Ахмет Мидхат

Paris’te Bir Türk


Скачать книгу

bir bahse layık ve münasip görünürdü.

      Bu geceden sonraki gün yataktan kalkar kalkmaz güverteye fırlayan yolcular, vapurun Korsika Adası kıyısınca gittiğini görünce ve o akşam Marsilya’ya varılacağı dahi hesap edilince, genel bir memnuniyet ile tavırlarında beşaşet37 göstermeye başlamışlardır.

      Bu cemaat içinde Nasuh dahi vardı. Hatta bir aralık Cartrisse, Nasuh’a birinci kamaraya gidip sabah sütlü kahvesini Catherine ile birlikte içmeyi de teklif etti. Ancak Nasuh dünkü gün başlamış olduğu tafsilatlı mektubu bugün tamamlayacağından bahisle özür dileyerek aşağıya salona indi ve yazıhane başına geçip iştigale başladı.

      Birinci kamarada Catherine ile Cartrisse aralarında Nasuh’a dair söz açılmış olduğuna şüphe etmezsiniz. Açılmıştı. Hem de pek ziyade uzayıp gitmişti. Lakin kısaca hükmü hep Catherine’in Nasuh’u beğenememesinden ibaret olduğu cihetle söylenen sözleri burada tafsilatıyla kayıt ve tahrire lüzum görmemekteyiz. Şu aralık araştırılmaya değer bir şey var ise o da bu hikâyemizin başlıca azasından olmak üzere birtakım hâllerini gördüğümüz Cartrisse ve Catherine ile Nasuh, Gardiyanski yürekleri olsun. Başka zevat, hep şimdilik ikinci derecede azadan olup fakat bu dört zatın yürekleri içine girer isek bizi faydalandıracak bazı hissiyata tesadüf edebiliriz.

      Cartrisse’in, Nasuh’u ne suretle ve ne derecede takdir etmiş olduğuna dair lisanından işitmiş olduğumuz sözlerin bu yürek bahsinde asla hükmü görülmemelidir. Zira pek çok lisanın pek çok meselede, yüreğe sadık bir tercüman olamadığına dair meydanda bin misal vardır. Ancak Cartrisse’in lisan-ı hissi kalbi için sadık bir tercüman olduğu bir konuda pek nadir olan misallerden addolunsa şayandır.

      Bu kadın Nasuh’u takdir ederek ve beğenerek lisanıyla ne söylemiş ise kalbiyle dahi onu hissetmiş de öyle söylemişti. Binaenaleyh yüreğinde Nasuh için bir büyük muhabbet vardı. Ama bu muhabbetin mahiyetini takdir müşküldür. Eğer Cartrisse on sekiz yirmi yaşında bir kadın olsa veyahut kendisini o yaşta gören budalalardan bulunsaydı, Nasuh’a olan muhabbetin sebebini ve keyfiyetini tayin pek sadeleşirdi. Ama diyeceksiniz ki aralarında yaşça bu kadar fark bulunabilmekle beraber Cartrisse’in Nasuh’a olan muhabbeti yine o mahiyet ve keyfiyetini tayin ve takdir pek kolay olan muhabbetlerden olabilmek tabii ihtimallerin haricinde değildir. Eğer bu sözü söyler iseniz tarafımızdan hiçbir itiraz görmezsiniz. Zira hani ya şu zafer öpücüğü meselesi yok mu? Cartrisse bunun isminde bile pek büyük bir lezzet bulmuştu. Nerede kaldı ki kendisinde… Ama zafer öpücüğü alınması Catherine’i Nasuh’un ayaklarına kapanmış görme şartına bağlı!.. Yani Nasuh’un kendisini Catherine’e sevdirebilmesi ile!.. Bu hâlde Catherine’in Cartrisse’e rakip olması lazım gelecek. Hâlbuki Cartrisse, diliyle dahi itiraf etmiş olduğu cihetle, Catherine’i kendi kızı veyahut kız kardeşi gibi mi seveceğinde kararsız olup her hâlde onun hakkında büyük bir muhabbeti olduğu müsellemdir.38 Bu kadar büyük bir dostluk için bu kadar büyük bir düşmanlık sevdasında bulunmayı Cartrisse’e yakıştırabilir misiniz?

      Şu hâllere nazaran Cartrisse’in Nasuh’a olan muhabbeti bir kardeş muhabbeti olmak üzere dahi hükmedilebilir. Bu da olamaz ise dostluk ortaya çıkar. Elhasıl kadında, Nasuh için mahiyetinin takdiri müşkül olacak büyük bir muhabbet, yüreği içindeki siyah ve kırmızı kanlar arasında mahlut39 idi.

      Cartrisse’in, Gardiyanski ile olan kalbî münasebetine gelince: Sebebini Cartrisse’in kendisi dahi bilmediği derin bir his, daima kendisini Gardiyanski için bir büyük hürmete tazime40 ama tatlı, lezzetli ve memnun bir tazime sevk ederdi. Nazarında Nasuh ile Gardiyanski’nin bir farkı var ise o da Nasuh herkesin ama herkesin sevebileceği bir adam ve Gardiyanski ise bilhassa kendisinin ama pek garip bir hisle sevebileceği bir zat olmasından ibaretti.

      Catherine’in yüreğini pek de eşelemeye gelmez. Çünkü çıfıt çarşısı olduğundan bir kere karmakarışık olur ise bir daha ayrılabilmek mümkün olmaz. Ama orada göreceğiniz türlü duygular içinde muhabbete dair bir şey bulamazsınız. Hangisinin mahiyetini tahlil edecek olursanız nefretten, kötülükten ve alaydan ibaret bulursunuz. Yalnız müziğe olan muhabbeti görürsünüz ki o da şiire olan nefretle mezcedilmiş olduğundan muhabbet olduğu anlaşılacak bir hâlde değildir. Hele Nasuh hakkındaki hissi, gerçek bir mağlubiyetin doğurduğu haset, gazap ve düşmanlığın karışmasından ibaret olup içine yalnız bir miktar insaf cevheri karışmamış olsa bu hislerin icap ve zorlamasıyla aşüfte, biçare Nasuh’un mahvolmasını da arzu edeceğine şüphe edilmemelidir.

      Bu kadının Cartrisse’e bile muhabbeti yoktu. Dünyada hiçbir şeye, hiçbir kimseye muhabbeti olmayan kadın Cartrisse’e mi muhabbet eder? Onun hakkındaki hissi, hürmet ve şükran-ı nimete gibi duyguların birleşiminden ibaret olup bunların karışımının ve birleşiminin mahiyeti muhabbet renginde görünür bir şeydi. Hele Gardiyanski, Catherine’in nazarında bir züğürt Lehli müfsidi olup fesatlığından dolayı Moskoflar kendisini kovmuş, uzaklaştırmış ve belki de bir yerden kaçıp gelmiş(!) olduğundan pek tehlikeli bir adam olmaktan başka hiçbir meziyete sahip değildi.

      Gardiyanski!.. O saf ve mücella bir yürek! İçinde aşktan ve muhabbetten başka hemen hiçbir şey yok. Ama ne aşkı? Ne muhabbeti? Vatan, insaniyet, dostluk, doğruluk vesaire, vesaire!.. O yürekte Cartrisse hürmet ve tazime değer bir kadın! Ama “kadın” lafzından ne kadar hüküm beklenir ise öyle bir kadın! Nasuh ise dost olacak, bel bağlanacak, ölmek öldürmek için ittifak edilecek bir mert çocuk. Garip değil midir ki bu yürekte Catherine’in eseri bile yok?

      Bize kalır ise bu pek garip bir şey değildir. Zira bu gibi meselelerde göz dediğimiz uzuvlar fotoğraf makinesinin iki camı olup kalp ise fotoğraflar ıstılahında “karanlık oda” denilen derun-ı vücutta “collodion” eczâ-yı mütehassisiyle hazır edilmiş bir safi billurdur. Binaenaleyh gözlerin özel bir dikkatle göremedikleri şey, kalp billuruna intikal edemez ve nakşedemez. Gardiyanski dahi Catherine’i o kadar büyük bir dikkatle görmemişti ki hatta kalbine nakşedebilsin.

      Sebebi?

      Onu kim bilir?

      Gelgelelim Nasuh’a:

      Bu yürek Catherine’in yüreği ile mütenasip ise de aralarındaki nispet mebsuta değil ma’kusedir. Catherine’in kalbine çıfıt çarşısı dedik ise haydi buna da aktarın dükkânı diyelim. Ama öyle bir aktar dükkânı ki sıçanotunu sıçanları öldürmeye medar olmak için satmaya dahi rıza göstermez. Şayet satacak olsa panzehirini de içine katar da verir. İçinde her şey var. Yalnız muzır olan hiçbir şey yok. Aşkların, muhabbetlerin o kadar çeşidi var ki bunların tam takımı oradan başka hiçbir yerde bulunamayacağı dava edilse pek güç itiraz olunabilir. Kendisine düşmanlık ve husumet edenlere dahi hizmette bulunmak, iyilik etmek sevdası var ki bunun pek nadir şeylerden olduğunu elbet teslim edersiniz.

      Mevcut olan duygular arasında şehvani his bile var. Ama ırz yıkmak, masum baştan çıkarmak melaneti yok ki muzır olsun. Adam öldürmek hissi bile var. Ama adam ihyası için olmak hissi de yanı başında koruyucu ve gözetici. Bir büyük haset var! Ama insana hizmet etmeye münhasır! Kendisinin yapamamış olduğu bir insani hizmeti, başka birisi yapar ise “Ah keşke bu hizmeti o yapmamış olsaydı da ben yapmış olsaydım!” dedirten bir his!

      İşte bu sebeplerden dolayıdır ki içinde muzır olarak hiçbir şey yoktu. Bu yürekte ne Cartrisse’in, ne Catherine’in ne de Gardiyanski’nin akisleri layıkıyla nakşolunmuş. Buna da şaşmamalıdır. Çünkü bir makinenin kuvveti bu kadar kısma ayrılırsa, hareketlerinin ağırlaşması tabiatın hikmetine uygundur. Şu kadar var ki bunca güzel duygular içinde teşekkül eden bir şeyin dahi bizzat güzel olacağı şimdiden ümit edilebilir.

      İşte