Evliya Çelebi

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden Seçmeler


Скачать книгу

gibi, Mısır Sultanı Kalavun, Fatih’ten çok önce yaşamış ve 1279-1290 arasında hükümdarlık etmiştir. “Cebe” ok ve sonra silah ve daha sonra savaş levazımı manasına gelen Türkçe bir kelime olup Arap harfleriyle yazıldığı zaman “cübbe” gibi de okunabilir.

47

Evliya Çelebi’nin İstanbul fethinde bulunan büyük dedesinin adı yukarıda Yavuz Özbek diye geçmişti. Eski harflerle yazıldığı zaman bu iki ad birbirine benzediği için bir istinsah karışıklığı olduğu anlaşılmaktadır.

48

“Salsal” Arapçada çok anıran eşek demek olup eski Osmanlıların o zamanki Romenleri çok hakir görmeleri sonucu Buğdanlılar için kullanılmış bir kelimedir. Kelimenin bir manası da kumla karışık balçık demektir. (Ahteri, 1293, s. 583).

49

Halis bir Türk olan Ahmed Yesevî’nin Muhammed Hanefi neslinden gösterilmesinin hiçbir aslı yoktur. Bu gibi uydurma nesepler dinî inançtan doğan hurafelerdir.

50

“Arakiye” bir nevi Arap başlığı. Güneşten korunmak için önden gözlere kadar inen, arkadan enseyi de örten bir bez parçasından ibarettir.

51

Evliya Çelebi’nin İstanbul kuşatması ve fethi hakkında verdiği bilginin tarihî hiçbir tarafı yoktur. Birtakım hayalî kumandanlardan bahsetmesi, çoktan Osmanlı Devleti’ne katılmış eski Anadolu Beyliklerinin beylerini Fatih’e yardıma gelen ayrı askerler gibi göstermesi, ayrıca onların adlarını da “Menteşebayoğlu”, ‘Saruhanbayoğlu” şeklinde yanlış yazması, İstanbul kuşatmasına Arabistan askerlerini de iştirak ettirmesi, Sultan Cem’le arkadaşlık ederken Avrupa’nın savaş usullerini öğrendiğinden bahsettiği Sadi Paşa’yı bu kuşatmada bir kol kumandanı olarak tanıtması ve İstanbul fethini kılıç erlerinden çok evliyalara mal etmesi On Yedinci Asır Osmanlı aydınının kendi tarihi hakkındaki gafletini ortaya koyması bakımından çok ilgi çekicidir. Evliya Çelebi’nin bu satırları menkıbelerin, destanların nasıl doğduğunu göstermesi bakımından dikkate değer. İstanbul’un günlerce alınamayışını içeride bulunan Yavedüd adlı bir dervişin duasına hamletmesi, mantık tanımayan inanç garabetlerinden biridir. Bununla beraber bu satırlar arasında tarihin bazı gizli kalmış noktaları da bulunabilir. Gemilerin indirildiği yerler hakkındaki sözleri bu kabildendir. Diğer tarihlerde umumiyetle kaygan madde olarak zeytinyağından bahsolunur. Evliya Çelebi’nin zeytinyağı demeyerek kaygan madde demesi ve bunların kalıntılarının kendi zamanına kadar yavaş yavaş erimekte olduğunu söylemesi herhâlde incelenmeye değer bir konudur.

52

Bir nevi savaş gemisi.

53

Bir nevi büyük savaş gemisi.

54

Bir nevi savaş gemisi.

55

Ateşte yaşayan ve ağzından ateş fışkıran bir efsanevi hayvan.

56

Bir nevi savaş gemisi. Evliya Çelebi biraz yukarıda “patrona” dediği gemilere burada “kadırga” diyor.

57

Peygamber soyundan olan kadın ve kız.

58

Doğru değildir. İkinci Bayazıd’ın anası Dulkadiroğlu prensesidir.

59

Bunun da doğru olmasına hemen hemen imkân yoktur. Aşağı yukarı 150 yaşlarındaki bir adamın anlattıklarında da çok yanlışlar olacağı muhakkaktır.

60

Peygamber’in Düldül adındaki katıra binmesine benzetmek için uydurulmuştur. Hiçbir Osmanlı padişahı katıra binmemiştir.

61

İstanbul’u kuşatan Osmanlı ordusunu 60.000’den yukarı düşünmek hatadır. Ordunun mühim bir kısmı muhtemel bir taarruza karşı Balkanları bekliyordu.

62

Muhafız asker.

63

Burada Evliye Çelebi’de bir yanılma var: Bahsettiği işler Ayasofya’nın içinde geçtiği hâlde biraz aşağıda türbeden bahsediyor. Ayasofya binasının içinde türbe olmadığına göre bu karışık ifadeyi anlamaya imkân yoktur.

64

Evliya Çelebi’nin sık sık kullandığı “hayat suyu” (abıhayat) çok lezzetli, güzel su demektir.

65

Bugün Tahtakale denen yer

66

Padişahlara, imamlara, müezzinlere mahsus hususi odalar.

67

Saray işlerine bakan ve sarayı koruyan hususi bir asker sınıfı.

68

“Haseki” türlü manaları arasında padişah zevcesi manasında da kullanılmaktadır ki buradaki anlamı da budur.

69

Eskiden kullanılan bir ağırlık ölçüsü. Bir buçuk dirhemdir. Bugünkü ölçü ile iki gram kadar tutmaktadır.

70

“Okka” dahi denilen bir ağırlık ölçüsü. Aşağı yukarı 1280 gramdır.

71

“Nazır” o zamanki teşkilata bugünkü “müdür” yerinde kullanılıyordu.

72

“Malta” Osmanlılar tarafından alınmamıştır. Evliya Çelebi bu kelimeyi pek muhtemeldir ki “Budin” yerinde kullanmıştır.

73

Darülkurra, Kur’an’ı usulüyle okumayı öğreten okulların adıdır.

74

Eski yazıya göre bu kelime “dökmeciler” diye de okunabilir.

75

Metinde “Makbul Siyavuş Paşa” diye geçmekte ise de yanlış olduğu bellidir. Osmanlı tarihinde ve Kanunî çağında “makbul” sıfatını yalnız bu İbrahim Paşa almıştır.

76

Yeniçeri bölüklerinin bir kısmına verilen ad.

77

Bu da öyle.

78

Yeniçerilerin büyük subaylarından biri.

79

Kapıkulu sipahilerinin büyük subaylarından biri.

80

Anadolu Türklerinden toplanan piyade askeri

81

Caminin bahçe veya avlusuna “harem” denir.

82

“Semaniye” Arapça “sekiz” demek olup Fatih’in cami civarında yaptırdığı sekiz medrese “Semaniye Medreseleri” diye veya “Sahnı Seman” diye adlandırılmış ve İstanbul’un en yüksek öğrenim müessesesi olup yani o zamanın üniversitesi hâline gelip pek değerli bilginler yetiştirmiştir.

83

“Softa”, medrese öğrencisi demektir.

84

Türkistanlı olan Ali Kuşçu meşhur Uluğ Bey’in öğrencisidir. En sonunda Fatih’in hizmetine girmiş ve İstanbul’da hicri 879(= 18 Mayıs 1474 6 Mayıs 1475)da ölmüştür.

85

Sadrı a’zam (= sadrazam) veya veziri a’zam yerine “büyükvezir” dedim.

86

Habeşistan’ın bütünü olmayıp Kuzey Habeşistan’ın kıyı bölgeleri.

87

Daha çok “Semiz Ali Paşa” diye anılır.

88

“Sokollu” demek lazımken kelime Türkçenin ses uyumu kanunlarına göre Sokullu hâline gelmiştir. Çünkü Türkçede “o”, “ö” harfleri yalnız ilk hecede bulunur.

89

Sokullu’nun büyükvezirliği 14 yıl ve 3 aydan biraz fazladır.

90

“Münhal yer” demek istiyor.

91

Şehzade Mustafa 6 Ekim 1553’te idam e