M. Turhan Tan

Cehennemden Selam


Скачать книгу

Hüccetülislam ve Fart-ı Takva ile memduh has ve am iken İbni Cevri ol zat-ı alişana ta’n iledir ki taze nevreste mahbubları terbiye edib müşahede-i cemal amirane mail idi.

      –Tacüttevarih’ten

      Nurettin-i Şehit Hazretleri’nin bir mahbub ibrikdarı var imiş. Evkat-ı hamsede ve gecelerde teheccüt vaktinde daima abdest verib hizmetinde olub yanından ayırmayıb hemvare müşahede-i cemal -i pakiyle tahsil-i vücut ve hâl ederlermiş. Musahibanından İsmail bir gün nush u pend edib “Sultanım! Bazı kasır nazarlar hakkınızda suizan edib ibrikdara muhabbeti vardır, derler.” dedikte tebessüm edib “Beli, severiz ve bir katre nutfe-i kudreti bu hüsnü cemale nail ve böyle sıfat-ı cemileye vasıl eden mahbub-u hakikinin pertev cemal sun’ı paki müşahedesine ayinemiz olduğu cihetten, ibrikdarın meftunuyuz.” deyu cevab vermişler!

      –keza

      Mevlana-yı müşarünileyhe pak damen ve salah ederler. Lakin müşahede-i huban ile mütelezziz olup sair hüddamdan maada taze rû ve mehpare beş altı tane nazenin hizmetkârı eksik olamazdı. Bunlara eyyam-ı şitada Hint alacası ve mirzai boğası kapama ve şal kuşak eyyam-ı sayfda ince kırım, kesimi beyaz sade ve som sırma kulak kuşak kuşadıb eyyam-ı mutedilede süt mavisi ince bir çentiyanlar giydirib çakşır giydirmez imiş!

      –Naima’dan-

      Mezbur bıyıklarını tıraş ve zu’munca her hâlini senet-i nebeviyyeye tatbik davasında idi. Suret-i zahirede de evlat yerine terbiye edilmiş bir nevcivan hizmetkârı vardı. Her bir kumaştan uçkurluk yaptırmıştı. Pir-i müşarünileyh, hin ü salde harir uçkurluğu görüb “Bu haram kumaşı gider. Kâh bigah vücudumuza dokunup bimana-yı muhâlde asim oluruz.” demişti.”

      –yine Naima’dan

      42

      Mütehassis: Çok duygulu, duygulanmış. (e.n.)

      43

      Meraret: Acılık, tatsızlık. (e.n.)

      44

      Gerçekten üç sene sonra Nasuh Paşa da hassaten Kuyucu’yu zehirletmek töhmetiyle katledilmişti. (y.n.)

      45

      Şebhun: Gece baskını. (e.n.)

      46

      Kanunname-i Osmani. (e.n.)

      47

      Dil, diri tutulan esir. Bu kelimenin eş anlamlısı, “tutsak”tır. Tutsak, esirin tam karşılığıdır. Dille tutsak arasındaki fark, birincisinin az miktarda elde edilip düşmandan malumat almak için söyletilen düşman kimselere, ikincisinin genellikle esir edilen kimselere mevzu bulunmasından ibarettir. Kısacası ikisi de esir demektir. (y.n.)

      48

      “El-fadlü ma şehidet bihil a’da!” (Fazilet odur ki; düşmanlar dahi onu tasdik etsin.) derler, doğrudur. Yabancının şahitliğinde başka bir tesir var. Hakikatte bir kahramanlık şaheseri olan bu gaza levhasını, Müverrih Hammer, ne güzel ve ne samimi tasvir ediyor.

      49

      Suhunet: Sıcaklık. (e.n.)

      50

      Ufunet: Pis koku. (e.n.)

      51

      Müsaraat: Sürat ve acele etme. (e.n.)

      52

      İştibah: Şüphelenmek, şüphe etmek. (e.n.)

      53

      Voyvodanın katli aynen cereyan etmiştir. Mülazım demek, mahlul vukusunda sipahiliğe kaydolunacak namzet demektir. (y.n.)

      54

      Oturak, emekli demektir. (y.n.)

      55

      Züyuf. Kalp ya da ayarı düşük madeni paralar. (e.n.)

      56

      Ribahor, faizci manasınadır. Evvelleri faiz kelimesi kullanılmazdı. (y.n.)

      57

      Eflak ve Buğdan memleketlerindeki bütün davaları, yani Müslümanların alakadar olduğu davaları Yerköy kadısı hallederdi. Artık müşkülatı düşünelim: Yaş’tan, Bükreş’ten bir koğuya gelmek yahut kadıyı oraya götürmek lazımdı. (y.n.)

      58

      Konuşma ve rüyalar aynen tarihten alınmıştır. (y.n.)

      59

      Kır serdarı: Kırlarda eşkıyanın ardına düşüp yolların güvenliğini sağlamakla görevlilerin başı. (e.n.)

      60

      Yeniçerilerin giydikleri bir nevi dizliktir ki, diz kapaklarında iz bırakacak kadar sıkıdır. Bu, dizge yerinden teşhis olunurdu. (y.n.)

      61

      Vire; bir kalenin, bir müfrezenin, bir çetenin, mücadeleden vazgeçerek teslim olmasına denir. (y.n.)

      62

      Boğaç, boğa boğan manasındadır. Türk’ün kadim tarihinde bu isim, çok meşhur bir şahsiyet temsil eder. (y.n.)

      63

      Seraser: Altın veya gümüş telle dokunmuş bir çeşit kıymetli kumaş. (e.n.)

      64

      Ayyar, casus demektir. Şu kadar ki ayyarlar, ordugâhlara girer, propaganda yapar, fırsat bulurlarsa panik vukuya getirebilecek derecede mühim suikastlar tertip ederlerdi. Eski masalların mihverini hemen hemen bu ayyarlar teşkil etmektedir ki onların vaktiyle ne mühim bir unsur olarak telakki olunduğunu gösterir. (y.n.)

      65

      Sai: Devletçe posta idaresinin kurulmasından evvel mektup ve emanet götürüp getiren kimseler. (e.n.)

      66

      “Ol taraflarda haramilerden bir güruha zafer bulup reislerini ahz eyledi. İbrahim voyvoda namına bir ümeraydı. Cibillet ve hâlin tefahhus ettiler. Meğer Rabia nam bir avrat imiş. Kendüye İbrahim ad vermiş ve nice kervanlar söndürmüş bir melune imiş. Kendüyi ele getiren etbaıyla çengele vurub katl eylediler.”

      –Aynen tarihten-

      67

      “Hemen koltuğu altında ter-i bagal eylediği koltuk gövdesini üryan edüb baş çavuşa hamle ettikde cümlesi uğrundan savulub dağıldılar.”

      –Tarihten-

      68

      Tevahhuş: Ürkme, ürküntü. (e.n.)

/9j/4AAQSkZJRgABAQEASABIAAD/2wBDAAMCAgICAgMCAgIDAwMDBAYEBAQEBAgGBgUGCQgKCgkICQkKDA8MCgsOCwkJDRENDg8QEBEQCgwSExIQEw8QEBD/2wBDAQMDAwQDBAgEBAgQCwkLEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBD/wgARCAG/ASwDAREAAhEBAxEB/8QAHAAAAQUBAQEAAAAAAAAAAAAAAAIDBAUGAQcI/8QAGwEAAQUBAQAAAAAAAAAAAAAAAAECAwQFBgf/2gAMAwEAAhADEAAAAfl9WgAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAdAAAAAAAAFBAAAAAAAUEAAAAABQQAAAFBAAAAAAAAAAAAAAAAOAB0OKCAKACdF4IAB1TgCAiioCgdVOIdAAAAAAAAAAAAAAACSjr5ivtXITR2rX6NjkIRnI40juSQjgTOvbatW3a7OSMiqaSN+ekZeRq+LUvSlVqVQAAAAAAAAAAA