ona iltifatını çekemezdi, vücudunu kaldırmak için tedbirler düşünürdü. Nihayet bir gün Kandilli Sarayı’nda Gülbeyaz deniz kenarında dolaşırken Rebia Gülnuş geldi, güzel rakibesini boğazın dalgalarına gömdü…” Silahtar tarihi de padişahın bu hadiseden çok müteessir olduğunu ve Kandilli’de elli gün oturmayı kurmuşken hemen göçtüğünü yazar. Bu vaziyette Turhan Sultan, Haseki Gülnuş’a oyun oynayamamış demektir. (y.n.)
26
Osmanlılar, uzun asırlar, Viyana’yı Beç diye anmışlardı.
27
Çasar: Viyana’da oturan Alman imparatoruna verilen unvan. (e.n.)
28
Camus: Su sığırı, manda, kömüş. (e.n.)
29
Bu hikâye, Celalzade tarihinden alınmak suretiyle Ali ve Solakzade tarihlerinde yazılıdır. (y.n.)
30
Tariz: Kapalı bir biçimde, dolaylı olarak söz söyleme, taşlama. (e.n.)
31
Mansıp: Makam, yüksek memuriyet. (e.n.)
32
Temrin: Alıştırma. (e.n.)
33
Bu berat münasebetiyle şu dikkate değer fıkrayı yazalım:
“İbrahim Paşa beratta has tayin olunan üç milyon akçeyi (bugünkü rayiçle altı yüz bin lira) azıksanarak Fatih Sultan Mehmet kendi veziriazamı Mehmet Paşa’ya dört milyon vermiştir. Bana da öyle verilse deyince Sultan Süleyman ‘Onlar İstanbul’u almışlardır. Daha ziyade ihsan etseler caizdir.’ cevabını verdi. İbrahim Paşa ‘Budin de bir payitahttı.’ diyecek oldu. Hünkâr, yüzünü ekşitti: ‘İstanbul hâlâ payitahtımızdır, başka şehirlere kıyas edilemez. Hem bizim onlara benzemeye çalışmak ne haddimiz?’ diyerek bahsi kapadı.” (Peçevi, c. I, s. 124 ve 130.)
34
Kara cümle: Aritmetikte dört işlem. (e.n.)
35
İtab: Tekdir etmek. Şiddetle hitap etmek. (e.n.)
36
İstihdaf etmek: Amaçlamak. (e.n.)
37
Tesellüm: Verilen bir şeyi alma, teslim alma. (e.n.)
38
Germi vermek: Hızlandırmak, yoğunlaştırmak. (e.n.)
39
Elçi Kara Mehmet Paşa tarafından Babıali’ye sunulan takrirde şu satırlar vardı:
“Orta yerde olan ağaca hangi elçi evvel gelirse mağlup ve sonra gelen galip fal addolunmakla elhamdülillahi taala kâfir elçisi bir derece miktar zaman mukaddem gelip bu kulları sonra varıp birimizle musafaha edip.” (Silahtar Tarihi, c. I, s. 404)
40
Kebe: Kısa kepenek. (e.n.)
41
Deraguş: kucaklama, sarma. (e.n.)
42
Kara Mehmet Paşa’nın sefaretnamesinde bu hadise şu şekilde yazılıdır:
“Tercümanları gelip şehre karip geldikte tabi ve nekkareleri indirip ve sancakları, bayrakları devşirip kaleye öyle girilsin deyu haber getirdiklerinden elbette kendi âyin ve erkânımız üzere girilmeye razı olurlarsa febiha ve ilââ gayri yüzden girmek ihtimalim yoktur deyu cevap verildikte men’ine kadir olmayıp akıbet muradımız üzere girmeye rıza verdiler.” (y.n.)
43
Kara Mehmet Paşa, bu gezintiyi ve incelemesini şöyle anlatır:
“Beç Kalesi’ni cümle gezip ve tabya ve hendeklerini ölçtüm. İç kalesi iki bin zira uzunluğunda, bin üç yüz zira enindedir. Duvara bitişik taş tabyası on ikidir. Hendek dışındaki toprak tabyası on yedidir. Atlı kapısı altı, yaya kapısı ikidir. Sair gelen elçiler murat eyledikleri yere gezmeye komazlarken bu kullarına mâni olamayıp kale etrafın murat üzere gezdik.” (y.n.)