kendilerini yine ziyarette kusur etmeyeceğini vaat ve veda ederek çıktı, oteline geldi.
Bir memlekette yalnız orasını tanıyıncaya kadar misafir kalacak olan adamların edecekleri hareketi mülahaza etmek o kadar güç bir şey değildir. Özellikle Avrupa beldeleri gibi her hususi hâlini anlatan kitaplar dahi elde bulunur ise işin bir kat daha kolaylık kazanacağı ortadadır. Nasuh ise elinde bulunan turist rehberini seyahat esnasında ezberlemek derecesini bulduğu hâlde Marsilya’da, şehir merkezinin, etraf ve civarının ahvalini anlatan birkaç kitapçık, plan ve haritalar satın almakla onları dahi okuyup inceledikten sonra tatbikatına başladı. Şehrin içinde girmediği yer, görmediği şey kalmamıştı. Her gittiği yeri ve her gördüğü şeyi hemen kaleme alıp hatta Marsilya rasathanesine düzenli olarak gece gidip kendisinin gözlemlediği şeyleri yazmaya memur bir seyyah olduğunu anlatması üzerine, memurlar koca dürbünler ve teleskoplar ile henüz hilâl hâlinde bulunan ayı Nasuh’a temaşa ettirdiler ve muzî44 cihetiyle muzlim ciheti hakkında birçok tariflerde bulunup bunların cümlesini Nasuh’un kaydetmesini rica ettiler ve kaydettirdiler. Çünkü verdikleri malumat, yeni incelemeler ve keşiflerden olmasıyla, bu malumatların Marsilya rasathanesi namına neşredilmesi onların da mültezimiydi.
Şehir merkezinin içini ta tersaneye ve gayet külfetle yapılmış olan deniz inşaatlarını, havuzlarına varıncaya kadar her yerini gezip gördükten ve malumat alınması lazım gelen şeyleri öğrendikten sonra sıra etrafa gelince Nasuh, Alexandre Dumas’nın “Monte Kristo” hikâyesiyle halkın nazarında namını teşhir ettiği Iff Kalesi’nden işe başladı. Vakıa hâlâ bu kale metruk ve kullanılmaz bir hâlde ise de vaktiyle yani Fransa’da kral veya imparator sarayının önünden geçmek cihetiyle, kral veya imparator taraftarı addolunarak bu kadar bir töhmetle müebbeden prangaya atılanların miktarı yirmi binleri geçtiği esnada haiz olduğu ehemmiyet, hâlâ oraya birçok seyyahın nazarıdikkatini celbetmektedir. Nasuh bu kalenin göz tırmalayıcı heybet ve dehşetini gayet tafsilatıyla kaleme aldıktan ve dıştan fotoğrafı çekilmiş bir de resmini ilave ettikten sonra, fazla olarak bir de kendisi kalenin planını çizdi. Ve kat kat duvarlarını ve katmer katmer koğuşlarını, setlerini, birbiri içinden girilir kapılarının mevkilerini dahi bu suretle tayin etti ve gösterdi.
Iff Kalesi’ni hatırlatmamızı müteakip hatırınıza gelen şey, mutlaka Catalan karyesi olacaktır. Hatta Nasuh’un aklına dahi bu gelmişti. Binaenaleyh kaleden Marsilya’ya dönerek ertesi günü için dahi Catalan karyesini ziyarete karar verdi.
Bu karye hakkında Alexandre Dumas’nın vermiş olduğu coğrafi ve tarihî bilgiler, vakıa tamamıyla muvafık olup şu kadar var ki mevkisinin güzelliğine ve ahalisinin mertçe ve vefakâr hasletlerine dair tayin ettiği mertebeler vakıadan pek çok noksandır. Nasuh bu karye ahalisiyle âdeta karışırcasına mülakatlar ve sohbetlerle merkum ahali indinde meşhur olan eski şarkılara varıncaya kadar, bunların hepsini ayrıntılarıyla kayıt altına aldı.
Hâlbuki Catalan karyesine verilen vizite bazı başka komşu köyleri dahi ziyarete lüzum göstermiş olduğundan Nasuh Efendi Marsilya’da ikamet süresini yirmi güne kadar uzatmaya mecbur olmuştur. Bu süre zarfında hemen iki günde bir kere yol arkadaşı Lehli Gardiyanski’yi görür ve Paris’e ne zaman gitme kararında olduğuna dair ettiği suallere Nasuh, “bakalım”dan başka cevap veremezdi. Nihayet İstanbul’dan Marsilya’ya kadar olan seyahatini anlatan ilk mektubundan başka, birisi büyük Marsilya şehrinin içini ve diğeri etraf ve civarını anlatmak üzere iki mektup gönderdikten sonra, bir gün ertesi sabah Lyon’a gideceğini Gardiyanski’ye ifade ve resmî vedayı dahi icra etti.
Gardiyanski gibi bir dosttan ayrılmak her kim için üzüntüye sebep olsa Nasuh için olmayacağına inanmalıdır. Ama Nasuh’ta dost kadri bilecek meziyet olmadığı için değil; ancak dostluğu, biraz güççe akdetmek ve dostluk akdolununcaya kadar ettiği nezaket ve insaniyeti ise yalnız alicenabane bir mürüvvetle etmek Nasuh’un yaradılışının gereklerinden bulunmasıyla Gardiyanski ile henüz böyle bir dostluk akdetmemiş bulunmasından ayrılmasından üzülmemişti.
Trenin ikinci mevkisinden Lyon’a kadar tedarik ettiği bileti mütesahhiben istasyondan katara yola çıkacağı zaman kendisini içinde kadınlar bulunmayan bir vagona bindirmesini kondüktörden rica etmesi üzerine “Tıpkı sizin gibi bir efendi daha vardır. O da kadınlar ile beraber seyahat etmeyi istemediğinden başlı başına bir yere kapadık. Sizi de onun yanına koyalım.” diye Nasuh’u bir göz vagonun içine koydular. Kadınlar ile birlikte seyahat etmek istemeyen o diğer efendi kim olsa beğenirsiniz? Lehli Gardiyanski değil mi? Hem de ta kendisi!
Gardiyanski ile ayrılmasından, o kadar üzülmemiş olan Nasuh, bu kere onu yolcu sıfatıyla görünce bilakis ziyadesiyle memnun olmuştu.
Nasuh: “Vay! Bu ne garip tesadüf?”
Gardiyanski: “Size böyle bir şaka yapmak istedim.”
Nasuh: “Ne? Yolcu değil misiniz yoksa?”
Gardiyanski: “Yolcuyum. Lyon’a kadar.”
Nasuh: “Ben de oraya kadar. Öyledir de niçin vaktiyle haber vermediniz?”
Gardiyanski: “Bir şaka yapmak istedim dedim ya? Hem de oynayacağım komedyanın tertibini iki hesap üzerine yaptım. Birisi size trende rast gelmek ve ikincisi dahi Lyon İstasyonu’nda yakalamaktı. Tren tertibi üzerine kondüktörden kadınsız bir yer istedim. Zira sizin dahi öyle bir yer arayacağınızı tahmin etmiştim. O hâlde ya sizi benim yanıma veyahut beni sizin yanınıza götürecekleri ihtimalini düşündüm.”
Nasuh: “Ya benim kadınsız yer arayacağımı nereden bildiniz?”
Gardiyanski: “Hey kuzum hey! Gardiyanski tanımak istediği adamı layıkıyla tanır. Ben size vaktiyle kardeş demiştim. Siz henüz birbirimizi kardeş sayacak kadar tanışıklık peyda etmemiş olduğumuzdan bahisle kabul etmemiştiniz. Hâlbuki ben kendiliğimce size kardeşlik teklif edecek kadar tanışıklık peyda etmiştim. İspatı ise işte sizin kadınlar ile birlikte seyahat etmeyi istemediğinizi anlayışımdır.”
Nasuh: “Yok ama siz bunu Cartrisse ve Catherine’in teklif ettikleri arkadaşlığı kabul etmemiş olduğumdan anladınız, yoksa gemide…”
Gardiyanski: “Hayır! Gemide anladım. O arkadaşlığı kabul etmemeniz dahi görüşümde hatam olmadığını bana ispat etti.”
Nasuh: “Acayip!”
Gardiyanski: “Vakıa biraz acayiptir. Eğer benden başka birisi olsaydı, sizi kadınlarla arkadaşlığa can atar bir adam olmak üzere tanırdı. Öyle değil mi? Öyle ise benim sizi bilakis ve fakat hakiki veçhile tanımış olduğuma hayret etmeye hakkınız vardır.”
Nasuh: “Ey! Nasıl anladınız bakayım?”
Gardiyanski: “Şundan anladım ki Cartrisse, yolculuk hâlinde yabana atılmayacak ve özellikle Catherine her zaman için hava ve hevesi insanı meşgul edecek bir kadın oldukları ve size doğrusu ya kimseye etmedikleri iltifatı ve hüsn-i kabulü etmiş bulundukları hâlde, siz bunlarla hemen asla meşgul olmadınız. Hatta benim ile onlar hakkında heveskârane bir sözde bulunmadınız. Başka bir kadına da iltifatınızı görmedim. Muamelenizi, sohbetinizi daima mertçe gördüm. Bu ahvalinizin de yapmacık olmayıp ciddi olduğunu epeyce sonra anladım. Artık bu kadar emareler ve alametler biraz da zekâ ile ittifak eder ise cümlesinin toplam yekûnundan hakiki bir hüküm çıkarılamaz mı?”
Bizim iki arkadaş, daha bu sohbetin ortalık yerinde iken lokomotif hareket ederek Lyon hattı üzerinde tekerlenmeye başlamıştı. Bunlar şu istizah ve izahı bitirdikten sonra sözü Cartrisse ile Catherine’e intikal ettirerek o konuda dahi bir hayli laflar ettiler. Nasuh tarafından sözün netice-i hükmü Cartrisse’in pek ziyade hürmete layık, olgun bir kadın olması ve Catherine’in ise Cartrisse’in yaşına geldikten sonra belki onun derecesinde hürmete mazhar olabileceği