deva-yı şafi yerine verdikleri gibi kalpte dahi haset gibi, şehvet gibi zehirlerin emzice-i saire ile birleşiminden ve karışımından ne güzel karışımlar vücuda geliyor.
Şu muhakeme ile iştigal ettiğimiz müddet içinde, yolcuların ne ile meşgul olduklarını da bilmek ister misiniz? Artık Marsilya’ya yaklaşılmış olduğu cihetle bunlar eşyalarını hazırlamaktaydılar. Hele en ziyade meşgul olanı Mister James olup Osmanlı eşyası sergisi demek olan sandıklarını yerleştirir ve bu işte Autrans dahi kendisine yardım ederdi.
Diğer taraftan yolcuların Marsilya’dan Paris’e kadar olan kara yolu için birbiriyle bağdaşmaları dahi başlıca bir meşguliyet addolunsa layıktır. Nasuh ise hiçbir kimseye bakmayıp yalnız bir kitap addolunacak kadar geniş olan tafsilatlı mektubunu yazmakla iştigal ederdi. Hatta kuşluk yemeğini müteakiben Cartrisse yanına gelerek yolun ilerisi için kararının ne olduğunu sorduğu hâlde ona dahi “Bakalım… Marsilya’ya çıkalım da elbet bir karar veririz…”den ibaret bir cevap verdi. Yine yazısıyla meşgul oldu.
O gün havanın tamamen uygunluğuyla gemi on ikiden on dört mile kadar mesafe katederek akşam güneşinin batışıyla beraber Marsilya’ya vardılar. Herkeste çıkmak için bir telaş!.. Hele Marsilya gümrüğünün yolcuları bunaltma hususunda meşhur-i afak olan şiddeti, yükü çok olanları ve bilhassa Mister James’i o kadar bizar etti ki tarif kabul etmez. “Bu gümrüklerin Fransızları! Şey, gümrüklerin Fransızları demişim! Fransızların gümrükleri kadar da insan hürriyetini rahatsız eden bir şey olamaz. Bu ne rezalet! İşte bende Türk tütünü yoktur. Mevcut eşyamın defterini de takdim ediyorum. Artık muayenede bu kadar taassuba hacet mi var?” diye bar bar bağırır idiyse de memurlar kemal-i nezaketini yine elden bırakmamakla beraber sandıkları silkip sarstıktan sonra James’in ceplerini, koynunu, koltuğunu dahi aradıkça deli İngiliz bütün bütün çıldırmak derecesini bulurdu.
Bu aralık nereden çıktı bilemeyiz, Yorgidis, James’in yanına sokulup “Nasıl? Filozof Mister James! İstanbul’da Yeni Cami’de gördüğünüz garabetin resmini yapmak istiyordunuz. İstanbul gümrüğünde bu şiddeti gördünüz müydü? Asıl lazım olan şey Marsilya gümrüğünün resmini yapmaktır.” deyince Mister James dahi “O! Yes! Hakkınız var! Marsilya gümrüğünün de resmini yapacağım ve altına ‘Meşhur İngiliz ressam Mister James tarafından resmolunmuştur.’ diye yazacağım.” cevabını vermişti.
Elinde bir çantasından başka eşyası olmayan Nasuh Efendi muayene azabından pek kolay yakayı kurtardıktan sonra gümrük kapısından çıkarken Cartrisse ile karşılaştı.
Cartrisse: “Nereye ineceksiniz Monsieur Nasuh?”
Nasuh: (elindeki turist rehberini gösterip) “Buna danıştım. İşime elveren Hotel d’Espania’dır.”
Cartrisse: “Aman pek kötü bir yerdir! Biz Hotel de Lyon’a ineceğiz. Siz de oraya geliniz.”
Nasuh: “İşime elvermez.”
Cartrisse: “Canım kolayını buluruz! Dostlukta…”
Nasuh: “Yardıma da ihtiyacım yoktur. Dostun dosta yük olmasını da uygun bulmam.”
Cartrisse: “Öyle ise zafer öpücüğü meselesini unuttunuz demek…”
Nasuh: “Hayır! O mukavelede müddet yoktur. Yarın gelir sizi görürüm. Burası kalabalık. Uzun uzadıya söz söylemeye müsait değil. Adiyö!..”
Orada yolcuları bekleyen arabalardan birisine atladığı gibi Nasuh Hotel d’Espania emrini verip yola revan oldu. Bu İspanya oteli Cartrisse’in dediği gibi pek kötü bir yer olmayıp bilakis oldukça temiz olduğu hâlde, yiyecek ve içeceğinin fiyatı da Nasuh gibi esnafça seyahat edenlere pek elverişli bir yerdir. Hem de otellere bu gibi memleket isimlerini takmak emr-i itibarı41 olduğu hâlde, İspanya otelinin ismi hakikate pek muvafıktı. Orada hizmetçilerden başlayarak şaraba varıncaya kadar birer İspanyol numunesi bulunabilir. Hasılı burası her bakımdan Nasuh’un işine elverecek bir yer olduğundan o gece Nasuh’un rahat etmiş olacağına şüpheniz kalmasın.
Gardiyanski, Marsilya’da polis hizmetinde bulunan bir hemşehrisine misafir gidip nakdî kuvvetine itimadı bulunan Zekâ Bey ile dalkavuğu Remzi Efendi, o mükellef ve müzeyyen Hotel de Paris’e inmiş, vesair yolcular dahi işlerine elverecek yerlere gitmişlerdir.
Vakıa Messagerie vapurunun varışıyla beraber Paris’e bir de tren katarı hareket ettiğinden yolcuların ne sebebe binaen bu katar ile gitmemiş oldukları hatıra gelecek bir şeydir. Ancak gemide mahut İngiliz lordlarından başka bu katarın ne fiyatına ne de isticaline katlanabilecek adam yoktu.
On Beşinci Bölüm
Marsilya’ya varış gecesinin sabahı Nasuh Efendi bir arabaya binerek doğruca Hotel de Lyon’a vardı. Ve Cartrisse’in ismini verdiği hâlde isteğine nail olamayarak ancak “Catherine ve arkadaşı” ismini yolcuların isimlerinin kaydedildiği levha üzerinde görmekle o ismi vererek aradığı zevatı bulabildi. Meğer Marsilya’dan Paris’e kadar birlikte seyahat etmek bunlarca kararlaştırılmış olup hatta Nasuh Efendi trende dahi ikinci mevkiyi seçerse ona refakat için Cartrisse, Catherine’in de vaadini almış imiş. Bunun üzerine hâl ve hatır sualinden sonra sözü buna çevirdiler.
Cartrisse: (kararı Nasuh’a anlattıktan sonra) “Ey! Bu karara uyarsınız ya Monsieur Nasuh?”
Nasuh: “Affınızı rica ederim madame. Özürüm vardır.”
Cartrisse: “Acayip! Bizim gibi iki arkadaş ile birlikte seyahat etmeye özür mü olur? Gümrük kapısı önündeki özrü ileri sürecek iseniz ben zaten öyle bir söz söylemiş olduğum için mahcubum.”
Nasuh: “Hayır! O sözü ben çoktan unuttum bile. Hele Mademoiselle Catherine gibi, sizin gibi zatlar ile seyahat etmek pek büyük bir şeref ve lezzet olduğunu teşekkürle itiraf ederim. Lakin özürüm başkadır.”
Catherine: “Özrünüzün ne olduğunu biz de bilebilir miyiz?”
Nasuh: “Evet mademoiselle! Siz süratle gideceksiniz. Ben ise yavaş yavaş!”
Cartrisse: “O nasıl söz?”
Nasuh: “Efendim ben Fransa’yı henüz ilk defa olmak üzere görmekteyim. Özellikle pek etraflı görmeye mecburiyetim de vardır. Bunun için evvela bir hafta on gün kadar Marsilya’da ikamete mecburum. O zaman zarfında Lyon’da oturacağım. Hasılı ben Paris’e iki aya kadar gelemem.”
Cartrisse: “Önümüz kıştır. Kış vakti bu zahmete hacet ne? İnşallah ilkbaharda bir Fransa’nın güney seyahatiyle eğleniriz.”
Nasuh: “İnşallah! O vakit bir daha geliriz. Lakin şimdi seyahati bu suretle etmeye kesin mecburiyetim vardır diyorum.”
Cartrisse: “Bu kadar büyük bir mecburiyet ha?”
Nasuh: “Evet!”
Catherine: “Nedir bu kadar büyük mecburiyet?”
Nasuh: “Benim gizli kapaklı hiçbir işim yoktur efendim. Kendimi mahcup edecek hiçbir hareketi de kabul etmem. Fransa’ya gitmek için kendiliğimce edebildiğim hazırlıkları tamamladıktan sonra bir gazeteci ile anlaştım ki İstanbul’dan Paris’e kadar ama icap eden yerlerde lüzumu kadar oturarak ve mevkilerin ahvalini güzelce inceleyerek, seyahatimi ve meşhudatımı42 açıklayan mektuplar yazayım. O da İstanbul’dan Paris’e kadar her ne masrafım olursa göndereceğim defter mucibince ödeme yapacak. İşte bir kere burada Hotel de Lyon’da sizinle beraber bulunmak şerefinden kendimi mahrum edişim, herife göndereceğim masraf defterinin yekûnunu çoğaltmamak içindir. Paris’e kadar arkadaşlığınızdan mahrum oluşum ise sadece üzerime aldığım hizmeti hakkıyla eda etmiş olmak içindir.”
Nasuh’un