “Eveeet, Prensim, Cenova ve Lucques, Buonaparte ailesinin birer hasından, birer yurtluğundan başka bir şey değiller artık. Yooo, sizi hemen uyarayım ki bana savaşa gireceğimizi söylemediniz ve bu deccalin -inanın, ne söylediğimi biliyorum ve inanarak söylüyorum- bütün alçaklıklarını, bütün iğrenç canavarlıklarını örtbas etmekte diretecek olduğunuz takdirde sizi defterden silerim; benim dostum, kendi deyişinizle, sadık hizmetkârım olmazsınız artık. Pekâlâ pekâlâ, hoş geldiniz. Sizi korkuttum herhâlde, oturun ve anlatın bakalım.”

      7

      Sayın Kont hazretleri (ya da Prensim), yapacak daha iyi bir şeyiniz yoksa ve geceyi zavallı bir hasta kadının evinde geçirmek ihtimali sizi pek fazla korkutmuyorsa saat yedi ile on arasında aramızda bulunmanız beni mutlu kılacaktır. Annette Şerer.

      8

      “Aman Tanrı’m, bu ne şiddet!”

      9

      “Her şeyden önce sağlığınız nasıl onu söyleyin bana, sevgili dostum.”

      10

      “İtiraf edeyim ki bütün bu toplantı ve eğlenceler gittikçe tatsızlaşmaya başladı.”

      11

      “Üzmeyin beni, ne olur. Ne diyecektim? Eveeeet! Novosiltzof’un telgrafı konusunda nasıl bir karar alındı kuzum? Siz her şeyi bilirsiniz.”

      12

      “Nasıl bir karar?.. Bonapart’ın bütün gemilerini yakmış olduğu kararına varıldı ve öyle sanıyorum ki biz de şu anda kendi gemilerimizi yakmaktayız.”

      13

      “Bir tuzaktan başka bir şey değil Prusyalıların o ünlü tarafsızlığı.”

      14

      “Sırası gelmişken (söyleyeyim), son derece ilginç iki konuğum var bu akşam: Biri, Mortemart Vikontu, Fransa’nın en büyük ailelerinden biri (olan) Rohanlar tarafından Montmorencylerle akrabadır. (…) Öbürü de Rahip Morio.”

      15

      Ana İmparatoriçe.

      16

      “Söylendiğine