Лев Толстой

Savaş ve Barış II. Cilt


Скачать книгу

hemen söyledi.

      İhtiyar Rostof, olup biteni karısına anlatırken gözyaşlarını tutamadı ve Petya’nın isteklerine boyun eğerek onu askere yazdırmaya kendisi gitti.

      İmparator, ertesi gün gitti. Bütün soylular üniformalarını çıkardılar; evlerinde, kulüplerinde eski yerlerini aldılar. Milis konusunda kâhyalarına homurdanarak emirler verdiler ve yaptıklarına kendileri de şaşmaktan geri kalmadılar.

      ONUNCU BÖLÜM

      I

      Napolyon Rusya ile savaşa başladı çünkü Dresden’e gelmeden, tazimlerden başı dönmeden, Polonya üniforması giymeden; kendini bir haziran sabahının canlı izlenimlerine kaptırmadan ve Kuragin’in, sonra da Balaşef’in yanında öfkeyle parlamadan edememişti.

      Küçük düşürüldüğüne inandığı için Aleksandr, her çeşit görüşmeyi geri çeviriyordu; Barclay de Tolly, ödevini yerine getirmek için orduyu elinden geldiği en iyi şekilde yönetmek ve büyük komutan olarak ün kazanmak istiyordu. Rostof, atını yamaçtan aşağı hızla sürmek zevkine karşı gelemediği için Fransızların üzerine yürümüştü. Bu savaşa katılmış olan sayısız insan da kendi özelliklerine, törelerine, yaşam şartlarına göre işte böyle hareket ediyorlardı. Ne yaptıklarını bilerek davrandıklarını ve bunları kendileri için yaptıklarını sanarak övünüyorlar, korkuyorlar, seviniyorlar, öfkeleniyorlar, yargılar veriyorlardı. Oysa hepsi de kendilerine rağmen tarihin elindeki birer araçtan başka şey değillerdi ve görmedikleri ama bizim anladığımız bir işi gerçekleştiriyorlardı. Bütün eylem adamlarının kaderi budur ve bunlar toplum tabakalarının ne kadar yükseğinde iseler, o ölçüde az özgürdürler.

      Bugün, 1812 olaylarının aktörleri sahneden çoktan beri çekilmiş bulunuyorlar; hem de hiçbir iz bırakmadan.

      Bizim karşımızda ise yalnızca bu tarihî dönemin sonucu bulunuyor.

      Ama Napolyon komutasındaki bu Avrupalıların, Rusya’nın derinlerine girmek ve orada mahvolmak zorunda olduklarını söyleyebiliriz. O zaman bu savaşa katılanların bütün anlamsız, çelişkili ve gaddar davranışları, anlaşılabilir şeyler hâline gelir.

      Alın yazısı, kendi kişisel amaçlarına ulaşmaya çalışan bu insanları (Napolyon’u, Aleksandr’ı ya da önemsiz kişileri), hiç umut etmedikleri korkunç ölçüde büyük bir sonucun doğmasına katkıda bulunmaya sürükledi.

      1812 yılında, Fransız ordularının mahvolmasının nedenlerini bugün açıkça kavrıyoruz. Rusya’nın derinlerine kış seferi hazırlığı yapılmaksızın çok geç girilmesinin, ayrıca Rus kentlerinin yakılarak savaşa bambaşka bir özellik verilmesinin ve Rus halkında düşmana karşı korkunç bir kin ve nefret duygusu uyandırılmasının, Fransızların yenilgisine yol açtığı üzerinde tartışılamaz. Ama o sırada hiç kimse sekiz yüz bin kişilik dünyanın en iyi ordusunun -başında gelmiş geçmiş en iyi komutan vardı- yarısı kadar olan, tecrübesiz askerlerden ve komutanlardan oluşan Rus ordusu karşısında sadece bu yüzden mahvolacağını kimse kestiremiyordu ve bu ancak bugün apaçık bir şekilde görülebilmektedir. Evet, bunu kimse kestiremediği gibi Ruslar, Rusya’yı kurtarabilecek olan tek şeyi engellemeye çalışıyorlar ve Napolyon’un sözde askerî dehasına rağmen Fransızlar da yaz sonunda Moskova’ya mutlaka ulaşmaya, yani mahvolmalarına yol açacak olan şeyi yapmaya çabalıyorlardı.

      1812’ye ilişkin tarih kitaplarında Fransız yazarları savaş hattının uzamasının doğurduğu tehlikeyi Napolyon’un sezdiğini, hemen savaşmak istediğini, mareşallerinin ona Smolensk’te kalmayı önerdiklerini yazmaktan; seferin tehlikelerinin güya daha o zamandan anlaşıldığını ileri sürmekten çok hoşlanırlar. Rus yazarları da Napolyon’u savaşın başından beri Rusya içlerine çekmeyi amaçlayan bir İskit Harbi planının var olduğunu söylemekten hoşlanırlar ve bu yazarlardan kimi planı Pfuhl’un kimi bir Fransız’ın kimi Tolly’nin kimi İmparator Aleksandr’ın düzenlediğini söylerler ve böyle davranılması gerektiğini dolaylı olarak belirten notlara, tasarılara, mektuplara dayanırlar. Ama olup bitenin daha önceden kestirilmesini dolaylı olarak ortaya koyan bütün bu değinmeler şimdi, Fransızlarca olduğu gibi Ruslarca da gerçekleşen olay onları doğruladığı için ileri sürülmektedir. Bu olay bildiğimiz şekliyle gerçekleşmeseydi, bütün bu dolaylı değinmeler de o zaman üzerinde önemle durulan ama doğru çıkmayan ve bundan ötürü de unutulan binlerce benzerleri gibi hafızalardan siliniverip gidecekti. Gerçekleşmekte olan bir olay konusunda o kadar çok tahmin yürütülür ki olay nasıl sona ererse ersin, sayısız varsayım arasında birbirine taban tabana zıt olanların yürütüldüğünü unutan ve “Bunun böyle olacağını o zaman söylemiştim ben.” diyen insanlar her zaman ortaya çıkar.

      Hattın uzamasının yarattığı tehlikenin Napolyon tarafından anlaşılması ile Rusların, düşmanı Rusya içlerine çekme tahminleri, herhâlde bu tür varsayımlardandır. Tarihçiler, Napolyon ve mareşallerinin bu tür düşünceleri benimsediklerini ya da Rus generallerinin bu çeşit planlar düzenlediklerini kanıtlamakta büyük güçlük çekerler. Olayların kendisi bu tür varsayımlarla çelişmektedir. Gerçekten de bütün savaş boyunca Ruslar, Fransızları Rusya içine çekmek istemedikleri gibi daha ilk saldırılarından başlayarak onları durdurmak için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı. Napolyon, savaş hattının uzamasından tedirginlik duymamış ve tam tersine her ilerlemeyi bir zafer olarak görmüş ve eski seferlerindekinden farklı olarak kesin bir savaşa tutuşmayı pek istememişti.

      Savaşın daha başlangıcında bu kuvvetlerimiz ikiye ayrılmıştı. Bunların birleştirilmesi, geri çekilmek ve düşmanı ülkenin içlerine çekmek bakımından bir avantaj oluşturmadığı hâlde göz önünde tuttuğumuz biricik amaçtı. İmparator’un orduda bulunmasının nedeni, her karış Rus toprağını savunmak için maneviyatı yükseltmek amacını güdüyordu; çekilme amacını değil. Pfuhl’un planı uyarınca çok büyük bir Drissa ordugâhı kuruluyor ve daha geriye çekilmek düşünülmüyordu. Her geri çekilme, İmparator’un komutanı azarlamasına yol açıyordu. Moskova’nın yakılmasını değil, düşmanın Smolensk’e kadar ilerlemesini bile aklı almıyor; ordular birleştikten sonra Smolensk’in düşmesine ve yakılmasına, kentin önünde bir meydan savaşı verilmesine kızıyordu.

      İmparator böyle düşünüyordu. Rus komutanları ve halk ise bizimkilerin ülke içine çekilmesi düşüncesine daha da ifrit oluyordu.

      Napolyon; ordularımızı ikiye ayırıyor, ülkenin içlerine ilerliyor, kesin savaş fırsatlarını kaçırıyordu. Bunun kendisi için apaçık bir felaket olduğunu bugün görüyoruz. Ama Napolyon, ağustos ayında Smolensk’te ilerlemekten başka şey düşünmüyordu.

      Olaylar, Napolyon’un Moskova’ya doğru ilerlemenin tehlikeli yanını kavrayamadığı gibi Aleksandr ve Rus komutanlarının da Napolyon’u içerilere çekmeyi düşünmediklerini göstermekteydi. Bunun tersinin gerçek olduğu bile söylenebilir. Napolyon’u ülkenin içlerine çekmek, bir plana göre gerçekleştirilmemiş -bunun gerçekleşebileceğine kimse inanmıyordu- savaşa katılan ve Rusya’nın tek kurtuluşunun nerede olduğunu göremeyenlerin çevirdikleri entrikalardan, tutkularından, güttükleri amaçlardan doğmuştu bu sonuç. Her şey birden oluvermişti. Savaşın başlangıcında ordu ikiye bölünmüş durumdaydı. Savaşmak ve düşmanın saldırısını durdurmak için orduyu birleştirmeye çalışıyor ama bunu yaparken düşmanın üstün kuvvetleriyle çarpışmaktan kaçınarak ve istemeden keskin bir açıyla çekilerek Fransızları Smolensk’e kadar getiriyorduk. Ama keskin bir açı içinde çekildiğimizi söylemek yeterli değildir; Fransızlar her iki ordunun arasında ilerliyorlardı, açı daha keskinleşiyor ve biz daha da çekiliyorduk. Çünkü sevilmeyen Alman60