Digby… Şurada sumakların altında uyuyor. Benimle evlenmek istemişti. Onu reddettiğim için biraz pişmanlık duyuyorum. Ama bir Digby ne demek bilir misin? Georgina Troop ile evlendi sonra. Sırf kıyafetlerini göstermek için kiliseye hep geç gelirdi Georgina. Aman aman nasıl da düşkündü kıyafetlerine. Güzelim mavi bir elbiseyle gömdüler onu. O elbiseyi bir düğünde giymesi için dikmiştim ama kısmet cenazesineymiş. Üç tane dünya tatlısı çocuğu oldu. Kilisede hep önümde otururlardı ben de onlara şeker verirdim. Sizce kilisede çocuklara şeker vermek yanlış mıdır Bayan Shirley? Ama nane şekeri değil. Nane şekeri sorun olmazdı sonuçta. Sizce de nane şekerinde dinî bir hava yok mu? Ancak çocuklar pek sevmiyorlar.”
Courtaloeların tüm mezarları gezildikten sonra Bayan Valentine’in yâd edişlerinin tadı sertleşti. Courtaloe olmayan kimseler pek de önemli değillerdi.
“İhtiyar Bayan Russell Pringle burada yatıyor. Cennete gitti mi gitmedi mi çok merak ediyorum.”
“Ama neden?” dedi oldukça şaşırmış Anne.
“Çünkü kendisinden birkaç ay önce vefat eden kardeşim Mary Ann’den hep nefret ederdi. ‘Eğer Mary Ann cennetteyse orada kalmam.’ derdi. Kendisi hep sözünü tutan bir kadın olmuştur, canım benim. Tam bir Pringle gibi. Bir Pringle olarak dünyaya geldi ve kuzeni Russell ile evlendi. Bu Bayan Dan Pringle. Yani Janetta Bird. Öldüğünde yetmiş yaşındaydı. Söylenildiğine göre yetmiş yaşından bir gün bile fazla yaşamanın yanlış olduğunu düşünürmüş. İncil’deki sınır yetmiş diye. İnsanlar tuhaf şeyler söylüyorlar, öyle değil mi? Duyduğuma göre kocasından izin almadan yapmaya cesaret edebildiği tek şey ölmekmiş. Bir keresinde kocasının beğenmediği bir şapka satın aldığında ne yaptığını biliyor musun canım?”
“Aklıma bir şey gelmiyor.”
“Adam şapkayı yedi.” dedi Bayan Valentine ciddiyetle. “Tabii küçük bir şapkaydı. Dantelleri ve çiçekleri vardı. Kuş tüyü yoktu. Yine de hazmetmesinin zor olduğunu düşünüyorum. Duyduğum kadarıyla midesinde bir müddet ağrılar olmuş. Tabii onu şapkayı yediğini görmedim ama bana bu hikâyenin doğru olduğunu söylediler. Sence doğru mudur?”
“Bir Pringle’dan her şey beklenir.” dedi Anne buruk bir şekilde.
Bayan Valentine anlayışla eline dokundu.
“Seni çok iyi anlıyorum. Gerçekten anlıyorum. Sana çok kötü davranıyorlar. Ama Summerside sadece Pringlelardan oluşmuyor Bayan Shirley.”
“Ben bazen öyle olduğunu düşünüyorum.” dedi Anne acıklı bir tebessümle.
“Hayır, bu doğru değil. Ayrıca onların hakkından geldiğini görmek isteyen çok sayıda insan var. Ne yaparlarsa yapsınlar onlara teslim olma. Onların içine ihtiyar şeytan girmiş, bir arada vakit geçiriyorlar. Ayrıca Bayan Sarah onların kuzeninin okulu almasını istemedi.”
“Nathan Pringle ailesi burada. Nathan hep eşinin kendisini zehirlemeye çalıştığını düşünse de buna aldırış etmedi. Bunun hayatı heyecanlı hâle getirdiğini söyledi. Bir keresinde lapasına arsenik koyduğundan şüphelenince lapayı domuza verdi. Domuz üç hafta sonra öldü. Bunun belki de bir tür tesadüf olduğunu düşündü ve ölen domuzun o domuz olduğundan emin değildi. En sonunda kadın ondan önce öldü. Nathan ise bu kusuru hariç onun iyi bir eş olduğunu söyledi. Bu konuda yanıldığını düşünmek gerek diyorum.”
Bayan Kinsey’in hatırasına, yazan bir mezar taşını hayretle okudu Anne. “Ne kadar da ilginç bir mezar yazısı bu böyle! Başka bir adı yok muydu?”
“Vardıysa da kimse bilmiyordu.” dedi Bayan Valentine. “Buraya Nova Scotia’dan geldi ve George Pringlelar için kırk sene çalıştı. İsminin Bayan Kinsey olduğunu söyledi ve herkes tarafından bu isimle anıldı. Sonra birdenbire ölünce asıl ismini kimsenin bilmediğini fark ettiler ve hiçbir akrabasına da ulaşamadılar. Bu sebepten mezar taşına bu adı yazdılar. George Pringle ona güzel bir cenaze töreni düzenledi ve mezarını yaptırdı. Sadık, çalışkan bir yaratıktı. Ama eğer onu görmüş olsaydın dünyaya Bayan Kinsey olarak geldiğini düşünürdün. James Morleyler burada. Onların ellinci yıl dönümlerinde ben de vardım. Evlere şenlik bir törendi. Hediyeler, konuşmalar, çiçekler… Tüm çocukları da oradaydı. Gülümsüyor, selam veriyor ve birbirlerinden ellerinden geldiğince nefret ediyorlardı.”
“Birbirlerinden nefret mi ediyorlardı?”
“Hem de nasıl. Herkes bilirdi bunu. Yıllarca nefret ettiler hem de. Tüm evlilikleri boyunca neredeyse. Kilisedeki törenden sonra eve dönüş yolunda hep kavga ettiler. Burada yan yana böylesine huzurlu bir şekilde yatmayı nasıl başardıkları merak konusu.”
Anne ürperdi. Masada karşılıklı otururken, geceleri aynı odada uyurken, bebeklerini vaftiz ettirmek için kiliseye götürürken hep birbirlerinden nefret etmiş olmaları korkunçtu. Yine de ilk başlarda birbirlerini seviyor olmalıydılar. Acaba Gilbert’la o da bu hâle… Saçmalık! Pringlelar sinirlerini bozmuştu.
“Yakışıklı John MacTabb burada gömülü. Annetta Kennedy’nin intihar etme sebebinin o olduğundan şüphelenirler hep. MacTabblerin hepsi de yakışıklıydı. Ama söyledikleri tek bir söze bile inanmak mümkün değildi. Amcası Samuel için burada bir taş vardı bir zamanlar. Onun elli yıl önce denizde boğulduğu söylenir. Adamın canlı olduğu anlaşılınca ailesi taşı aldı. Mezar taşını satın aldıkları adam iade kabul etmeyince Bayan Samuel taşı pişirme tezgâhı olarak kullandı. Üzerinde hamur açmak için mermer tezgâh kullanmak da iş yani! Söylediklerine göre eski mezar taşı da iyiymiş. Mac-Tabb çocukları okula üzerinde harfler ve desenler olan kurabiyelerle giderlermiş. Mezar yazıtındaki harflerin şekli hamura çıkarmış. Bu kurabiyeleri cömertçe ikram etseler de ben bir tane bile yiyemedim. Ben biraz tuhafım bu konuda. Bay Harley Pringle burada yatıyor. Bir keresinde bir seçim iddiası yüzünden Peter MacTabb’i bone takarak Ana Cadde’de el arabasıyla getirdi. Tüm Summerside bu olayı görmek için hazırda bulundu. Pringlelar hariç tabii. Onlar utançtan neredeyse yerin dibine gireceklerdi. Milly Pringle burada. Ben Milly’i pek severdim. Pringle olduğu hâlde. Çok güzel ve zarifti. Âdeta bir peri gibiydi. Böyle gecelerde mezarından çıkıp eskiden olduğu gibi dans ettiğini düşünüyorum bazen canım. Ancak sanırım bir Hristiyan’ın böyle düşünceler barındırmaması gerekir. Herb Pringle’ın mezarı da burada. Neşeli Pringlelardan biriydi. İnsanı hep güldürürdü. Bir keresinde kilisede güldü. Meta Pringle’ın şapkasındaki fare dua etmek için eğildiğinde düşünce kahkahayı patlatıverdi. Ben pek gülemedim. Çünkü farenin nereye gittiğini bilmiyordum. Eteklerimi bileklerimin üstüne kadar çektim ve kilise dağılıncaya dek o hâlde bekledim. Vaaz benim burnumdan gelmişti. Herb arkamda oturuyordu ve öyle bir bağırdı ki. Fareyi göremeyen insanlar onun delirdiğini düşündüler. Bana o kahkahası asla ölmeyecek gibi gelirdi. Eğer yaşasaydı seni savunurdu. Sarah, yok Sarah değil. Bu tabii ki de Kaptan Abraham Pringle’ın anıtı.”
Bu mezar, tüm mezarlığın üzerindeydi. Dört taş levha kare bir taban oluşturuyordu ve bu tabanın üzerinde koca bir mermer sütun yükseliyordu. Sütunun üzerinde de saçma bir şekilde işlenmiş vazo vardı. Vazonun altında ise borazan üfleyen bir melek çocuk heykeli vardı.
“Ne kadar da çirkin!” dedi Anne çekinmeden.
“Ah, öyle mi düşünüyorsun?” dedi oldukça şaşırmış görünen Bayan Valentine.
“Ben bu anıt dikildiğinde çok güzel olduğunu düşündüm. Borazan çalan Gabriel heykeli olması lazım. Mezarlığa bir parça zarafet dokunuşu katıyor. Tam dokuz yüz dolara mal oldu. Kaptan Abraham çok zarif bir adamdı. Ölmesi yazık oldu. Eğer yaşasaydı sana böyle eziyet edemezlerdi. Sarah ve Ellen’ın onunla gururlanmalarını anlıyorum ama çok abartıyorlar.”
Mezarlığın