Ахмет Мидхат

Acayib-i Âlem


Скачать книгу

aldırarak onun güzelliklerini araştırmaya ve seyretmeye gitmeliyiz!”

      Suphi burada kesip nargilesini tazelemeye davrandı.

      Hicabi ise kafasını iki elleri içine alarak öyle bir şekilde dalmış gitmişti ki Suphi’nin buraya kadar söylediği şeyler ile uyandırmış olduğu düşünme ve hayal etme gücünün, düşünceler ve hayalleri nazarında âdeta vücut bulup tecelli ederek uyanık iken rüya görmek şeklinde bir hâle yakalanmıştı.

      Fakat Hicabi bu hâlin de farkında değildi. Hâlâ Suphi söylüyor da kendisi dinliyor zannediyordu. Bundan dolayı nargile dolup da ateşlenerek ilk defa guruldadığı zaman şu garip ses Hicabi’yi uyandırdı. Şaşkın şaşkın etrafına bakına bakına bir açıklama isteme ve anlama tavrı ile “Ey?” dedi.

      Suphi dedi ki:

      “Eyisi işte böyle azizim! Âleme gelmekten bir maksat varsa ben zannediyorum ki o maksat dahi tabiat incelemeleri ile Cenab-ı Halik-ı Mutlak ve Sani-i Azam12 Hazretleri’nin kudret ve maharetine hayran olmaktır. Zevk de bundan ibarettir.”

      “Hakkın var azizim!”

      Vakit gecenin saat üç buçuğu dördü olup mart ayında bu zaman ise artık yatağa girmek zamanı olduğundan Suphi Bey’in “Arkadaş birer kahve daha içelim de yatalım mı? Bizim gevezelik sizin başınızı ağrıttı ise de ne yapalım? Benim gibi çıldırmış bir adamın evine gelen misafirin işte böyle başı ağrır. Deli değil miyim? Boğazınıza sarılmadığıma teşekkürler ediniz!” demesiyle Hicabi Efendi kahveyi tercih etmekle beraber canının hiç de uyku istemediğini ve uyku zevkinin kendisine her zaman nasip olan zevklerden olup hâlbuki bu geceki bahisten aldığı lezzetin her zaman mümkün olan şeylerden bulunmadığını ifade etmiş ve delilik bahsine gelince biraz evvel içinden kendi kendisine söylediği şeyi bu defa Suphi Bey’e söyleyerek böyle bir bilgeye deli diyenlerin kendilerinin deli olduklarına hükmetmişti.

      Suphi dedi ki:

      “Benim zannıma göre akıl ve delilik denilen şeyler dahi hep bir dereceye kadar akıl ve bir dereceye kadar deliliktir. Tabiata hayran olmak delilik ise tabiat mucizelerine karşı kayıtsızlık dahi deliliktir. Zevki tabiat incelemelerinde aramak delilik ise vur patlasın çal oynasın âleminde aramak da deliliktir. Dolayısıyla biz yiyip içmeyi seven birtakım kimselerin deliliklerine acıdığımız gibi onların da bizim deliliklerimize acımalarına hak vermeliyiz.”

      Örneğini buraya kadar görmüş olduğumuz sohbet, kahve pişinceye kadar değil yataklara girinceye kadar dahi uzayıp gitti. Ve Suphi’nin ağzından inci döker gibi çıkardığı hikmet incilerini Hicabi hep dikkat ve ehemmiyet ipliğine dizmekte asla ihmal etmezdi.

      Suphi’nin evinde topu topu bir takım yatak bulunduğunu bildiğimiz hâlde “yataklara girilinceye kadar” diye yataklarının çoğalmasını ima etmiş olmamıza hayret etmemelidir. Kahveler içildikten sonra Suphi “Şimdi Servinaz Kalfa gelsin de yataklarımızı yapsın.” diye gülerek ayağa kalkıp Servinaz Kalfa’nın dahi kendisinden ibaret bulunduğunu işveli bir cariyeye mahsus olabilecek kırılış ve dökülüşlerle anlattıktan sonra karyolasını darmadağınık etti. Üç şilte ve bir ot minderden oluşan yatak takımından iki şilteyi yere serip ot minder üzerinde yalnız bir şilte bıraktı. Ve üç adet yüz yastığından ikisini yerdeki yatağa koyup karyoladaki bir yastığın altına da paltosunu koyarak besledi. İki yorgandan birisini yerdeki yatağa ayırıp sandıktan yalnız bir temiz çarşaf çıkararak onu da yerdeki yatağa serdi. Ve bu yerdeki yatak hesapça daha mükemmelce olduğundan onu misafire sundu.

      Suphi Efendi’nin “Siz buraya buyurunuz.” demesine “Estağfurullah!” falan diye özür göstermek nezaket gereği sayılmazdı. Çünkü böyle serbest adamlara en fazla cefa veren bir şey olabilirse o da beyhude nazlar, yavan özürler ve tatsız nezaketlerdir.

      Yataklara girildikten sonra Suphi Bey eline bir Avrupa haritası alarak “Ben şimdi hiç olmazsa hayalen olsun seyahate çıkacağım. İşte harita elimde değil mi? İstediğim yerlere gidip gezeceğim! Siz de kendinizi nasıl eğlendirebilirseniz öyle eğlendirmekte serbestsiniz!” deyince Hicabi Bey “Ben de işittiğim sözlerin zihnime verdikleri zevki hiç bozmaksızın uyku zevkine varacağım.” dedi ise de zihni o kadar meşguldü ki Suphi Bey horul horul horlamaya başladığı hâlde Hicabi henüz uykunun başlangıcını dahi görememişti.

      İkinci Kısım

      Aşk Deliliğinin Bulaşması

      Sabah olup da Hicabi Bey uykudan uyandığı zaman Suphi Bey’in karyolasını boş gördü. Güneş ise bayağı yükselmiş olduğundan saat bir buçuğu geçmiş tahmin olunabilirdi.

      Hicabi derhâl giyinerek Suphi’yi kitap odasında buldu. “Gel bakalım arkadaş! Sizi rahatsız etmemek için kahvemi burada içiyordum.” diye misafirine de bir kahve pişirmekle uğraşmaya başladı.

      “Sizi rahatsız etmemek” sözü üzerine Hicabi dedi ki:

      “Sizinle zaman geçirmek insanı rahatsız değil, bilakis derecesiz mütelezziz ediyor. Bu gece bütün geceyi kâh balonlarla gökyüzünde kâh vapurla denizde seyahat ederek geçirdim.”

      “Balonlarla seyahat mi? Demek oluyor ki siz bunu da hayal ettiniz. Hâlbuki bu gece balonlarla seyahate dair biz hiçbir şey söylememiştik.”

      “Tabiat âlemini inceleme seyahatinde değil miyiz ya? O hâlde zihinler kendi kendilerine balona dahi yönelirler.”

      Bu balon meselesini Hicabi bilerek söylemişti. Çünkü Şirket-i Hayriye vapurunda Suphi’nin deliliğini eğlence edinenler o araştırmacı bilgenin bir zaman balonlarda seyahati ve hatta kanatlanıp uçmayı dahi merak edinmiş olduğunu söylemiş olduklarından Hicabi Bey bu konuda dahi Suphi’yi biraz söyletmek isterdi.

      Suphi gibi zaten bilimsel meseleleri kendisine dert edinceye kadar merak etmiş bulunan bir zat söylemek için en adi vesileleri bekleyeceğinden bir yandan kahveyi pişirip misafirine takdim etmekle beraber diğer taraftan balon meselesini de yorumlamaya başladı.

      Dedi ki:

      “Balon seyahatinin ehemmiyeti karadan edilecek seyahat derecesine varamaz ise de birkaç defa için yapılması pek mühim, pek lazım bir şey de budur. Balonlar icat oluncaya kadar bulutlardaki elektrik kuvvetine gerektiği kadar kafa yorulmamıştı. Cisimlerin gökyüzünden yere düşüşü hâlinde indikçe hızın arttığına dair olan kanunları da balonlar apaçıklık derecesine çıkarmışlardır. Yeryüzünden yükseldikçe atmosferin sıcaklık ve soğukluk bakımından görülen değişimlerini balonlarla tecrübe etmek zevkli ve pek mühim bir şeydir. Hele yeryüzünde mesela kuzey rüzgârı estiği hâlde biraz yukarıda aksi bir rüzgâr esmesi veyahut yeryüzünde hava sakin iken yukarıda fırtınalar ve boralar olması veya bunun aksine olarak yeryüzünde boralar hüküm sürdüğü hâlde yukarıda havanın sakin olması gibi gariplikleri seyretmek daha ziyade güzeldir. Ya yerin şeklinin küresel olduğunu balon ile gözle görmek az tuhaf, az mühim bir şey midir? Yeryüzü üzerinde insan denizde bile bulunarak hiçbir engele tesadüf etmeyecek olsa uçsuz bucaksız yerden görebileceği mesafe pek sınırlı kalır. Kendisini nispi olarak pek dar bir ufuk ile kuşatılmış bulur. Fakat balon ile yükselmeye başladığı zaman ufuk dairesi de genişlemeye başlayarak nihayet bir yükseklik derecesine varır ki güya yerkürenin dışına çıkmış da oradan seyrediyormuş gibi küreselliği hemen hemen açıkça görmeye başlar. Gerçi bu tecrübeyi henüz hakkıyla icra eden yoksa da mümkün olan derecesi dahi az garip değildir. Bunun için gayet kuvvetli bir dürbün bulunması gerekip yeryüzü o dürbün ile seyredilirse pek çok mesafeler insanın ayakları altında görülür. İşte bu seyirler için balon ile seyahat lazımdır. Yoksa asıl tabiat incelemeleri yeryüzünde, hem de karalarda ve özellikle yaya olarak yapılan seyahatler ile mümkündür.”

      Kahveler içildikten