Hasan Yılmaz

Ocak Sönmesin Diye - Lütfü Şehsuvaroğlu Kitabı


Скачать книгу

savunma yapan ben oldum. Ülkü Ocakları’nın daha fazla yıpranmaması için Ülkü Ocakları’nı Aydınlar Ocağı gibi bir dernek hâline getirmeye karar verdik. Zaten adliyeden gelen istihbarata göre de derneğin bu mahkemeler sonunda kapatılacağı yönündeydi. Bunun için Muhsin Yazıcıoğlu istifa edip Ülkücü Gençlik Derneğini kuracak, ben de Ülkü Ocakları Derneği Başkanı olacaktım. Dolayısıyla burayı dergi çıkaran, fikrî tartışmalar yapan Aydınlar Ocağı’na benzer entelektüel bir ocak yapıp ismini yavaş yavaş yumuşatacaktık. Çünkü mahkemeden bize gizli olarak ocağın kapatılacağına dair gelen haber üzerine biz Ülkü Ocakları Derneğini bir gecede Ülkücü Gençlik Derneğine çevirdik. Bütün derneklerimizdeki levhalar bir gecede değişti. Bütün teşkilatı bir gecede değiştirdik. Bu değişimde Haşim Akten’in çok emeği var. O, genel sekreterdi ve çok çalışmıştı. Ben de Ülkü Ocakları genel başkanı oldum. Muhsin Yazıcıoğlu da Ülkücü Gençlik Derneği genel başkanı oldu. Ülkü Ocakları genel başkanlığı döneminde zamanımızın önemli bir bölümü mahkemelerde ifade vermekle geçiyordu. Ülkü Ocakları’nı genel merkezden ibaret Aydınlar Ocağı gibi bir kuruluş yapmak üzereyken mahkeme kararıyla Ülkü Ocakları kapandı. Ama kapanma kararı da net olmadı. Dolayısıyla en son Ülkü Ocakları genel başkanı benim. Benimle birlikte Ülkü Ocakları Derneği kapandı. Sonra Ülkücü Gençlik Derneğinde Muhsin Yazıcıoğlu devam etti. Muhsin Yazıcıoğlu’ndan sonra ÜGD’de başkanlığı Şefkat Çetin, ondan sonra Hasan Çağlayan, daha sonra Yaşar Yıldırım aldı. Yaşar’ınki ÜYD idi. Ondan sonra da ihtilal oldu.

      Tabii Muhsin Yazıcıoğlu’nun genel başkanlığı döneminde dergileri de müessesenin yayın organı gibi çıkartmaya başladık. O arada ben de babamın ev alacağı 135 bin lira ile matbaa kurdum.

      O zaman için iyi para?

      Evet, o zaman o para ile Çankaya’dan ev alınırdı. En büyük tek banknot 1000 lira idi. O zaman Muhsin Başkan’la ve bekâr evimizdeki arkadaşlarla haftada bir, annemin yemeklerini yemek için Etimesgut’taki bizim eve giderdik. Bekâr olduğumuz için düzenli beslenemiyorduk. Arada sulu yemeği özlediğimizde bizim eve gidiyorduk. Bu arada kendi tuttuğumuz evimiz de vardı ama her zaman eve gitme imkânı bulamıyorduk. O nedenle en uygun yurt hangisi ise orada da kalıyorduk.

      Yurtlara girip çıkmak öyle kolay mıydı? Bekçisi filan yok muydu?

      Okullar gibi yurtlar da ideolojik gruplar tarafından paylaşılmıştı. Biz, kendi kontrolümüzdeki yurtlarda kalıyorduk. Yani Cumhuriyet Yurdu Dev-Yolcuların elindeydi, Site Yurdu da bizimkilerin elindeydi. Yüksek Öğretmen, Kütahya Yurdu, Konya Yurdu, Yıldırım Beyazıt, Şeker Yurdu, Adana Yurdu, Sivas Yurdu, Niğde Yurdu…

      Yıldırım Beyazıt Yurdu

      Yani yurtlar da paylaşılmıştı.

      Tabii canım, 80’den önce yurtlar paylaşılmıştı. Her yurdun başkanı vardı, müdürü vardı, yöneticileri vardı. Yurtta kalanlar aynı zamanda mutlaka nöbete kalkarlardı. Askerde olduğu gibi sırası gelen gece bir saat iki saat nöbet tutardı. Yurtlar kurşunlanıyor çünkü. Nöbetçiler iki tane olur. Biri silahlı olur biri silahsız olurdu. Bazen silah bir yerde dururdu. Çünkü polis yurdu basar ve arardı. Yurtlarda silah yakalatmak ayıptı. Yurtlarda silah yakalatan adam görevden alınırdı. Polis bastı, silahı yakalatmadı. O başkan iyi başkandır.

      İyi de her öğrenci silah kullanabiliyor muydu? Zira bazı insanlar naif olur. Yani bir eğitimden mi geçiyor bu insanlar silah kullanma konusunda.

      Hayır kendiliğinden silah kullanmayı öğreniyor insanlar. Hayatın içinde pişer insanlar. Kendisine bir saldırı olduğunda eline silahı alır ve kullanır. Beyaz Anadol ile geçerken adam takır takır taradı. Sen de silahı alıyor ve karşılık veriyorsun.

      Dergilerde İçerik Belirlemesi Nasıl Yapılıyordu?

      Muhsin Yazıcıoğlu Veterinerlik Fakültesi öğrencisi. Siz ise Ziraat Fakültesi öğrencisisiniz. Okulunuz yakın ve aynı yurttasınız. Ya da aynı evdesiniz. Dolayısıyla aynı etkileşimin içerisindesiniz. Ülkü Ocakları genel merkezine birlikte geldiniz ve “Hasret” dergisi ile “Genç Arkadaş” dergisini de birlikte çıkarmaya başladınız. Muhsin Yazıcıoğlu’nun genel merkeze gelmesi süreci de sizinkine benziyor mu?

      Ben Ali Batman zamanında yazı ve bildiri yazıyordum. Muhsin Yazıcıoğlu ise Muharrem Şemsek zamanında genel başkan yardımcılığı yaptı. Şemsek’ten sonra tekrar okula döndü. Okulda bir görevi yoktu ama bir isim yapmıştı zaten. Aynı zamanda dergide yazıları çıkıyordu. Dediğim gibi dergi aynı zamanda ocağın derin devleti gibiydi.

      Yazılarınızda genellikle hangi temaları işlerdiniz?

      Ekonomi, siyaset, sosyal konular, tasavvuf, din kültürü, tarım, sanayileşme, gecekondulaşma, şehirleşme gibi bütün temaları işlerdik.

      Yani çok özgür yazabiliyor muydunuz? Çünkü yazmakta özgürlük önemli.

      Derginin üçüncü sayfasındaki yazı genel merkezin tamimi gibidir. Teşkilatlar derginin üçüncü sayfasındaki yazıyı bir tamim gibi okurlar. Üçüncü sayfadaki yazı o haftaki gündemimizdir. Tartışma konularımız, yapacağımız işlerimiz o yazı ile duyurulur. Edirne’den Kars’a kadar yapacağımız iş o yazı ile belirlenir. O yüzden Edirne’den Kars’a kadar fikrî bir bütünlük vardı.

      Kim yazardı üçüncü sayfa makalelerini?

      Ben, Muhsin Yazıcıoğlu ve Burhan Kavuncu yazardık. Sonradan Mümtaz’er Türköne, Kemal Görmez ve Naci Bostancı da yazdı.

      Bir denetim organı var mıydı?

      Kendi kendimizi denetlerdik. Vicdanımız denetlerdi. Başka kimse bize karışmazdı.

      Milliyetçi Hareket Partisi ile Ülkü Ocakları arasında organik bir bağ yok muydu?

      Yoktu. Zaman zaman şikâyet olursa -ki Türkeş’e şikâyet edenler oluyordu- müdahale etmeye kalkardı. Ama Eğitimciler Kadrosu kurulmadan önce Türkeş doğrudan ocak başkanına söylerdi. Ocak başkanı da ya söyler ya söylemez, durumu idare ederdi. MHP’de Eğitimciler’in kurulmasının sebebi Ülkü Ocakları’nın Eğitimciler Grubu kurmasıdır. Muhsin Yazıcıoğlu Ülkü Ocakları başkanı olunca biz birlikte bir atılım yaptık. Aslında eğitim işi Selahattin Sarı zamanında başladı. Şimdi bir üniversitede rektör yardımcısı olan Selahattin Sarı’yı çok severim. Naif, yumuşak huylu, sarışın, iyi niyetli, İngilizce bilen bir kişi idi Sarı. Eğitimci bir kişiliğe sahipti. Onun döneminde eğitime ağırlık verildi. Fakat o dönemde olaylar arttığı için genel merkez olayların peşi sıra gidecek durumda değildi. Bu nedenle Muhsin Yazıcıoğlu’nu getirmeye karar verdik. Bu kararı biz mi verdik, Türkeş mi verdi o hâlâ belli değil. Muhsin Yazıcıoğlu’nu getirme kararını biz kendimiz verdik gibi yapıyoruz ama bizi de bu noktaya iten Mustafa Mit de belki Türkeş ile görüşüp böyle bir kararı uygulamıştır. Onu da hâlen bilmiyorum.

      Bugün biz yaptık zannediyoruz ama belki Türkeş, Selahattin Sarı’yı uzaklaştırmak istemiş olabilir. Sonraki duyumlarımızda Selahattin Sarı’nın ev arkadaşlarından birinin MİT’e hizmet ettiğini duyduk. Bu nedenle onun da görevden istifa ettirildiği yorumları yapıldı. Sarı’nın kendisi değil de aynı evi paylaştığı arkadaşlarından birinden şüphelenildiği için Türkeş’in bu değişikliği istediği bilgisine ulaştık. Ama biz kendimiz yaptık zannediyoruz.

      Bir şekilde MİT’in ocağı dinlemesinden kurtulmak için böyle bir değişiklik yapmışsınız gibi.

      İşte o değişiklik ile biz hem TÖMFED’de hem sosyal faaliyetlerde bir atılım yaptık. Özel bir