Şah’ın bu şekilde işi gücü artmış oldu. Bir süre sefer işinden uzak kalmak için çevresindeki tekfurlar ile hoş geçinmeyi uygun gördü. Fakat Türkmenler, göçebe olarak memleketten memlekete göçmekteyken Osmanlılar’ın böyle temelli olarak yerleşmeleri tekfurlara endişe ve korku kaynağı oldu. Kete tekfurunun çalışması ve hatırlatması üzerine hepsinin başı olan Bursa tekfuru, civarındaki tekfurları çağırarak, “Türkler, bizim eski düşmanımızdır. Burada yerleşip kaldılar. El birliğiyle birleşerek bu yabancıları memleketlerimizden sürüp çıkaralım.” dediler. Bunun üzerine uzun konuşmalardan sonra büyük hazırlıklara başladılar.
Yedi yüz yedi yılında çok sayıda askerle ansızın Osmanlı toprağına saldırdılar. Osman Şah Gazi durumu öğrenince askerlerini topladı. Onları Koyunhisar civarında karşıladı. Kanlı bir savaşa başladı. Kardeşinin oğlu Gündoğdu Bey şehit olunca çok üzüldü. Fakat diğer tarafta da Kestel tekfuru ölünce tekfurların birleşik ordusu bozuldu. Bursa tekfuru kaçtı ve Bursa Kalesi’ne kapandı. Kete tekfuru da savuşup Ulubad tekfuruna sığındı. Gazi Hazretleri, Kete tekfurunu ısrarla istedi. Ulubad tekfuru da Osman Şah’ın ve kendisinden sonrakilerin Ulubad Köprüsü’nden geçmemeleri şartıyla Kete tekfurunu teslim edince gaziler onu Kete Kalesi önünde öldürdüler. Kete halkı da kalelerini teslim etmek zorunda kaldılar.
Osmanoğulları, verdikleri söze bağlı kaldı. Osmanlı sultanlarından hiçbirisi Ulubad Köprüsü’nden geçmedi. Gerektiğinde kayıkla geçmişlerdir.
Şehit olan Gündoğdu Bey, Koyunhisar yakınında gömülmüş ve kabri meşhur bir ziyaret yeri olmuştur. Mezarındaki toprağın sıtmaya ilaç olduğu meşhurdur.
Tekfurlar geçtiği gibi bozguna uğradığı zaman onların peşini bırakmamakla görevli olan Kara Ali Alp, karşı duranları vurup memleketlerini almış ve kalelerini ele geçirerek birçok bayındır kasabayı, hatta Mudanya önünde bulunan Kalolimni Adası’nı da fethetmiştir. Bu adaya Emir Ali İmralı Adası denir. İşte o sırada Marmara nahiyesi ve Kestel Kalesi de fethedilmiştir.
Konstantiniye kayseri, Osmanlılar’ın günden güne kuvvetlenmesi ve ülkelerini genişletmelerinden korku ve endişe duyuyordu. Bu zor işe bir çare bulmak üzere kendi kızını birçok hediyeyle Asya kıtasının padişahı olan Gazan Han’a sunmuştu.
Sonra Gazan Han vefat ettiyse de kardeşi ve yerine geçen Huda-bende Mehmed Han da kayserin kızına rağbet etti. Onun hatırı için Türkmen beylerine, “Kayser Devleti, Moğol hanları ile anlaşma yaptı. Onun memleketlerine kimse el uzatmasın.” diye de yedi yüz sekiz yılı içinde büyüklük taslayıcı fermanlar gönderdi. Hudabende’nin bu kibirli tavrı, Kayı Han tahtına henüz oturmuş olan Osman Şah Gazi’ye ağır geldi. Buna rağmen hemen askerini topladı. İznik’e ve oradan İstanbul Boğazı’nda bulunan İstavroz köyüne kadar bütün Rum memleketlerini çiğnedi. Koçhisar’ı ve Lefke’yi ele geçirip her tarafa dehşet verdi. Akhisar ve Geyve tekfurları ona boyun eğdiler. O sırada Osman Şah’ın kalben dostu olan Harmankaya Tekfuru Köse Mihal de İslam’a girdi. Osmanlılar’ın meşhur komutanları arasında yer aldı. Onun çocukları ve torunları uzun zaman Osmanlı Devleti’ne akıncı askeri ve başbuğ olarak hizmet etmişlerdir.
Kaysere yardım edilmesi için o bölgede bulunan Moğollara, İlhan Hudabende tarafından emirler gönderilmiş olduğundan Moğollar, Karahisar-ı Sahib nahiyesinde bulunan Çavdar Tatarları reisinin yanında toplanmaya başladılar. Osman Şah aleyhinde bulunan Kütahya Hükümdarı Germiyanoğlu’nun Türkmenlerinden bir miktarı da Tatarlara katıldılar. Yedi yüz on iki yılı içinde kalabalık bir ordu kurdular.
Sultan Osman Şah Gazi, Tatarların Kütahya hududunda toplandıklarını haber alınca oğlu Orhan Bey’i komutan ve Köse Mihal’i danışman yaparak askerle Eskişehir tarafına göndermişti. Tatarların ise aniden Karacahisar Pazarı’nı basıp etrafını yağmaladıkları, epey mal alarak döndükleri haberi Eskişehir’de bulunan Orhan Bey’e ulaşınca hemen o tarafa seğirtti. Tatarlar, ganimet malları ile epey yüklü olarak turna katarı gibi dizilip giderlerken Oynaş Hisarı önünde Orhan Bey onlara çattı. Şahin gibi çarpıp topluluklarını dağıttı. Çok sayıda Tatar’ı, başbuğları olan Çavdar aşireti reisi ile beraber tuttu. Hepsini bağlı olarak Yenişehir’e getirdi. Babasından çok aferinler aldı. Tatarların adı büyük olduğundan bu zaferle Orhan Bey, her tarafta şöhret kazandı. Osman Şah Gazi de Orhan’ın kendisine hayırlı bir halef olacağını görüp çok memnun oldu. Sonra bu esirleri ant içirerek salıverdi. Ondan sonra Çavdar Tatarları, Osmanlı Devleti’ne boyun eğer olmuşlardır.
Daha sonra Osman Şah, Orhan Bey’in emrine Akça Koca, Konur Alp, Gazi Abdurrahman ve Köse Mihal Bey’i vererek Sakarya Nehri vadisine gönderdi. Kendisi de İznik üzerine yürüdü. İznik, o zaman pek büyük ve bayındır bir şehir idi. Hatta Haçlılar İstanbul’a girince kayser kaçarak İznik’i merkez yapmıştı. Kalesi sağlam, etrafı sazlık ve bataklık olduğundan o vakte göre alınması güç idi. Bundan dolayı Osman Şah, İznik’in Yenişehir tarafında bulunan dağ üzerinde bir kale yaptı. Dardağan adlı yiğidi, yanında bir miktar muhafızla bırakıp Yenişehir’e döndü.
O zaman Orhan Bey, Sakarya Vadisi’nde fetihlerle uğraşıyordu. Silah arkadaşlarıyla birlikte Sakarya Nehri kenarında olan Karaciş Hisarı’na varınca askeri üç kısma ayırdı. Bir kısmını hisar arkasında ve diğer bir kısmını ormanlık içinde gizledi. Geri kalan askerle kaleyi sarıp birkaç gün sonra döndü. Kaçar gibi yaptı. Kuşatılanlar ona aldanıp, “Türkler kaçıyor.” diyerek arkalarından gittiklerinde pusu hizasına geldikleri zaman gizlenmiş bulunan asker çıkıp üzerlerine atıldıkları sırada Orhan Bey atın başını çevirip hücum edince Rumlar hisara doğru kaçmışlarsa da gaziler her yandan kılıç üşürmüş ve çoğunu kılıçtan geçirmişlerdi.
Bu zaferin sonunda kale fetholunup muhafazasına Konur Alp tayin edildi. Akyazı tarafının alınması ona bırakılmış, Akça Koca da etrafa akın etmek üzere Ayan Suyu üzerinde, Beş Köprü denilen yerde alıkonulmuştu. Sonra Orhan Bey, Karatekin Hisarı’nı hücum ile alıp muhafazasına Samsa Çavuş’u getirdi. Kendisi ganimet malları ile Yenişehir’e döndü. Babası ile buluştu.
Konur Alp, arka arkaya Akyazı’ya sefer düzenleyip şiddetle savaşarak Tuz Pazarı’nı almıştır. Akça Koca da İzmit bölgesini ele geçirmiştir. Hâlâ o yerlere Kocaeli denilir. Kara Tekin ise İznik’e yakın olduğu için Samsa Çavuş ara sıra İznik’in etrafını yakıp yıkmakta idi. İznik halkı, bu durumdan bunaldı. İstanbul kayserine şikâyette bulundular. İstanbul’dan deniz yoluyla gönderilen askerin karaya çıktığı, Abdurrahman Gazi’nin kulağına gidince aniden onlara bir baskın düzenledi. Onları kılıçtan geçirdi. Kayıkları battı, kayıkçıların çoğu öldü. İçlerinden pek azı canlarını kurtarabildi. İznik şehrinin şöhreti ve konumunun öneminden dolayı alınması arzu edildiği gibi, o bölgenin başşehri olan Bursa’nın fethi ise konumu bakımından daha önemli görülmekteydi.
Sultan Osman Gazi, yedi yüz on yedi yılında ordusu ile o tarafa hareket etti. Atranus Hisarı’nı aldıktan sonra Bursa’yı kuşattı. Fakat yürüyüş ile alınacak olduğu takdirde çok adam kırdırmak gerekecekti. Bu ise sultanlığının tuttuğu yola aykırı idi. Kaplıca ve dağ taraflarında birer kale yaptı. Birer miktar askerle birincisine kardeşinin oğlu Aktimur’u, ikincisine Balabancık adlı yiğidi görevlendirdi. İkisine de “Halkın kalbini kazanmaya çalışın.” diye uyarıda bulunarak döndü. Onlar da öylece hareket ettiler. Halk da isteyerek bu kalelerdeki askere yiyecek ulaştırıyordu. Böylece epey zaman uzayan kuşatma günlerinde İslam askeri asla sıkıntı çekmedi.
Bu sırada İlhan Ebu Said Bahadır bazı iç gaileler ile uğraştığından, Sultan Osman Gazi, Tatarların saldırılarından güven içinde olarak beri tarafta istediği gibi memleketlerini