Veli Toprak

Son Alperen Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Görüşmeleri


Скачать книгу

orada toplanırlardı. Orada bir katliam oldu, başlarında da Murat Özal vardı. Murat, Korkut Özal’ın oğlu. Solun liderlerinden. “Yükseliş’teki faşist baskılara son.” diye yürüyüş yaptılar. “Ocak açamazsınız.” dedikleri bölge “Ülkücülerin kalesi” oldu.

      Esnaf da korkmaya başladı. Bir gün 2 genç, pavyona gidiyor. Yiyor, içiyorlar, bizim Ocak’ı adres gösteriyorlar. Gittim pavyona “Niye böyle yaptınız?” dedim, verdikleri cevap “Sağdan da soldan da korkuyoruz.” oldu. “Tüfek çıktı mertlik bozuldu gibi, şimdi de molotofkokteyli çıktı, tüm müşterileri bitiriyor, korkuyoruz.” dediler. Sonradan öğrendim, bizim Ocak’ın olduğu binanın kapıcısı bir öğrenciyi de ayarlamış, gidip pavyonlarda yiyip içiyormuş.

      Bizim Hüseyin Özcan var. (Şimdi Ankara Büyükşehir Belediyesinde.) Ocak’ın yanına folklorla ilgili bir birim açtık. Bir gün 03.00’te Ocak’a geldim. Baktım dışarıda Hüseyin davul çalıyor. “Hüseyin ne yapıyorsun?” deyince, “Başkanım ramazan davulu çalıyorum.” dedi. “Bunlar oruç tutar mı?” dedim. “Hiç değilse biri kalksa yeter.” dedi.

“Yürüyüşte Toplanan Parayla Türkeş’e Araba Aldık…”

      Ocak’ta yeniden görev almanız nasıl oldu?

      Öğrenci olayları artınca Muhsin Başkan Ülkü Ocakları Genel Başkanlığına, ben de yeniden Ankara Ocak başkanlığına getirildim. Abdullah Çatlı da başkanın yardımcısı idi.

      15 Nisan 1978’de büyük yürüyüş vardı. Onun için para topladık. 200 bin lira civarında para oldu. 110 bin lira civarında parayla rahmetli Türkeş’e Cadillac bir araba alındı. 75 bin liraya da Ankara Ocağı’na sarı bir Renault aldık. Plakası da NC 35…

      Ocak İkinci Başkanı Hüseyin Demirel düğün yapacaktı. Bizim karşımıza bir karakol kuruldu. Bir yerde silah ele geçse benim adımı, Çatlı veya Demirel’in adı veriliyordu. Bu şekilde 1978 yılında ben kaçak duruma düştüm. Yargılandığım davada hem tanık hem de sanık durumunda idim. 1979 yılı boyunca kendi köyümde saklandım. 1980 yılında ihtilal olmadan mayıs ayında teslim oldum. İfade vermeye gittim, Yılmaz Selçuk diye kendime bir kimlik uydurmuştum. Senin adın ne diye sorulunca “Esat Bütün” dedim, bunun üzerine “Senin ifadeni Hamdi Albay alacak.” dediler. Birinci Şube’ye götürdüler, attılar bizi nezaretin altına. Poliste iki grup var; Pol-Der ve Pol-Bir. Bize destek olan Kemal Yazıcıoğlu vardı. Bir hafta şubede kaldıktan sonra pazar günü beni doğru Ulucanlar’a götürdüler. “Bana orada işkence yapacaklar.” diye düşündüm. Biraz sonra “yanlış olmuş” diye Mamak’a götürdüler. İfade filan derken, pat diye ihtilal oldu. Hücreye konduk, biz orayı “Hilton” diye adlandırıyorduk. 2 kişilik, içinde tuvalet var, kapısı açık. Arkadaşlar arasında dedikodu olmuş “Esat Başkan niye Hilton’a geçti?” diye. Dilekçe verdim, direkt koğuşa geçtim.

      Ülkücülerin ilk ayrılığı nerede oldu?

      Koğuşa geçince Burhan Kavuncu, İslamcı eğitim veriyor. Ülkücülerin bir kısmı işte Adıyaman Menzil’in etkisinde. Ülkücüler arasında ilk ayrımların başladığı dönem. İbrahim Çiftçi ise Türkçü! Koğuş ikiye bölünmüş durumda idi. İsa Armağan 25 Ağustos’ta kaçtı cezaevinden. Beni işkenceye götürdüler. Savcı Nurettin Soyer bana dedi ki; “Yakında dışarıdaki kapılar da kapanacak…” 7 yerimden cereyan verdiler, işkence ettiler. Kafama bir şey geçirdiler, cereyan verince beynim sallanıyordu!

      İhtilal oldu, Muhsin Başkan 1 ay kadar işkencede kaldı. O başka hücrede, ben başka yerdeydim. Ebu Garip’i sonradan görünce bunun NATO yöntemi olduğunu şimdi anlıyorum. Mamak’ta daha önce köpekli işkence ettiler.

      1982 yılında tahliye oldum. Biz sonra beraat ettik. Okula yeniden kayıt olduk, 85’te mezun oldum.

“Türkeş ‘Gençleri’ İstemedi”

      Cezaevinden çıktıktan sonra “gençlerin” partide görev almaması için bir uğraş oldu mu?

      Siyasi hareket başladı. 1984’te MÇP’yi Elbistan’da tekrar kurduk. 87’de milletvekili adayı oldum. MÇP barajı geçemeyince ilde üçüncü parti olmamıza rağmen milletvekili çıkaramadık. 87 seçiminde çok oy alınca beni MÇP MYK’sına yazdılar. Muhsin Bey de cezaevinden çıktı ve MYK’ya girdi. Türkeş, Başkanlık Divanı hazırladı. Biz gençliğin Divan’a girmesini istiyoruz, Türkeş istemiyor. Aydınlık dergisi “Veliaht geldi.” diye Muhsin Başkan için yazı yazmış. Orada ilk defa Türkeş ile karşı karşıya geldim. Ülkücü Hareket’in önündeki en büyük engel, emir komuta zincirine bağlı olması. Kontrol etme anlayışı. O MYK’da Karakuş “Gençleri partiye alalım, başka yerlere gitmesin.” diyor, Türkeş “Olmaz.” diyor. Türkeş’e Şehzade Mustafa olayını anlattım. “5 tane şehzade olsa Osmanlı tarihi değişirdi.” dediğimde bir şey diyemedi.

“İlk Kez Muhsin’le Harekete Başladık”

      Muhsin Başkan da konuştu. Şevket Bülent Yahnici konuşmak isteyince “Sen sus.” diye azarladı Türkeş. Beni, Muhsin Başkan’ı ve Karakuş’u dinledi. Abdullah Dede ile Saffet Topaktaş da salonun kenarında seyrediyordu. “Bu iş bitmiştir.” diyerek, toplantıyı terk ettim, gittim. Keçiören’de Saffet’in evine gittik. “Muhsin Başkan’ı, Hasan Çağlayan’ı bir arayın, ne yapacağız.” konuşalım. Mithatpaşa Caddesi’nde bir büro vardı, orada buluştuk. “Bu olmaz.” dendi, “Ne yapalım?” Anadolu’da ilk defa Türkeş’e karşı “istemezük” başladı. Anadolu’da isyan başlayınca 90 yılının Ocak ayında tekrar MYK yapıldı. Bir anlaşma sağlandı. Devlet Ağabey genel sekreter, Mustafa Mit genel başkan yardımcısı. Muhsin Başkan “erdemli” davrandı, genel sekreter yardımcılığını kabul etti. İlk kez Muhsin Başkan ile “birlikte” hareket etmeye başladık.

“Devlet Bey ‘19 Vekil, Bir Oy Verin’ Dedi”

      DYP-SHP Hükûmeti’ne verilen destek içerideki ayrımı daha mı belirgin hâle getirdi?

      1991 seçimleri oldu, MÇP içinde biz yine birlikte hareket ediyoruz çünkü Başkanlık Divanı yeniden yapılacaktı. Bir yandan da SHP-DYP koalisyonu kuruldu. SHP içinde de HEP vardı. Türkeş, bu koalisyona destek vereceğiz dedi. Ökkeş Şendiller’in siyaseti serttir. Olmaz dedi. Milletvekili olunca hâkimevinde kalıyoruz, orada toplantı yaptık. Muhsin Başkan’ı çağırdık. Ökkeş, ben, Saffet var, Devlet Ağabey’i de çağırdık. O da o zamana kadar bizimle beraber. Dedi ki “19 vekil birlikte olun.” Biz de “Bu koalisyona oy vermeyiz.” diyoruz. Aslında 18 vekil “hayır” görüşünde ama Türkeş isteyince yarısı “evet”e döndü. Biz güvenoylamasına katılmama kararı aldık.

“İstifa Dilekçesi Yazdı”

      Meclis çalışmaya başlamadan önce 19 kişi bir araya gelirdik, grup gibi toplantı yapardık. Muhsin Başkan, Türkeş’e “Bize müsaade et, katılmayalım.” dedi. Türkeş, Muhsin Başkan’ın koluna girdi ve Meclisin içine götürdü. Biz de dışarıda bekliyoruz, Muhsin Başkan çıkmadı. Ben içeri girdim. Vardığımda Muhsin Başkan A-4 kâğıdına milletvekilliğinden istifasını yazıyordu. “Ya girmem ya da oy vermem.” görüşünü dile getirdi. Muhsin Başkan’a “Hele onu bana ver, bırak.” dedim. Kolundan tutup dışarı çıkarttım. Türkeş zannetti ki Muhsin Başkan’ı ikna edeceğim. O nedenle çıkmamıza engel olmadı. Muhsin Bey’in yazdığı dilekçeyi yırtıp attık.

“Bahçeli: Bundan Sonra Sizinle Birliktelik Yok”

      Oylama yapıldı, neticede biz girmedik. 4 kişi oy kullanmadık; Ökkeş, Saffet, Muhsin Başkan ve ben. Psikolojik bir suçluluk içinde Çankaya’da Mustafa Mit’in bürosuna gittik. Girer girmez Mit “İyi mi yaptınız?” dedi. O zamana kadar beraber hareket ediyorduk. Devlet Bahçeli “Bundan sonra sizinle hiçbir siyasi birlikteliğimiz yok.”