İbrahim Alâettin Gövsa

Bedii Terbiye - Estetik Eğitimi


Скачать книгу

tenevvür yalnız nazariyatçı kalıyor, ancak nazariyelerinin çeşnisi değişmiş bulunuyordu. Bugün gençlerimiz, azîm bir ekseriyeti hiçbir kıymet-i fiiliye ve tatbikiyesi bulunmayan edebî ve yarım bilgileri daima iflasa mahkûm bir sermaye hâlinde taşıyıp duruyorlar. Bilhassa muhit-i umum, kıymet-i irfan hakkında bir “miyar – critérium” tayin edemediği için dün mektebe varan bugün üstad oluyor. Kendinden evvelkilere hücum ile sivrilmek tariki de hiçbir kitap açmayan erbab-ı marifet yetiştirmektedir fakat biz mevzunun istikametini tahvil etmemek için bu istitradı uzatmayalım.

      Ancak burada ısrar etmek istediğim nokta bizim mevzumuz olan bedii terbiye ile şehirlerimizin me’luf oldukları edebî yarım bilgiler arasında münasebet bulunmadığıdır. Böyle düşkün ve sözde ilmî muhitlerin icap ettirdiği bedii terbiye de hayata nazaran tabii pek kıymetsiz semereler verebilirdi ki bundan dolayı bediilik umumileşmemiş, hayatın her türlü tezahüratına girmemiş, fertlerde âdet olarak yerleşmemiş bulunuyor.

      Fikren epeyce ilerlemiş ve belki hayli de incelmiş adamlar görürsünüz ki zevken pek ziyade yontulmaya muhtaçtır. Nükte-şinas ve meclis-ârâ gibi vasıflara bi-hakkın layık zevata tesadüf edilir ki zarafetleri ancak elfaz ve kelimâta münhasır kalıp yaşayışlarına, âdetlerine şamil olmuş değildir. Evleri, hususiyet-i hayatları, semere-i sayları; zevk-i selîme, intizama, güzelliğe, bediiliğe yabancıdır.

      İyi yetişmiş farz ettiklerimizde bile bediiyet itibarıyla kıymetin bu derece noksanı, hele kütle-i halkta her nevi zevk-i selîmin fıkdanı bizde bediî terbiyenin anlaşılmamış ve hiçbir zaman tamimine çalışılmamış olduğuna delildir.

      3

      Hayat-ı Bediiyat; Ahlak ve Güzellik; Tatbikî Misaller; Ticaret ve Sanatta, Umumi Mesaide, Aile ve Millet Hayatında Mümtaziyet ve Zarafetin Tesirleri

      Zevkin ve bediiliğin terbiyesi hususundaki vesaiti tefrik ve ta’mîka başlamadan evvel istihdaf edilen gayeyi tenvir etmek daha münasip olur ki bunun için de evvel emirde mesail-i tefrik ve burada mevzu-i bahis olan nokta-i nazarı tecrit etmeliyiz.

      Bedii terbiye; “mesleki” ve “umumi” olmak üzere ikiye inkısam edilebilir. Sanayi-i nefîsenin herhangi bir şubesine namzet yetiştirmeye, mesela ressam, musikişinas, mimar, şair veya heykeltıraş ihzar etmeye matuf olan birinci kısım mevzumuzdan hariçtir.

      Bizi işgal edecek bahis; bedii terbiyenin mesleki olan ciheti değil umumi ve her ferde şamil olmak lazım gelen kısmıdır.

      Bundaki gaye; hayata “intibak – adaptation” mükemmelen temin etmek, ferdi incelmiş ve yükselmiş melekâtıyla kendisi ve muhiti için daha müfid bir hâle getirmektir, suretinde hülasa edilebilir.

      Bedii terbiye; “ihsasât – sensations” ve “hissiyat – sentiments’nun, müfekkire ve muhayyilenin inkişaf ve ittisas’ını mucib olduğu, hayatın tekmil teferruatında intizam, keşif ve ibdaıyı tevlîd ettiği için kıymet-i ferdiye ve içtimaiyeyi arttıran en mühim amillerdendir.

      Mütefekkirin biri diyor ki “Sanatın terbiyevi kıymeti, inkişaf-ı zekâya, itila-yı maneviyeye hizmeti itiraz götürmez bir hakikattir. Daima güzel şeylerin manzarası garaz ve adiyet, gılzet ve şeamet fikirleri değil; doğru, saf ve munassaf fikirler uyandırır.”

      Filhakika bedii terbiyenin ahlak için temiz ve kavi bir zaman olduğu hakkında pek çok kanaatler var. Nitekim Şair Schiller, insanın ahlaki mükemmeliyetini terbiye-i ahlakiyeye değil, terbiye-i bediiyeye istinat ettirir ve sanatkâr için “Ahlaki ve hissi gayeyi kendisinde cemeden ve eserlerinde güzelliğe ve iyiliğe bir vücut ve bir ruh veren bir enmuzec-i beşerdir.” dermiş.

      “İyi” ve “güzel” fikirleri öteden beri bazı feylesoflarca memzûcen mütalaa edilmiştir. Eski Yunanlılar “iyi” kelimesiyle “güzel” kelimesini aynı ifade için kullanırlarmış. Hatta Eflatun, “Bir haksızlığı irtikâp etmektense ona düçar olmak daha güzeldir.” dermiş

      Son zamanlar erbab-ı tefekkürden bazısı da bu mezci ihtiyar ederek fazileti “ahlaki bir güzellik” addediyorlar; mesela Herbart da hak ve vazifenin ilmî olan ahlakını; bediiyata idhal ediyor. Fakat birçok iyi şeylerde güzellik bulunması muhtemel ise de her güzel şeyde iyilik taharrisi doğru olmadığından “ahlak” ile “bediiyyat”ı herhâlde ayrı ayrı şeyler telakki etmek lazım geliyor. Ancak her ikisi de kendi nokta-i nazarından “ahenk ve mükemmeliyet”i kastettiklerinden sanat, bediiyatın birçok husûsâtta ahlak için bir zaman teşkil edebileceğini kabul etmek mutedil ve muvafık olur, zannederim.

      Bedii terbiyenin ruha verdiği itila ve inciladan tevellüt eden amelî ve tatbikî netayiç ehemmiyetini daha sarih bir şekilde meydana koyar.

      Bir şeyi yapmak ile iyi yapmak arasında ne kadar fark varsa ale’l-ıtlâk terbiye tesiri ile bedii terbiye tesiri arasında o kadar fark vardır.

      En basit birkaç misal alalım: Zevki terbiye edilmemiş, bediilikten nasipsiz kalmış bir tacir tasavvur ediniz: Emtiasını bir yığın hâlinde bulundurmaktan incinmiyor, dikkat ve rağbeti mucib olacak surette tertip ve teşhir etmeyi bilmiyor, birçok masraf ihtiyar ederek vücuda getirdiği ilanlar kıymet-i bediiyeden mahrum bulunduğu için münderecât itibarıyla müfit ve kârlı bulunsa bile muhafaza edilmeye layık görülmüyor, muamelat ve harekâtı kaba ve zarafetsiz bulunmasından dolayı hüsn-i niyete rağmen incizap ve telkin-i muvaffakiyet için esas olan havassa yabancı bulunuyor. Bu tacirin mesaisindeki istifadesi haiz-i zevk ve zarafet olan diğer birine nispetle elbette az olur.

      Ruhiyatın sanayi ve ticarete tatbiki bahsinde ilanların psikolojisi vâsi bir mevki işgal eder. Bilhassa Amerika’da hangi nevi ticaret ilanlarının calib-i dikkat ve menfaat olduğu hakkında tetkikler, istatistikler yapılmış, hatta bu hususta yüzlerce kitap neşrolunmuştur. Bizler için mucib-i hayret olan bu kabîl meşguliyetlerden bahsimizi tenvir ve tebeyyün edecek cihetler bulabiliriz.

      Amerikalı psikolog Starch, ilansız ticaret yapılamayacağını ve en fazla ilan yapanın en çok kazandığını tahkik etmiş. Amerika’da en çok ilan yapan Hart isminde bir ticarethane, ilan için senevi seksen beş bin dolar miktarında bir meblağ sarf ettiği hâlde bütün kazancına nazaran ilan için ancak yüzde üç nispetinde bir fedakârlıkta bulunuyormuş. Hâlbuki ona nispetle daha az ilan yapan ve bu hususta senevi yirmi dört bin dolar masraf ihtiyar eden Benjamen ismindeki ticarethane ise kârının yüzde yedisi nispetinde ilan masrafı feda etmeye mecbur oluyormuş. Rakamlara istinat eden bu netayiç; erbabı düşünmeye sevk etmiş. İlanların kemmiyeti kadar ve hatta ondan daha ziyade keyfiyetinin müessir olduğu anlaşılması üzerine bu babdaki şerait-i ruhiyeyi tetkik etmişler ve bu şerait meyanında kıymet-i bediiyenin dikkat ve rağbet-i celp hususunda pek ziyade müessir olduğunu bulmuşlar.

      Uzak yerlerin tetkikatından istimdat etmeye pek de lüzum yoktur. Basit bir istidlal ile bunu biz de görebiliriz. Medeni memleketlerdeki ilanların ekseri bakılmakla doyulmaz. Öyle ilan varaka ve levhası bulunur ki kendilerini evlere tezyinat suretinde kabul ettirirler. Avrupa şehirlerinin garlarında, otellerinde, kahvehanelerinde resmî ve umumi binalarında duvar tezyînâtı alelek ser fabrikaların, ticarethanelerin nefis tablolar hâlindeki ilanları değil midir?

      Şu misal de gösteriyor ki zevk-i selîm her hususta pek mühim esbab-ı muvaffakiyettendir. Amerikalıların -ki maddi ve amelî olmakla tanınmışlar ve Avrupa’nın, bilhassa Fransa’nın bize meşk-i taklît olan edebî terbiyesine tamamen zıt bir tarz-ı terbiye ittihaz eylemişlerdir- zevk-i selîme ve terbiye-i bediiyeye ayırdıkları mevki ve bunun hayatları üzerinde yaptığı tesir şayan-ı ibrettir.

      En adi faaliyetlerimizde bile zevk-i selîmin, hissî bediiyyenin tesiri var. Güzel kelimelerle ifade edilmiş yahut zarif bir şekilde yazılmış bir maksat, böyle olmayana nisbetle cây-ı kabul ve terviç bulmak talihine daha ziyade mazhardır.

      Aynı kıymet ve şeraitteki iki metadan birinin zarafeti talibin tercihi