Celal Nuri İleri

İttihad-ı İslam / İslam’ın Geçmişi, Bugünü ve Geleceği


Скачать книгу

evrimi, gelişimi de o derece kaçınılmazdır.

      Acaba böyle gelişim ve iyileştirme işlerine dayanarak bir yükseliş gerekliliği üzerine bina edilerek kurulmuş İslamiyet ile bugünkü durum arasında uzlaşı kabul edilebilir mi? Hazreti Muhammed İslamiyet’in şimdiki hâlde geçirmekte olduğu büyük ve acı veren bu tehlikeli döneme razı olur muydu? İslam’ın neredeyse geneli şimdiki hâlde Nasraniyet tabiiyetindedir. Bu hâl “Ki onun dünyaya gelişi, İslamiyet cemiyetinin düşüşüdür.” asla mitle, arzuy-ı Muhammedî, nebevi bir hastalık ile uygunluk kabul eder mi?

      İslam’ın Nasraniyet’e bağlı olmasının sebepleri nedir? Niçin Hristiyanlık dünyası, bugün İslam’ın kazanılmasına olan meyli, kabiliyeti söndürmek istiyor ve buna nasıl gücü yetiyor? İslamiyet’in Nasraniyet’e bağlı olmasının sebebi, kabiliyetinin Nasra tarafından söndürülmesi hep cehaletimiz, iktidarsızlığımız ve dünya hükümlerinden uhrevi hükümleri ayırt etmemekliğimizdir.

      Hüküm: Demek ki cahil, dünyaya ait hükümlerden vicdani hükümleri ayırt etme yoksunluğu, içtihat kapısının kapanması, İslamiyet’e aykırıdır. Onu mahveden ne gibi etkiler, varsa hepsi birden İslamiyet’in zıddıdır. Bundan dolayı mahafazakârlık, cahil, endüstriyel medeniyeti yok sayan, yeniliklere karşıt ve daha doğrusu yenilenme çalışmalarına müsaade etmemek İslamiyet’e aykırıdır.

      Şurası hepimizin bilgisi dâhilinde olmalıdır ki “akide/iman” içeriğinin gereği olarak ilerleme ya da gerilemeye bağlı değildir. Gaye, emel, arzu, yüksek fikirlere bağlılık, önemli ve çok zor olup sürüncemede kalmış meseleler, evrenin, başlangıcı belli olmayanın, sonsuzun kabul edilme tarzı ve bunlara verilen önem, vicdana ait meselelerdir. Bu vadide ilerlemek, yenilenme çalışmalarını arttırmak, benzeri görülmemiş bir şeyleri icat etmek imkânsızdır.

      Çin uleması, Avrupa’nın bu husustaki bireysel çabalarıyla alay ediyorlar “Biz, beş bin sene önce bu varsayımları döktük, tükettik, sizin Kantlarınız, Spinozalarınız, Bakuninleriniz, Spencerlarınız hâlâ bu ihtimal ile uğraşıyorlar; diyorlar ki bunların bu iddialarında biraz hakikat karakteri olsa gerektir!” Dünyaya ait hükümlere gelince: Onlar bir yansıma olarak ihtiyaçlara bağlı bir şekilde netice alabilecek kabiliyetleri arttırmaktadırlar. İlerleme kabiliyeti olan her şey gerileyebilir de. Sakyomoni -Buda, Lau-Dezu, Hazreti Musa, Hazreti İsa, Hazreti Muhammed asırlarından beri gaye-i vicdan olduğu hâlde kalmıştır. Kâinatın, dünyaların göstermiş olduğu dehşet ve heybet, dünya ve öteki dünya esasında sırrı içkin (mündemiç/içkin) ve yüce hikmet hâlinde kalmış, halledilememiş, bunu ya dinî açıklamalarda basitleştirmiş ya da şüphe ve zan “septisizim” şüphecilik dairesine yerleştirerek orada bırakmıştır.

      Onun içindir ki dünyaya ait işler ile imanın birbirinden hakikaten ayrılması lüzumu, varlıklarını sürdürebilme gerekliliğidir.

      Gerçekleşmekte olan işler, insanlığın hareketlerini eskiden beri pek çok değişimler ve dönüşümlere maruz bırakmıştır. Bunların eski şekillerini korumak ise mümkün değildir.

      İslamiyet, esas itibarıyla yalnız bir dinden ibaret değildir. Aynı zamanda içyüze/batına ait bir din, bir mezhep, bir ahlaki örtü, bir yönetim şekli, bir yeni kanunlar düzeni, bir de felsefedir.

      İslamiyet’in dünyayı kapsayan bir fazileti vardır: Esasları ve başlangıç usulleri o kadar geneldir ki onlara bağlı olarak her zamanın ihtiyaçlarına yeterli hükümler çıkarmak mümkün oluyor. Ayetler kesin din kuralları çerçevesinde, bugün, inanç sistemleri ile davranışları birbirinden ve bütün bütün ayırabiliriz. Bu büyük devrimler asla İslamiyet dışı olmamak üzere meydana gelebilir. Aksine bu ayrılık meseleleri, İslamiyetin en önemli gerekliliklerindendir.

      İslamiyetin gerileme gibi bir duruma gelmesinin hakiki sebebi, başlangıç temellerindeki duraksamaya neden olan bu farklılıkları uygulayamamak özelinde yönetici ve ileri gelenlerin keyfi ve despot idareleri ile onlara bağlı ulemanın gösterdikleri sertlik ve şiddettir. Özgür insanlara yakışacak bir şekli olan İslamiyet’i bunlar despotlukla idare etmişler ve bugün yüzeysel ve uzaktan bakanların görecekleri bu dinî bir mutlakiyet eseri kabul etmek zorunda kalmışlardır.

      Ayetlerde belirtilen dinî kuralların ve vicdani sorumlulukların dal budak salan parçaları bozulma ya da ayrılıkçılık değildir ve olamaz. Ayetlerin inanç sistemine ait olan taraflarından başkası “ki bunlar dünyaya ve cismani olana dair hükümlerdir” Peygamber dönemindeki medeni adalet uygulamaları ve hakkaniyet yoluna dönüş için koyulduklarından bunların bu zamana kısmen de olsa aidiyetleri yoktur.

      İlerleme için, İslam’ın aslına ve temel kurallarına yaklaşmak için hükümleri bu biçimde ikiye ayırmaya mecburiyetimiz, mükellefiyetimiz vardır. Nebevi hayranlığı, herhâlde ümmet-i Muhammed’in aynı seviye-i medeniyede, aynı tabaka-i refahiyette kalması değildir, yükselişidir, diğer ümmetlere karşı yalnız varoluşunu korumak değil belki galebe ve üstün olmasıdır. Başka bir fikre kapılmış olmak Hazreti Muhammed gibi dine yeni ve güzel bir şekil verene iftiradır. Bu iyileştirme ve yenilemede dinsel bir kesinlik ve onay vardır. Bu da ayetler ve dinî hükümler ve kanunları ilk iş olarak en başta yakınlaştırmış olan Mecelle Ahkam Adliye maddelerine dayanarak konunun devamında ispat olunur:

      “Meşakkat teysîri celb eder.” (Mecelle 17)10

      “el-meşakkatü teclibü’t-teysîr.” (Eşbah)

      “Bir iş dıyk oldukta müttesi‘ olur.” (Mecelle 18)11

      “Bir iş daraldıysa genişler ve genişse daralacaktır.” (İmam Şafii) “Hacet umumi olsun hususi olsun zaruret menzilesine tenzil edilir.” (Mecelle 31)

      “Zarar mümkün olduğu kadar defedilir.”12 (Kaide-i Külliye Mecelle)

      “İnsanların örf ve âdetleri, uygulamalarına delildir, onlara uygun hareket edilmelidir.” (Mecelle 37)

      “İnsanların gelenekleri kendisinin davranışlarının delilidir.” (Mecami)

      “Zamanın değişmesi ile hükümlerin değişeceği inkâr olunamaz.” (Mecelle 39)

      “Zamanın değişmesiyle ahkâmın değişimi inkâr edilemez.” (Mecami)

      “İdare edilenler üzerindeki tasarruf onların menfaati ve işlerin gerekliliklerine göredir.”13 (Mecelle 58)

      “Vakıf ve yetim malını şahitlerin açık izni olmadan alıp kullanan kimseler her hâlükârda malın tazminini ödemek zorundadır.”14 (Eşbah)

      “Menfaatin kullanılması konusunda, Müslümanların genel menfaati gözetilerek karar kadıya bırakılmalıdır.” (Şerh Camii Kebir)

      “Zarar ve mukabele bizzarar yoktur.” (Mecelle 19)15

      “İslam’da zarara zararla karşılık vermek yoktur.” (Hadis-i Şerif)

      “Zorunluluklar, yasak olan şeyleri geçerli kılar.” (Mecelle 21)

      “Zorunluluklar, yasak olanlara izin verir.” (el-Durr Muhtar ve Eşbâh) “İki kötülük çatıştığında, daha hafif karşılıkla, büyük zararın çaresine bakılır.” (Mecelle 28)

      “İki kötülükten en az zararlı olan seçilir.” (Mecelle 29)

      “Zarar mümkün olduğu kadar yok edilir.” (Mecami)

      “Geleneklerin deliliyle hakiki mana terk edilir.” (Mecelle 40)

      “Âdetin