kabullenemedi. Osman Bey’in işlerini engellemek üzere onun düşmanlarıyla birleşme derecesine kadar aleyhinde bulunageldi.
Ertuğrul Bey’in son emeli, başında bulunduğu Türkmen göçmenlerini birleştirmekten, idare etmekten, Söğüt bölgesinin emniyet ve asayişini korumaktan ibaretti. Bir devlet kurmak hatırına bile gelmezdi.
Fakat Söğüt ve çevresini dolaşıp denetlerken, bir gece, bir köy imamının evine misafir olmuş. Oturduğu yerin arka tarafındaki dolapta imamın Mushaf-ı Şerif’i kalmış. İmam efendi telaşla Mushaf-ı Şerif’i alıp yüksek bir raf üstüne kaldırmış. Ertuğrul Bey, okuryazar değildi. Fakat özü sağlam ve kalbi saf idi. “O nasıl kitaptır?” diye imam efendiye sormuş. O da “Yüce Allah’ın Hz. Peygamber’e gökten indirdiği Kur’an-ı Kerim’dir ki, bütün din hükümlerini onda söylemiştir.” diye cevap vermiş ve odasına çekilip uykuya dalmış. Ertuğrul Bey de abdest alıp namaz kıldıktan sonra Mushaf-ı Şerif’e yönelerek el bağlayıp sabaha kadar ayakta durmuş. Fakat seher vaktinde yastığa dayanıp biraz uyukladığı sırada kendisine Hak tarafından mana âleminden, “Çünkü sen benim kelamıma bu kadar saygıda bulundun, ben de senin evladına kıyamete dek sürecek bir saltanat verdim.” diye bir ses gelmiş. Ertuğrul Bey dehşetle uyanıp bu rüyayı imama söylemiş ve çok sonra oğlu Osman Bey’e bu olayı hikâye eylemiş olduğu rivayet edilir.
Bir de Ertuğrul Bey, Sultan Alâaddin ile görüşmek üzere Konya’ya gittiği zaman rüyasında görmüş ki evinin ocağından tatlı bir su çıkıp aka aka bir büyük deniz olmuş. Her yanı kaplamış. Ertuğrul Bey bu rüyayı, Sultan Alâaddin’in başkâtibi olan, zamanının bilginlerinden Abdülaziz Efendi’ye anlatmış. O da “Senin yakında bir oğlun doğacak ki saltanatı dünyayı kaplayacak.” diye rüyayı yorumlayıp müjde vermiş. Çok geçmeden Osman Bey’in doğmuş olduğu bazı tarih kitaplarında yazılıdır.
Müjdelerden biri de şudur ki aslı Karamanlı olup, Şam’a giderek yüksek ilimleri tahsil etmiş, en bilgin âlimlerden Şeyh Edebali Hazretleri Anadolu’dan dönüşte sofiyye mesleğine girerek Söğüt bölgesindeki dergâhında irşat köşesine çekildi. Osman Bey, gençliğinde gidip onunla görüşür, ilgi ve sevgisini kazanmaya çalışırdı. Bir gün şeyhin kızı Mal Hatun’un diğer kızlarıyla meydanda gezerken, onu görüp âşık olarak dünyayı gözü görmez olmuş. O sırada İnönü tekfuru, Osman Bey’i ziyafete davet etmiş. O da bir kısım adamı ile İnönü Hisarı’na gidince düşmanı olan Eskişehir tekfuru, askeriyle hareket etmiş. Harmankaya (Harmancık) Tekfuru Köse Mihal’i yanına alarak, gelip İnönü Hisarı’nı kuşatmış. Osman Bey’i istedikleri zaman ziyafet sahibi hayrete düşmüş. Ne yapacağını düşünürken Osman Bey durumu öğrenerek hemen kendi adamları ile hisardan dışarı çıkmış. İki hükümdarın askerlerini darmadağın edince Eskişehir hükümdarı kaçıp kurtulmuşsa da Köse Mihal tutulmuş.
Köse Mihal, bundan sonra Osman Bey ile birlikte hareket edeceğine yemin etti. Osman Bey onu salıverdi. Gerçekten ondan sonra İslam’a girene kadar Osman Bey’e doğruluk üzere bulundu. Sonra Osman Gazi’nin komutanlarından biri oldu.
Osman Bey, aşkını gizlediği sırada aşk ateşi ile kendisinden bu gibi cesur davranışlar çok görülmüştür. Bundan dolayı babası ölünce asker ve halk onu amcası ve kardeşlerinden üstün tuttu. Osman Bey, üç yıl kadar aşkını saklamıştı. Sonra bir gece Şeyh Edebali’nin dergâhında kaldı. Rüyasında görmüş ki şeyhin koynundan bir ay çıkıp kendi koynuna girmiş ve göbeğinden bir ağaç çıkıp dalları dünyayı kaplamış. Osman Bey bu rüyayı Edebali’ye anlatınca, “Bana damat olacaksın. Büyük ve sürekli bir devlete sahip olacaksın.” diye yorumlayıp müjdeleyerek kızı Mal Hatun’u, Osman Bey’e vermiş. Osman Bey’in Alâaddin ve Orhan adlı oğulları o kadından doğmuşlardır.
Meşhur Bitlisli İdris adlı tarihçi âlim der ki “O zaman Kumral Abdal adlı bir hâl ehli vardı. Yenişehir Bölgesi’nde yaşıyordu. Dervişleriyle Rum köylerine gaza ederdi. Bir gün Allah ehli olan büyüklerden biriyle görüşüp, ‘Yüce Allah Osman Gazi’ye kıyamete kadar sürecek bir büyük devlet verdi. Var, müjdele.’ diye emretmiş. Kumral Abdal, Osman Gazi’yi bilmezdi. O kişi, ona Osman Gazi’nin alametlerini haber vermiş. Abdal da bu alametlerle Osman Gazi’yi bulup müjdeleyince Osman Gazi memnun olmuş ve ‘Şimdiki hâlde bir kılıç ile bir maşrapamdan başka bir şeyim yok.’ diyerek bunları ona vermiş. Kumral Abdal, bunu uğur sayarak maşrapayı kabul edip kılıcı geri vermiş. Bir süre sonra Osman Gazi, ona bir zaviye yapmış ve Yenişehir yakınında tarlalar vakfetmiştir.
Manevi müjdelerin en garibi şudur ki Şeyh Ekber Muhiddin Arabi Hazretleri, Osmanoğulları’nın çıkışını yetmiş yıl önce cifir ilmi ile keşfederek, ona dair tanzim etmiş olduğu “Ed-dâiretü’n-Numaniye fi’d-Devleti’l-Osmaniye” adlı büyük eserinde Osmanoğulları’ndan birinci halife olan Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri’nden başlayarak Osmanlı Devleti’nin büyük olaylarını cifir harfleriyle yazmıştı.
Ertuğrul Bey, bağımsız bir hükûmet kurma emelini taşımamıştı. Fakat manevi müjdeler üzerine hanedanının büyük saltanata kavuşacağı umuduna düşmüş olması normaldi. Bu mutluluk kuşunun, kendi hayatında yedi sekiz yıldan beri kendi yerine başbuğluk gibi önemli işlerde bulunan oğlu Osman Bey’in başına konacağı açık ve manevi işaretlerden belliydi. Öyle de oldu.
Gazi Osman Bey’in İlk Eserleri
Gazi Osman Bey emarete seçildiği zaman, yukarıda geçtiği gibi İlhan Abaka, Mısır sultanı ile savaş üzere olduğundan, Konya devlet erkânı savaşın sonunu bekliyorken Abaka’nın ordusu bozguna uğradı. Arkasından kendisi öldü. Yerine Ahmed Sultan geçti. İslam olduğunu ilan etti. Kardeşinin oğlu Ergû Han İbni Abaka başkaldırdı. Ahmed Sultan onu tutup hapsetmişken onu tutanlar toplanıp sayılarını arttırarak Ahmed Sultan’ı idam ettiler. Altı yüz seksen iki yılında Argun Han’ı tahta çıkardılar. Argun Han tahta çıkar çıkmaz Selçuklu Devleti’ni, Konya’da Selçuklu sultanı bulunan III. Gıyaseddin Keyhüsrev ile Gıyaseddin Mesud’a yarı yarıya verdi. Devlet adamları hayret ettiler. Kısaca çok karışık bir devirdi.
Osman Gazi, hükûmet işlerini düzene sokarak sağlamlaştırdı. Ayrıca hâl ve zamanın gereğine göre hareket etti. Liderlik ve beylik konusunda gereken siyasi inceliklere dikkat ederek civarındaki tekfurlar ile hoş geçinirdi.
İnegöl Tekfuru Nikola ise Osman Gazi’nin günden güne şan ve şöhretinin artmasına bakarak, böyle giderse o bölgenin hepsini alacağını ileri görüşüyle anlayarak onun o bölgeden kovulması için civarındaki tekfurlar ile birleşmeye kalkıştı.
Gazi Osman Bey, bundan haberdar olunca, o da İnegöl’ün fethini planladı. Ona başlangıç olmak üzere altı yüz seksen üç yılında İnegöl yakınında olan Kolca Hisar’ı vurup muhafızlarını öldürdü. Hisarı yaktı ve salimen, ganimetle döndü.
Nikola, buna üzüldü. Civarındaki Karacahisar tekfuru ile birleşerek çok sayıda asker topladı. Ansızın yüz yirmi atlı ile Hamzabey köyü yakınında Ermeni Beli denen yerdeki Osman Gazi’nin yolunu kesip onu sıkıştırdı. Çarpışmaya başlandığı sırada ün yapmış, önde gelen kişilerden Bay Hoca’nın şehit olması ötekilere şaşkınlık vermişse de Osman Gazi, yanındaki yiğitler ile dalkılıç olarak hücum edince düşmanı yarıp geçti ve kurtuldu. Bay Hoca’nın mezarı Hamzabey köyünde meşhur bir ziyaret yeridir.
Daha sonra Osman Bey, öç almak üzere bir gece dört yüz elli seçkin süvari ile Ermeni Beli’ni dolaşıp ansızın Karacahisar üzerine yürüdü. Rast geldiği Rumları öldürdü. Birçok hayvanı ganimet olarak alıp Domaniç tarafına dönerek ormanlar arasında gizlendi.
Ertesi gün Karacahisar tekfuru hemen askerini