Ahmet Cevdet Paşa

Osmanoğulları


Скачать книгу

Şah, eskiden beri ikindiden sonra sofralar kurdurarak adamlarını, misafirlerini ve fakirleri yedirip içirirdi. Davul geldikten sonra her gün nöbet çalınmasını emretti. Nöbet çalınırken ayakta dururdu. Bu âdet, sonra evlat ve torunlarına kanun olup, Ebu’l-Fetih Sultan Mehmed Han’ın zamanına dek uygulanmış fakat sonradan ayakta durma usulü kaldırılmıştır.

      Hâkim Tayini

      Ömerü’l-Faruk (r.a.) Hazretleri’nin halifeliği zamanında İslam memleketleri genişleyince Hz. Ömer, Kûfe ve Basra gibi büyük şehirlere kadılar tayin ederek yargı işlerini icra kuvvetinden ayırdı. Ondan sonraki halifeler de onun açtığı yoldan gittiler.

      Sonra zorbalar türeyince Abbasi Halifeliği zayıfladı. Duruşma ve yargılamalara eyaletlerin ve livaların emirleri karışır oldu. Üç yüz yıldan beri kadıların istiklali bozulmuştu. Halkın hukukunu korumak ve gözetmek gibi önemli bir iş, memurların örfi kararlarına bırakıldı.

      Osman Şah Gazi, Karahisar’ı alınca geçmiş halifelerin izinden ayrılmayarak resmen kadı tayin edip yargı işine karışmaz ve karıştırtmaz olduğundan keyfî emir ve yasaklama âdeti ortadan kalktı. Kendi hükûmeti, aşiret beyliği görünümünden çıktı ve henüz kurulmak üzere olan Osmanlı Devleti’ne kuvvetli bir temel atılmış oldu.

      Osman Şah Gazi’nin Hutbede Adının İlk Defa Okunması

      Osman Şah Gazi Hazretleri yukarıda anlatıldığı gibi Karacahisar’ı alınca Şeyh Edebali’nin akrabasından ve talebelerinden olan Dursun Fakih ki en bilgili, âlim hukukçu olduğu hâlde Osman Şah’ın gazalarında beraber bulunarak gazilere namaz kıldırırdı. Bu defa ona hatiplik verilince, altı yüz seksen sekiz yılında cuma günü Dursun Fakih, minberde hutbe okudu. İlk önce Selçuklu sultanının, sonra Osman Şah Gazi’nin adını okudu. Sonra Osman Şah Gazi Eskişehir’e taşınınca da Dursun Fakih minberde o şekilde hutbe okumuştur.

      Osman Şah hükûmeti, seçkin bir beylik idi. İç işlerinde bağımsız olduğu için ismi hutbede anılmışsa da yine Selçuklu sultanına bağlı idi. Çünkü o zamanın örf ve deyimince bağımsız bir hükûmete sahip olanlara melik ya da şah denilirdi. Onların yönetimindeki yerlerde okunan hutbelerde önce halifenin ve sultanın isimleri anıldıktan sonra kendilerinin isimleri de okunurdu. Birçok ve çeşitli memlekette hükmü geçerek minberlerinde adı anılan kimseye sultan denirdi ki melikü’l-mülûk demek olup hutbelerde halifenin ismiyle beraber onun da ismi anılırdı.

      Hülagû Abbasi halifeliğini yok ettikten sonra meliklerden ve İslam sultanlarından her birinin idaresi altındaki yerlerde kendi adına hutbe okunur oldu. Bir süre sonra Mısır’da Abbasoğulları’ndan birine biat olunduysa da onun, bir köşede oturup Mısır sultanının tahta çıkışında kendisine saltanatı devretmek ve resmî bir izin kâğıdı vermekten başka görevi yoktu. Fakat adı Mısır sultanının ismiyle beraber Mısır ve Şam minberlerinde okunurdu.

      Ama doğu şehirleri dinsiz Moğolların elindeydi. Anadolu bile İlhanlı Devleti’nin bir eyaleti hükmüne girdi ve Mısır diyarı ile gelip gitmeler kesildi. Bu yüzden Selçuklu sultanının gerçek bir kuvveti yoktu. Osman Şah ise resmen ona bağlı olduğu hâlde o zamanın hükmünce en cesur ve yararlı askere ve hakiki kuvvete sahipti.

      Bundan dolayı Dursun Fakih’in fetvası üzere Selçuklu sultanı ile beraber Osman Şah’ın da hutbede adı geçmişti. İslam âleminin bu karışıklığı, Yavuz Sultan Selim Han’ın devrine kadar sürmüştür. Ondan sonra hutbeler, geçmiş halifeler zamanında olduğu gibi İslam halifesi adına okunur olmuştur.

      Eskişehir’de Pazar Bacı Bahsi

      Yukarıda geçtiği gibi Osman Şah’ın gelmesiyle Eskişehir beyliğin başşehri olunca şehirde pazar kuruldu. Alışveriş çoğaldı. Burasının ise Kütahya Eyaleti’ne bağlı olduğu iddia ediliyordu. Kütahya Beyi Germiyanoğlu Alişar Bey’in adamlarından biri Eskişehir’e gelip pazarda satılan mallardan baç resmi yani vergi almaya başlayınca Osman Şah, o memuru kovdu. Pazar memurlarına ekmek parası olmak üzere her yükten ikişer akçe alınması için baç resmini koydu.

      Bu sebepten dolayı Osman Şah ile Germiyanoğlu’nun arası açıldı. Sonunda çıkan bir çatışmada Germiyanoğulları boylarının ölçüsünü almış ve çekişmekten uzak durmuşlardır. Bu sırada Kütahya tarafından ve başka cihetlerden birçok Türkmen, Karacahisar’a göçüp yerleşti. Az zamanda orası da şen ve bayındır oldu.

      Bundan sonra Osman Şah Gazi, kâh Eskişehir’de kâh Söğüt’te, bazen de Karacahisar’da oturur oldu. Adaletli bir idareyle şehirlerin bayındır olmasına ve halkın hak ve hukukunun gözetilip yerini bulmasına büyük bir çaba harcadığından ahali refah buldu. Şehirler şenlik, yollar güvenli, ovalar ekinlik oldu. Tabiatıyla memleketin de serveti çoğaldı.

      Başka Bir Ferman Gelmesi

      Selçuklu sultanı, Akşehir tarafına gelince, Akşehir yurdundan Osman Şah Gazi’ye, onu hoşnut edici ve altı yüz seksen dokuz yılı zilhicce ayı sonlarıyla tarihlenmiş bir menşur gönderdi. Bu menşur, eski usul üzere Farsçadır. Başında Selçuklu sultanının adı geçmez. Osman Şah’ı bu fermanda Canib-i Şerif-i Melik-i Kebir-i Osman Şah diye lakaplandırıp, onun kuvvetinin artmasını, faziletinin, kudretinin, yiğitlik alanının genişlemesini belirtmekte, güç ve kuvveti ile çevre hükümdarlarından, zamanın padişah, sultan ve valilerinden üstün olduğunu yazmaktadır. Eski menşurda geçtiği gibi, elinde bulunan yerlerin kendisinde kaldığı, o yerlerde emir, yasaklama, halletme, sözleşme, koruma, kaldırma, zarar ve fayda durumunu ayırma, birleştirme ve malları ulaştırılma gibi bütün işlerin Osman Şah’ın divanına bırakıldığı belirtilerek istiklali açıklanmış ve yorumlanmıştır.

      Osman Şah’ın Savaşları

      Altı yüz doksan bir yılında Osman Şah Gazi, bin beş yüz seçkin Oğuz süvarisiyle ve Harmankaya (Harmancık) Tekfuru Köse Mihal’in delaletiyle Göynük tarafına hareket etti. Sarıkaya üzerinden Beştaş köyüne vardı. Mudurnu tarafında oturan Samsa Çavuş’a haber uçurdu. Oradaki tekke şeyhinin yol göstermesi ile Sakarya Nehri’ni kolayca geçti ve Samsa Çavuş’u bekler buldu. Onun yardımıyla hemen Sorgun üzerine yürüdü. Sorgun halkı aman istedi. Samsa Çavuş’un kefil olmasıyla Osman Şah onları haraca bağladıktan sonra Göynük kasabası üzerine gitti. Halk karşı durunca kasabayı yaktı. Oradan Taraklı-Yenice tarafına gitti. Oraları yağmaladı. Ganimetlerle döndü. Bu gazada gaziler çok mal aldılar ve epey zengin oldular.

      Yarhisar, İnegöl ve Bilecik’in Alınışı

      Yukarıda açıklandığı üzere Şehinşah-ı Âlem Gazan Mahmud Han, İslam dinine girerek Müslümanları korumaktaysa da Anadolu’dan İlhanlı tarafına ödenmekte olan vergiler memleketin kaldıramayacağı kadar ağırdı. Hudut muhafızları olan Türkmenler ise zorlanmadıklarından, Konya hükûmeti vergi toplamak için kasaba ve köy halkının üzerine yüklenip uç beylerini yani hudut muhafızları olan Türkmen beylerini de yüzlerine gülerek kullanırdı. Uç beyleri ise birbirleriyle tepişmekteydi. Fakat Osman Şah’ın günden güne kuvvet ve topluluğu artmakta, şanı ve ünü yükselmekteydi. Buna rağmen İslam şehirlerine saldırmıyordu. Bütün çabası cihat ve gazaya yönelikti. Altı yüz doksan altı yılında Gazan Han tarafından Alâaddin İbni Ferâmurz İbni Keykavus Selçukî, Konya tahtına geçirildi. O da Osman Şah’ın iyi şöhretini işitip durumunu araştırarak ona sevgi besleyip kendisini öteki uç beylerinden üstün tuttu. Ona değer ve şeref verdi.

      Osman Şah Gazi’nin günden güne şan ve şöhreti arttı. Sultanın çok büyük beğenisini kazanması, komşu tekfurları telaşa düşürdü. “Böyle giderse bütün memleketlerimiz onun eline geçecek,