dedim uysalca. “Adın bu değil mi?”
“Evet, doğru. Ama uzun zamandır Bayan Dew şeklinde hitap edilmediğim için biraz afalladım. Bunu bir kez daha yapmasanız iyi olur Bayan Shirley, alışkın değilim ben.”
“Aklımdan çıkarmam bunu Rebecca… Dew.” dedim. Dew’ü söylememek için çok zorlansam da başarılı olamadım.
Bayan Braddock, Chatty teyzenin hassas olduğunu söylemekte yerden göğe kadar haklıymış. Bunu akşam yemeği yerken öğrenmiş bulundum. Kate teyze, “Chatty’nin altmış altıncı doğum günü.” gibi bir şey söylediği sırada tesadüfen Chatty teyzeye baktım ve gördüğüm şey gözyaşlarına boğulması değildi. Bu onun performansını tanımlamak için yanlış bir ifade olur. Gözyaşlarıyla dolup taştı. Gözyaşları iri kahverengi gözlerinde birikerek taşmaya başladı, hiç çaba harcamadan ve sessizce.
“Gene ne oldu Chatty?” diye sordu Kate teyze sertçe.
“Be… Benim altmış beşinci doğum günümdü.” dedi Chatty teyze.
“Özür dilerim Charlotte.” dedi Kate teyze ve araları hemen düzeldi.
Kedileri ise altın gözlü bir erkek kedi. Duman rengi zarif bir Malta kürkü kuşanmış. Göğüs kısmı ve boynunda ise keten rengi beyazlık var. Kate ve Chatty teyzeler ona Dusty Miller diye hitap ediyorlar çünkü adı bu. Rebecca Dew ise “O kedi…” diyor. Çünkü her sabah ve akşam ona bir parça ciğer vermek, salona sıvışırsa koltuktaki tüylerini eski bir diş fırçasıyla temizlemek ve gece dışarı çıkarsa peşinden koşmak zorunda olduğu için ondan haz etmiyor.
“Rebecca Dew hep kedilerden nefret etmiştir.” dedi Chatty teyze bana. “Özellikle de Dusty’den nefret eder. İhtiyar Bayan Campbell’in köpeği… O zamanlar bir köpeği vardı. İşte o köpek Dusty’i iki sene önce ağzında taşıyarak buraya getirdi. Sanırım kediyi Bayan Campbell’a götürmenin faydasız olduğunu düşündü. Zavallı yavrucuk sırılsıklamdı ve üşümüştü. Bir deri bir kemik kalmıştı, minicikti… Taş kalpli biri bile onu geri çeviremezdi. Böylece Kate ve ben kediyi evimize almaya karar verdik ancak Rebecca Dew bizi asla affetmedi. O zamanlar pek diplomatik davranmıyorduk. Kediyi almayı reddetmeliydik. Şey dikkatini çekti mi bilmiyorum…” Chatty teyze bu sırada yemek odası ve mutfak arasındaki kapıya dikkatle baktı. “Rebecca Dew’ü nasıl idare ettiğimiz.”
Dikkatimi çekmişti ve görülmeye değerdi. Summerside ve Rebecca Dew her şeyin kendisinden sorulduğunu düşünse de dullar işin aslını biliyorlardı.
“Bankacıyı almak istemedik. Genç bir adam çok sıkıntı verirdi ve eğer kiliseye düzenli olarak gitmezse endişelenirdik. Ancak bankacıyı ister gibi yaptık ki Rebecca Dew lafını bile duymaya dayanamasın. Seni aldığımıza çok sevindim canım. Senin için yemek pişirmek güzel olacak. Umarım bizleri seversin. Rebecca Dew’ün çok güzel özellikleri var. Buraya on beş sene önce geldiğinde şimdiki kadar düzenli değildi. Bir keresinde Kate, salondaki aynanın tozlarıyla ‘Rebecca Dew’ yazdı. Ancak bunu bir kez daha yapmasına gerek kalmadı. Rebecca Dew mesajı iyi alır. Umarım odanda rahat edersin canım. İstersen geceleyin pencereni açık bırakabilirsin. Her ne kadar Kate gece havasını pek doğru bulmasa da pansiyonerlerin ayrıcalıkları olması gerektiğini biliyor. Onunla ben aynı odada kalıyoruz ve yaptığımız düzenlemeye göre pencere bir gece onun için kapalı bir gece benim için açık duruyor. Böylesi küçük sorunlar her zaman halledilebilir, öyle değil mi? Eğer istersen her zaman bir yol bulabilirsin. Geceleri Rebecca’nın etrafı kolaçan ettiğini işitirsen ürkme olur mu? O hep sesler duyar ve kalkıp bir göz atmak ister. Sanırım bankacıyı istememesinin de sebebi buydu. Geceliğini giyerken adamla karşılaşmaktan korkuyordu. Umarım Kate’in pek konuşmamasına aldırmazsın. O da öyle biri işte. Üstelik konuşacak çok fazla şeyi var. Gençliğinde Amasa MacComber ile dünyayı dolaşmış. Keşke benim de onun gibi bahsedecek çok fazla şeyim olsaydı. Ancak ben Prens Edward Adası’ndan hiç ayrılmadım. Ben konuşmayı severken konuşacak bir şeyimin olmaması o da konuşmayı sevmezken konuşacak çok şeyi olması ilginç bir şey doğrusu. Ancak en iyisini Tanrı bilir sanırım.”
Chatty teyze konuşkan biri olsa da tüm bunları tek seferde söylemedi. Belirli aralıklarla ben de birkaç yorum sıkıştırdım araya ama onlar pek önemli değil.
Yolun yukarısında, Bay James Hamilton’ın çayırında otlanan bir ineği var ve Rebecca Dew o ineği sağmaya gidiyor. Bol miktarda kaymak oluyor. Ayrıca anladığım kadarıyla Rebecca Dew her sabah ve akşam Bayan Campbell’ın “Kadın’ına” yarım açık kapıdan bir bardak taze süt götürüyor. Doktorun tavsiyesi gereği “Küçük Elizabeth’e” verilmek üzere. Kadın ya da Küçük Elizabeth kim henüz bilmiyorum. Bayan Campbell ise yan kapıdaki kalenin sakini ve sahibi. Oraya Evergreens diyorlar.
Bu gece uyuyabileceğimi zannetmiyorum. Yabancı bir yataktaki ilk gecemde asla uyuyamam ve bu gördüğüm en yabancı yatak. Ancak bu sorun değil. Ben geceleri hep sevmişimdir ve yatakta uzanıp hayatı, geçmişi, şimdiyi ve geleceği düşünmeyi severim. Özellikle de geleceği düşünmeyi…
Bu biraz acımasız bir mektup oldu Gilbert. Bir dahakine seni bu kadar uzun bir mektuba maruz bırakmayacağım. Ama sana her şeyi anlatmak istedim ki yeni çevremi daha güzel tahayyül edebilesin. Şimdi sonuna geldik. Çünkü limanın ta uzaklarındaki ay “gölgeler diyarına doğru batıyor”. Daha Marilla’ya mektup yazacağım. Mektup Green Gables’a yarından sonraki gün ulaşacak. Davy postaneden getirecek. Marilla mektubu açarken Dora ile beraber başına üşüşecekler. Bayan Lynde de kulak kesilecek. Of… Bu bana evimi özletti. İyi geceler en sevgili. Şimdi ve sonsuza kadar senin olan…
2
Senin mektuplarını nerede okuyorum biliyor musun? Yolun karşısındaki koruda. Orada güneşin eğrelti otlarına benek benek düştüğü kuytu bir çukurluk var. İçinden kıvrılıp gelen bir de derecik var. Yere düşmüş yosun kaplı bir ağaç gövdesinin üzerine oturuyorum. Etrafta da dünya tatlısı huş ağaçları kardeşler var sıra sıra. Burayı gördükten sonra başka türde bir hayal kurdum. Altın yeşil, kırmızı damarlı bir hayal… Hayallerin hayali âdeta. Bu hülyamın gizli saklı çukur, incecik, havalı mı havalı kız kardeşler ve şarkılar mırıldanan dereciğin gizemli uyumundan kaynaklandığını düşünmek bana keyif veriyor. Oraya oturup korunun sessizliğini dinlemeyi seviyorum. Çeşit çeşit sessizlik türleri olduğunu daha önce hiç fark etmiş miydin Gilbert? Ormanın sessizliği, sahilin sessizliği, çayırların sessizliği, gecenin sessizliği, yaz öğleninin sessizliği… Hepsi birbirinden farklı çünkü her birinin ilmek ilmek işleyen alt notaları farklı. Eğer ben tamamen kör olsaydım, sıcağa ve soğuğa da duyarsız olsaydım etrafımdaki sessizliğin özelliğinden nerede olduğumu kolayca anlayabilirim diye düşünüyorum.
Okul iki haftadır açık ve ben işlerimi düzene sokmuş durumdayım. Ancak Bayan Braddock haklıydı… Pringlelar başıma bela oldular. Üstelik şanslı yoncalarıma rağmen bu sorunumu nasıl çözeceğimi bilemiyorum. Bayan Braddock’un dediği çıktı. Kaymak gibi pürüzsüzler, bir o kadar da kaygan.
Pringlelar sürekli birbirlerini takip eden ve kendi aralarında hatırı sayılır ölçüde kavgaya tutuşan ancak dışarıya karşı omuz omuza duran türde bir klan. Summerside’da iki tür insan olduğu sonucuna varmış bulunmaktayım. Pringle olanlar ve olmayanlar.
Sınıfım Pringlelarla dolu. Başka soyadları taşıyan çok sayıda öğrencinin ise damarlarında Pringle kanı var. Liderleri Jen Pringle gibi görünüyor.