Ahmet Cevdet Paşa

Osmanoğulları


Скачать книгу

şehrine hor bakma

      Sakarya suyu gibi akma

      İznikmid de al yakma

      Her burcunda bir hisar yap.

(5)

      Osman Ertuğrul oğlusun

      Oğuz Karahan neslisin

      Hakk’ın bir kemter kulusun

      İstanbul’u aç, gülzar yap.

      Eski Yenişehir, Pazar, İznikmid, Dügeçidi, İznik, İnegöl; Bursa Eyaleti’ndeki memleketlerdir. Sakarya da o civarda akan bir nehirdir. Osman Gazi’nin düşündüğü gibi Bursa, uzun süre kuşatıldığı için harap olduktan sonra bayındır duruma getirilmiş ve İznikmid, harap olmaksızın aman verilerek alınmıştır. İstanbul da fetihten sonra genişletilmiş ve bayındır hâle getirilerek bir gül bahçesini andırmıştır.

      Kısacası beliğ bir şekilde söylenmiş bir manzumedir. Sultan Osman Şah, kılıcıyla birçok memleket aldığı gibi, bu manzume ile de Osmanlıcaya güzel bir çığır açmıştır. Vezni, hece sayısından oluşan parmak hesabıdır. Türkçe şiirlerin tabii veznidir. Ondan sonra Anadolu şairleri nazımda Farsça vezinlere yer vererek Türkçe şiir lehçesini değiştirmişlerdir.

      Yeri Gelmişken

      Aruz ilmini vücuda getiren İmam Halil bu fenni Arap şiirlerinin ara duraklarının belirtilmesi için ortaya koymuştu. Sonra İran şairleri, onun koymuş olduğu deyimleri alarak Farsça vezinler hakkında bir aruz fenni yaptılar. Fakat gerçekte Arapça aruz ile Farsça aruz başka başka fenlerdir. Arapçada kısa med ve sınırlı kısaltma uygun değildir. Fakat kafiyesi uzatılır ve doldurulur. Farsçada ise her kelimenin sonu uzatılabilir ve doldurulabilir. İki dilin vezinleri ona göre konmuştur. Ama Türkçede asla uzatma yoktur. Elif, he, vav, ancak hareke işareti olmak üzere kullanılır. Söylerken uzatma ve doldurma yapılmaz. Türkçenin özelliği budur. Bundan dolayı Türkçe şiirler, Arapça ve Farsça vezinlere uygulanamaz. Anadolu şairleri ise Osmanlı şiirlerinde Farsça vezinleri kullanarak, kelimelerin sonlarından başka, başlarını bile uzatmaya mecbur oldular.

      Başlangıçta Osmanlıcaya en güzel hizmet edenlerden biri, “Mevlid”in müellifi Bursalı Süleyman Efendi’dir. Bu menkıbesi o vakte göre pek güzel ve doğrusu kolay yazılmış gibi görünen fakat kaleme alınması çok zor olan bir manzumedir. Parmak hesabıyla her mısrası on bir heceden oluşur. Farsça aruza uygulanacak olursa fâilatün, fâilatün, fâilat veznine uyar. Fakat bu takdirde vezni ayarlamak için bu çok sayıdaki hecelerin uzatılması gerekir.

      Allah adı ola her işin önü

      Hergiz ebter olmaya anın sonun.

      Bu beytin Türkçe kaideye göre vezni tamdır. Ama Farsça aruz üzere kesilecek olursa, “Allah” kelimesinin uzatılması kısaltılacaktır. “Adı” kelimesinin başı ve sonu, “işin” ve “anın” kelimelerinin evvelki hecelerinin ve “olmaya” kelimesinin sonunun uzatılması gerekir.

      Bu şekilde ise Türkçenin lehçesi bozulur. Anadolu şairleri ise sonraları şiirlerinde hep Arapça ve Farsça kelimeleri kullandığından, Osmanlıca şiirler tamamen Farsça şiirler biçimine dönüşmüştür. Farsça vezinlerin çoğu parmak hesabına uyarsa da bazılarında bir beytin bir mısrasının, diğer mısrasına nazaran hareke sayısı eksik gelir.

      Saklarım gonca gibi sinede dağ-ı aşkı

      Andelibin olamaz nâlesi hemraz bana.

      Bu beytin vezni fâilatün, feilatün, feilatün, feilündür. Fakat Farsça kaide üzere feilünde “ayın” harfinin sükûn ve harekesi caizdir. Bu kaide üzere yukarıdaki beyit vezinli sayılır. Ama Türkçe kaide üzere vezinli sayılmaz. Çünkü evvelki mısrada bir hareke eksiktir.

      Meşhur Şair Keçecizade İzzet Molla, Anadolu’ya sürüldüğü zaman saz şairleri onun bazı şiirlerine, vezni yok, diye itiraz etmişler. Şairin ise onlara, kendisinin Türkçe vezinli şiirler de yazabileceğini göstermek için şu şarkıyı söylemiş olduğu, güvenilir kişilerden duyulmuştur:

      Zülfündedir benim baht-ı siyahım

      Seni sevdim budur ancak günahım.

      Osmanlı şiiri İran tarzına dönüştüğü gibi, eski nesir yazan Osmanlı edipleri de düz yazılarında bile bu biçim üzere seci yolunu tutmuşlardır. Aydın tabakaya mahsus bir dil ortaya çıkarak, artık yazımız konuşmamıza uymaz oldu. Fesahat ise halk arasında kullanılan kelimelerle isteğini anlatmak demek olduğundan, nazmımız gibi nesrimiz de fesahatten uzak, tumturaklı kelimelerden ibaret bir şekil aldı. Epey zaman bu hâl üzere gitti. Nihayet cennetmekân Sultan Abdülmecid Han Hazretleri’nin devrinde, Sultan Osman Gazi’nin açmış olduğu çığıra dönülerek Osmanlıcaya önem verilmiş, Osmanlı edebiyatı parlamıştır. Söylendiği gibi fasih ve beliğ bir şekilde yazılmaya başlanmıştır.

      Sultan Orhan’ın Saltanat Devri

      Sultan Orhan Gazi Hazretleri, uzun boylu, güzel yüzlü, yüzünün rengi kırmızıya çalan beyaz, göğüs ve omuzları geniş, gösterişli, ağırbaşlı, babası gibi cömert ve cesur, çalışkan, adaletli, iyi huylu, affedici, benzeri az bulunur bir padişahtı. Osmanlı sultanlarının ikincisidir. Hükümdarlar gibi devlete ilk olarak çekidüzen veren odur.

      Anlatıldığı üzere babasının vefatında, kırk altı yaşında iken Osmanlı tahtına geçti. Babasının zamanında başkomutan olarak her işi öğrendi. Tahta geçince babasından kalan beyleri Bursa’ya çağırdı ve onların gönlünü aldı. Onları birer tarafa gönderip hudut boylarında görevlendirdi. Akça Koca’yı İzmit’e, Konur Alp’i Gerede’ye, Akbaş Mahmud’u Karadeniz kıyısına, Abdurrahman Gazi’yi Yalova ve Gemlik tarafına gönderdi. Kendisi de uzun süre kuşatılmaktan harap olan Bursa’nın onarılması, süslenmesi ve diğer devlet işlerinin düzenlenmesi için kısa bir süre orada kaldı. Tahta çıktığı yıl bir oğlu dünyaya geldi. Kendisine Murad Bey adı verildi. Babasından sonra Osmanlı tahtına geçen Hüdavendigâr Gazi’dir. Yine o sırada Samandıra’nın alındığı müjdesi geldi.

      Sultan Osman Gazi’nin son günlerinde Konur Alp Bolu, Mudurnu, Konurya ve Akyazı taraflarını; Akça Koca Kandıra, Ermeni Pazarı ve Ayan Gölü yöresini aldı. Sonra ikisi birleşip Kocaeli sancağının ortasında bulunan Samandıra Kalesi’nin fetih hazırlığı içindeyken Sultan Orhan Gazi tahta çıkınca, bu sefer o iki gazi, birlikte Samandıra Kalesi’ni kolayca ele geçirdiler. Tekfurunu tutup yüksek paha ile İznikmid tekfuruna sattılar. Bu kale, Akça Koca’nın eyaletine katılmıştır.

      Sonra Akça Koca, Konur Alp ve Akbaş Mahmud birleşti. Beykoz’a kadar geldiler. Kayser, bundan dolayı telaşa düştü. Üzerlerine asker gönderdi. Askeri, Beykoz yakınında bozguna uğramıştır.

      O bölgede gazilerin fethettikleri kaleler içinde en önemlisi Aydos Kalesi olup yedi yüz yirmi sekiz yılında Abdurrahman Gazi tarafından fetholunmuştur.

      Şöyle ki gaziler bu kaleyi kuşattıkları zaman sağlamlığı nedeniyle fethinin epey zaman alacağı zannedilmişti. Kale tekfurunun güzel bir kızı vardı. Rüyasında bir kuyuya düşmüş ve güzel yüzlü bir yiğidin onu kuyudan çıkarıp güzel elbiseler giydirmiş olduğunu görmüştü. Uykudan uyanınca kale burçlarından savaşı seyrederken gözüne Abdurrahman Gazi ilişti. Rüyasında gördüğü şahıs olduğunu anladı. Hemen ona bir mektup yazıp Falan gece bir miktar arkadaşın ile filan yere gelesin. Kalenin fethini sana kolaylaştırayım, demiş. Abdurrahman da hemen Akça Koca ile görüştükten sonra kararlaştırılan gece bir miktar fedai ile o yere varmış. Kale duvarından ip sarkıtılmış olduğunu görmüşler.

      Abdurrahman ipe yapışıp yukarı çıkarak kızla görüştükten