align="right">
Baoyu yanlış kişiye itirafta bulununca şaşkına döner.
Utanç Jinchuan’ı intihara sürükler.
Altın Tekboynuz’u gören Baoyu’nün çok sevindiğini söylemiştik. Uzanıp Xiangyun’den hevesle aldı.
“Senin bulmam şaşılacak şey! Neredeydi?”
“Neyse ki kaybettiğin şey buymuş. Bir gün resmî mührünü kaybedersen, o zaman ne olacak?”
“Ah, resmî mühür de bir şey mi?” dedi Baoyu. “Böyle bir şeyi kaybetmek çok daha önemli.”
Bu arada Xiren çayları koyuyordu.
“Önceki gün güzel haberlerini duydum.” dedi Xiangyun’e çayını verirken. “Tebrikler!”
Xiangyun kızardığını göstermemek için fincanının üzerine eğildi ve cevap vermedi.
“Utanacak ne var?” dedi Xiren. “Yıllar önce Büyükanne Jia’nın dairesindeki küçük oyukta beraber yattığımız bir gece bana söylediklerini unuttun mu? O zamanlar utanmıyordun. Şimdi birdenbire ne oldu?”
Xiangyun’ün yüzü daha da kızardı. Zoraki bir şekilde gülümsedi.
“Hâlâ onu mu söylüyorsun?” diye karşı çıktı. “O zamanlar ne kadar yakındık. Sonra amcamın ilk karısı ölünce, ben eve dönmek zorunda kaldım; seni de Kuzen Bao’ya verdiler. Neden bilmem ama ondan sonra ne zaman buraya gelsem, seni bana karşı değişmiş buluyorum.”
Şimdi kızarıp itiraz etme sırası Xiren’e gelmişti.
“Asla!” dedi Xiren. “Burada yaşamak için ilk geldiğinde hep bana ‘kardeşim,’ ‘sevgili kardeşim’ derdin. Saçını taramamı ya da yüzünü yıkamamı istediğinde tatlı dille söylerdin. Ama şimdi her şey değişti. Artık genç bir hanım oldun, değil mi? Hem bana bir hanım gibi davranıp hem de aynı samimiyette olmamı bekleyemezsin.”
“Buda aşkına! Bu haksızlık!” dedi Xiangyun, gerçekten içerleyerek. “Sana hanım gibi davranmaktansa ölmeyi tercih ederim. Bu korkunç sıcakta buraya kadar geldim ve ilk görmek istediğim kişi sen oldun. Bana inanmıyorsan Cuilu’ya sor. O sana söylesin. Evde hep seni ne kadar özlediğimi söylüyorum.”
Xiren ve Baoyu güldüler.
“Üzme kendini, şaka yaptım! Ne telaşelisin.”
“Söylediğin şeyin ne kadar yaralayıcı olduğunu kabul etmeyip bir de bana telaşeli mi diyorsun?”
Bunu söylerken ipek mendilin düğümünü açıp küpelerden birini çıkardı. Xiren’e verince genç kadın çok duygulandı.
“Aslında benim aynısından vardı.” dedi. “Geçen gün küçük hanımlara gönderdiğinde bana vermişlerdi. Ama özellikle buraya kadar getirdiğin için çok düşüncelisin! Demek beni unutmadın! Böyle küçük şeyler bile nasıl biri olduğunu gösteriyor. Çok büyük bir değeri olmadığını biliyorum. Önemli olan ardındaki düşünce.”
“Gönderdiğimi sana kim verdi?” diye sordu Xiangyun.
“Bayan Baochai.” dedi Xiren.
“Ah!” dedi Xiangyun. “Demek Bayan Bao’ymış, ben de Bayan Lin olduğunu sanmıştım. Evdeyken Baochai’in bütün kuzenlerimin içinde en iyisi olduğunu düşünürdüm. Aynı anneden doğmamamız ne üzücü! Kardeş olsaydık, o zaman yetim olmak o kadar kötü bir şey sayılmazdı.”
Bunları söylerken, göz kapakları kızardı, neredeyse ağlayacaktı.
“Tamam, tamam!” diye bağırdı Baoyu. “Böyle konuşma!”
“Niye ki?” dedi Xiangyun. “Ben senin derdini biliyorum. Kuzen Lin duyar, Kuzen Bao’yı övdüğüm için yine bana kızar diye korkuyorsun. Bu yüzden endişeleniyorsun, değil mi?”
“Ah Bayan Yun! Hâlâ eskisi gibi dobrasın!” dedi Xiren, gülerek.
“Hep söylerim, siz kızlarla konuşmak ne kadar da zor!” dedi Baoyu. “Haklıymışım!”
“Böyle konuşup da beni kızdırma, kuzen. Bizimle dilediğin şekilde konuşabilirsin ama Kuzen Lin’e karşı dikkatli olmalısın.”
“Boş ver bunu şimdi!” dedi Xiren. “Senden bir şey isteyeceğim.”
“Nedir o?” dedi Xiangyun.
“Bir çift terlik yapmaya başlamıştım ama son bir iki gündür pek iyi olmadığımdan bitiremedim. Senin yapacak zamanın var mı?”
“Ne tuhaf bir istek!” dedi Xiangyun. “Onca becerikli hizmetçinin haricinde, bu evde tüm gün çalışan terzileriniz ve nakışçılarınız var. Neden benden istiyorsun? Onlar seni geri çevirmezler ki?”
“Ne diyorsun sen?” dedi Xiren. “Bu dairedeki dikiş işlerinin hiçbiri terziler tarafından yapılmıyor. Bunu biliyor olmalısın.”
Xiangyun bu terliklerin Baoyu için olduğu sonucunu çıkardı.
“Peki.” dedi. “O zaman senin için ben yaparım. Ama bir şartla: Eğer sen giyeceksen. Başkası içinse yapamam.”
“Yok artık!” dedi Xiren. “Senden kendim için terlik isteyecek değilim ya! Dürüstçe söylemek gerekirse benim için değil ama kim için olduğunu da sorma. Bana bir iyilik yaptığını düşün.”
“Mesele o değil.” dedi Xiangyun. Geçmişte senin için bir sürü şey yaptım. Bu sefer neden yapmak istemediğimi bilmen gerekir.”
“Üzgünüm ama bilmiyorum.” dedi Xiren.
“Senin için yaptığım yelpaze kılıfını kendisininkiyle karşılaştırılınca öfke nöbeti geçirip, makasla paramparça eden birisini duydum. Her şeyi biliyorum, o yüzden bana karşı çıkma sakın! Durum böyle olunca, benden bunu yapmamı bekliyorsan, bana köle muamelesi yapıyorsun demektir.”
“Ben o zaman kılıfı yapanın sen olduğunu bilmiyordum.” diye araya girdi Baoyu hemen.
“Gerçekten bilmiyordu.” dedi Xiren. “Çok ince ve orijinal iğne işi yapabilen birisini bulduğumuzu ve o yelpaze kılıfını da deneme olarak ona yaptırdığımızı söylemiştim. Dediğime inandı ve herkese göstererek dolaştı. Maalesef bu, bildiğin o kişiyi rahatsız etti ve makası alıp parçaladı. Sonra Baoyu aynı kişinin başka bir tane daha yapmasını isteyince, senin yaptığını söyledim. O zaman çok üzüldü.”
“Yine de bence çok tuhaf bir istek bu!” dedi Xiangyun. “Madem Bayan Lin bir şeyleri kesebiliyor, o zaman senin için dikebilir de. Neden ondan istemiyorsun?”
“Ah, yapmaz ki!” dedi Xiren. “Hem o yapsa bile, Büyükanne Jia yorulur diye izin vermez. Doktorlar sakin bir şekilde dinlenmesini söylediler. Bu işle onu sıkıntıya sokmak istemem. Küçücük bir cüzdanı işlemesi tam bir yıl sürmüştü. Son altı aydır eline iğne aldığını görmedim.”
Bir haberle gelen bir hizmetkâr konuşmalarını böldü.
“Refah Sokağı’ndan Bay Jia geldi. Beyefendi, küçük beyin onu karşılamasını istiyor.”
Söz konusu Bay Jia’nın Jia Yucun olduğunu anlayan Baoyu biraz huzursuz oldu ve gitmek istemedi. Ama Xiren hemen kıyafetlerini getirmek için fırladı. Baoyu oturup çizmelerini giyerken homurdandı.
“Babamın ona eşlik etmesi yeterdi. Neden her seferinde beni görmek istiyor?”
Xiangyun onun memnuniyetsizliğine güldü.
“İnsanları ağırlamakta çok iyi olduğundan eminim.” dedi. “Bu yüzden Beyefendi Zheng seni istiyor.”
“Bu