TU
Bırakın interneti, renkli televizyonu, siyah beyaz televizyonların olduğu evlerin parmakla gösterildiği, mahalle kültürünün olduğu, komşuluk ilişkilerinin kuşatıcılık ve hamiyetperverlik üzerine inşa edildiği 70'li yılların başlarında, babam, yakınlarda oturan akrabalarımızı ve komşularımızı evimizde toplar ve beni sedire oturtarak sesli olarak “Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa” okuttururdu. İlkokul dört veya beşinci sınıfta olmalıyım.
Okuduklarımın büyük bir bölümünü anlamadığım muhakkak.
O gün okuduğum “Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa” kitabı transkripsiyonu tam manasıyla yapılmamış ve Arapça/Osmanlıca kelimelerin manaları parantez içerisinde verilmiş olduğu için oldukça zor okunur bir hâl aldığından, kelimelerin anlamını kavramaya çalışmaktan cümlenin ve kitabın ruhuna dokunamadığınız bir şekil almıştı.
Elbette bugün uzun kış gecelerinde akrabalar ve komşular bir araya gelip toplu olarak tarih kitabı okumuyorlar.
“Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa” kitabı benim kitapların dünyasına attığım ikinci adımımdır. İlkokul üçüncü sınıfta öğretmenim Nursel Yargı (Ölmüşse sonsuz rahmet, yaşamaktaysa sıhhat diliyorum.) bana Uzun Mehmet ve Kara Elmas'ın hikâyesini anlatan bir çocuk kitabı vermişti.
Kilis İmam Hatip Lisesine başladığımda babam Ali Topaloğlu, İsmail İlmi Kıdeyş'ten -sesinin rengini bulamadan vefat eden, dostluğunun derinliğini yıllar sonra anladığım- Bilbik Kitabevini almış ve adını Serhad Kitabevi olarak değiştirmişti.
İşte ben; Kadir Mısıroğlu, Atsız, Şule Yüksel Şenler, Malcolm X, Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Atasoy Müftüoğlu, Necip Fazıl gibi bana âlemi anlamak ve görmekte yardımcı olan yazarların kitaplarıyla o küçük Serhad Kitabevinde tanıştım.
Küçük ama işlevi büyük olan Serhad Kitabevi bir neslin manevi dünyasını inşa ve restore etmekte çok büyük bir işlev gördü.
Cenabıhak bana sevdiğim ve yapmak istediğim bir işi, yayıncılığı lütfetti.
Bana bu anlamda yol gösteren ve o küçük kitapçı dükkânını işletmemde emeği geçen, sebebi varlığım anne ve babama sonsuz minnet duygularıyla doluyum.
Bu arada bu eseri günümüz Türkçesiyle sade, billur ve okunur kılan Prof. Dr. Zekeriya Akman'a emeği için medyunu şükranım.
ÖN SÖZ
AHMET CEVDET PAŞA
19. yüzyıl Osmanlı Devleti’nin siyasi, idari, ilmî ve kültürel hayatında etkili olmuş önemli bir devlet adamı olmasının yanı sıra ilmî yönüyle de ön plana çıkmış bir şahsiyettir. Yaşamış olduğu dönemin en büyük ilim adamlarından biri olarak kabul edilen Ahmet Cevdet Paşa; tarihçi, hukukçu, mütefekkir, edip, eğitimci ve sosyolog vasıflarıyla ön plana çıkmıştır. Çok yönlü bir ilim adamı olan Ahmet Cevdet Paşa’nın müverrih vasfı onun fikir hayatının kaynağını oluşturmuştur. Tarih sahasında müverrihlik sıfatıyla ön plana çıkmış, klasik Osmanlı tarihçiliğine yeni bir bakış açısı getirmiştir. Tarihçilik, tarih felsefesi ve metodolojisi açısından eski vakanüvis tarihlerinden farklı, yeni bir anlayışın yolunu açmıştır. Yazmış olduğu eserlerde tarihçiliğin önemli ilkelerinin genelini uygulamıştır; bu nedenledir ki kitapları her dönem için kabul ve takdir görmüştür.
Ahmet Cevdet Paşa tarihçiliğinin yanı sıra hukukçu yönü ile de ön plana çıkmıştır. Hukuk alanında yapmış olduğu en önemli çalışma mecellenin hazırlanmasında üstlenmiş olduğu görevdir. Mecelleyi tanzim ederken İslam hukukunu, şekli yönüyle Batı prensiplerini uygularken, özünde şeri prensiplere bağlı kalmayı uygun gören bir hukuk anlayışıyla ve sağlam bir dille kitaplaştırmıştır. Tanzimat Devri’nin önde gelen şahsiyetlerinden olan Ahmet Cevdet Paşa, Türk- İslam ilim âleminin önemli simalarından olmasının yanı sıra, büyük bir devlet adamı olarak da kabul görmüştür. Osmanlı Devleti’nde önemli kademelerde görevler yapmış ve politikalara yön vermiştir.
HAYATI
26-27 Mart 1823 tarihinde bugünkü Bulgaristan’ın Lofça kasabasında doğmuştur. Asıl adı Ahmet olup Cevdet mahlası, İstanbul’da öğrenim gördüğü sırada Şair Süleyman Fehmi Efendi tarafından kendisine verilmiştir. Babası Lofça ileri gelenlerinden İsmail Ağa’dır. Annesi, aynı kasabada yaşayan Topuzoğlu ailesinden Ayşe Sümbül Hanım’dır. Küçük yaşta ailesinin teşviki ile Lofça Müftüsü Hafız Ömer Efendi’den Arapça öğrenerek öğrenim hayatına başlamıştır. Lofça’da ilkokula devam etmiş ve ayrıca Kadı Naibi Hacı Eşref Efendi ve Müftü Hafız Mehmet Efendi’den özel dersler almıştır. Kısa sürede İslami ilimler ile ilgili kitapları okuyacak seviyeye gelmiş ve bir müddet müftünün yanında müsevvidlik görevini yapmıştır. 1839 yılında on yedi yaşında iken dedesi tarafından ilim tahsili için İstanbul’a gönderilmiştir. İstanbul’da medrese tahsiline devam etmiş ve dönemin önemli ilmî şahsiyetlerinden dersler almıştır. Fatih Medresesinde tefsir, hadis, mantık, âdab ve kelam derslerine devam etmiştir. Tatil günlerinde ise felsefe, hesap, hendese, cebir, astronomi ve coğrafya gibi beşerî ilimler konusunda dersler almıştır. Murat Molla Tekkesi Şeyhi Mehmet Murat Efendi’den ve Şair Süleyman Fehmi Efendi’den Farsça dersi almıştır. Burada Mesnevi dersleri de okumuş ve Mesnevihanlık icazeti almıştır.
Ahmet Cevdet Paşa ilim tahsilinin yanı sıra dönemin tanınmış mutasavvıflarından Kuşadalı İbrahim Efendi’nin sohbetlerine katılmıştır. Tasavvuf ve edebiyatın önemli eserlerini okuyarak bilgi eksikliğini gidermiş, şiir ve edebiyat alanında çalışmalara başlamıştır. Genç yaşta icazet almış, Fatih Camii’nde Gelenbevi’nin Burhan’ını ve Dülgeroğlu Camii’nde de Kadımir okutmaya başlamıştır. Talebeleri arasında yaşça kendisinden büyük olanlar da yer almıştır.
1843 yılında yirmi bir yaşında iken Hamidiye Medresesi imtihanına girmiş ve maaşa bağlanmıştır. Devlet hizmetine 1844’te Rumeli Kazaskerliğine bağlı Premedi kazası kadılığı ile başlamıştır. 29 Haziran 1845’te İstanbul Müdderisliği Ruusu’nu kazanmıştır. Sadrazam Reşit Paşa, tasarladığı kanunları ve nizamları hazırlamak üzere gerekli dinî malumatı almak için Meşihat Kurumundan aydın bir din adamı istemiştir. Meşihat Kurumu, Ahmet Cevdet Efendi’yi görevlendirmiştir. Böylece Reşit Paşa onu yakından tanımış ve takdir etmiştir. 1848 yılında Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın bir talimatını bildirmek üzere Bükreş’te bulunan Keçecizade Fuat Paşa’nın yanına gönderilmiştir. 10 Nisan 1849 tarihinde “Hareket-i Hariç” rütbesini almıştır. 14 Ağustos 1850 tarihinde Meclis-i Marif-i Umumiye azalığı ve Darülmuallimin müdürlüğüne tayin olmuştur. Daha sonra Fuat Paşa, Bursa kaplıcalarına gittiğinde Ahmet Cevdet Efendi’yi de birlikte götürmüş ve burada “Kavaid-i Osmaniye”yi birlikte hazırlamışlardır. 1851 yılında Encümen-i Daniş üyeliğine seçilmiş, yeniden kaleme aldığı “Kavaid-i Osmaniye”yi Padişah Abdülmecid’e sunmuştur. Bu çalışması nedeniyle derecesi “Hareket-i altmışlı”ya yükseltilmiştir. 1853 yılında bir mazbata ile 1774-1826 dönemi Osmanlı tarihini yazmakla görevlendirilmiştir. Bir yıl sonra yazmış olduğu tarihin üç cildini tamamlayarak padişaha takdim etmiştir. Bunun üzerine kendisine “Müsille-i Süleymaniye” derecesi verilmiştir.
1852 yılında Mısır’da Hidiv Ailesi arasındaki bazı ihtilafları halletmek için Fuat Paşa Mısır’a gittiğinde, yanında Ahmet Cevdet Efendiyi de götürmüştür. 1855’te vakanüvis olarak atanmıştır. Bu görevini 1865 yılına kadar sürdürmüştür. Bu dönemde tarih kitabını yazmanın yanı sıra siyasi olayları anlatan “Tezakir-i Cevdet”i kaleme almıştır. Ahmet Cevdet Efendi devlet kademelerinde ilerlemesinin yanı sıra ilmî sahada da yükselmeye devam etmiştir. 9 Ocak 1856 tarihinde mevleviyet derecesindeki Galata kadılığına getirilmiştir. 9 Aralık 1856 tarihinde Mekke-i Mükerreme kadılığı, 21 Ocak 1861’de İstanbul kadılığı payesini almıştır. 1857’de Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Paşa ile Rumeli’ye teftişe çıkmıştır. 1861’de İşkodra’da meydana gelen isyanı bastırmak üzere “Memuriyet-i Fevkalade” ile görevlendirilmiştir. 24 Haziran 1863’te Anadolu kazaskerliği payesini almıştır. 1863 yılında Bosna Eyaleti’ni teftiş ile görevlendirmiş burada gerekli ıslahatları gerçekleştirmiş ve masrafı bölge halkı tarafından karşılanmak üzere iki alay asker tanzim etmiştir. Buradaki başarılarından dolayı ikinci