onu soruyorlar. Ben de “İstişare edeceğiz.” dedim. O arada birisi geldi, dedi ki, “Yetki belgesini ben istiyorum.” O arkadaşımız da 12 Eylül’den sonra biraz bunalıma girmiş, alkole bulaşmıştı. Yanında olanlar “Ovv, onun ne işi var!” filan diyorlardı. Birkaç kişiye sordum “Aman ha, olmaz!” dediler. Olayı aynen Başkan’a anlattım. Çağır dedi, yanına getirdim. “Niye istiyorsun?” dedi. “Başkan’ım kendimi kurtarmak için istiyorum.” dedi. “Tekrar hareketin içinde yer alırsam belki kötü huylarımdan vazgeçerim ama söylenenlerin hepsi doğru.” dedi. Başkan “Çıkart yetki belgesini, bu arkadaşa verelim.” dedi.
Ukalalık olmazsa Başkan’ın vakanüvisi gibiydim. Bazı olayları değerlendirme şansına sahiptim. Başkan, cenazelerde insanlara karşı birtakım görev hatırlatmaları yapmıştı. Örneğin rahmetli Ertuğrul Alpaslan: Bizim Ülkü Ocaklarından arkadaşımız, cezaevi arkadaşımız. Antalya’dan gelirken, şüpheli bir trafik kazasıyla rahmetli oldu. Onun cenazesini Karşıyaka’dan kaldırmaya giderken, Hacı Bayram’da namazını kılacaktık. Hacı Bayram’ın kavşağına geldiğimizde, özellikle İstanbul’dan Ertuğrul Alpaslan’ı kendilerine yakın, sempatik buldukları için, delikanlılığından, cesaretinden bazı konularda ara buluculuğundan diye… Ertuğrul’a sahip çıkmak istediler. Hacı Bayram’ın kavşağında birkaç kişinin kafasını cenaze arabasına vurarak cenaze arabası kanlı gitti Karşıyaka’ya. Defnedileceği zaman duvar dibinde duran, adlarına mafya denilen büyük bir grup da gelmiş, siyah elbiseler filan. Rahmetli Başkan “Duvar dibinde duranlar şunlar değiller mi?” dedi. “Evet.” deyince, “Ne işleri var bizim cenazemizde!” diyerek, bağırarak üzerlerine doğru yürüdü. “Ulan ne işiniz var burada, ülkücünün mafyası mı olur, ülkücünün adını kirletiyorsunuz! Defolun gidin buradan!” diye… Başlarındaki adama tokat atmaya giderken, kendisini zor tuttuk. Karşısındakilerin hepsi başlarını yere eğdiler, hiçbir saygısızlık yapmadılar. Belki bir tokat atsa ülkücü mafya adında kimse olmazdı!
Cesaretli davranır, sonucunu düşünmezdi. “Biz doğru olanı yapacağız, her şeyin sonucunu burada mı alacağız? Öteki dünya var, bizim hayalimiz orada netice almak.” derdi. Çekinmezdi hiçbir şeyden.
Şehit cenazesinde askere kızarken çekilmiş bir fotoğrafı var, anlatır mısınız, ne oldu?
Şehit asker cenazesi için Kocatepe Camisi’ne gitmiştik. O zamanlar, güneş için bir tente oluşturulur, oraya şehit aileleri otururdu. Yanında da tüm askerî erkân bekler, cami cemaati şehidin cenazesini kılar giderdi. Başkan tam askerî erkânın önüne geldi, “Bu cenaze kimin cenazesi?” diye sordu. “Şehit cenazesi, askerin cenazesi değil mi?” diye kendi cevap verdi. “Siz niye kılmıyorsunuz da burada bekliyorsunuz?” dedi. “Siz Türk askeri değil misiniz?” Bir tek kişi cevap vermedi. Hepsi böyle kafalarını eğdi.
Akşam saatlerinde Genelkurmaydan 2. başkan düzeyinde bir davet oldu. Davete gitti. Orada kendisine “Başkan’ı ne kadar sevdiklerini, Türkiye için çok önemli olduğunu, milliyetçi camiaya hizmet ettiğini, herkesin onu sevdiğini ama milletin içinde askere o şekilde söylemesinden dolayı rencide olduklarını fakat bir hatırlatma olarak kabul ettiklerini, bundan sonra belli düzeyde cenaze namazlarına katılma kararı aldıklarını.” söylemişler. Bunun da şahidi Muzaffer Özdoğan. O da orada imiş. Başkan’ı tanır diye onu da çağırmışlar.
Rahmetlinin cenazesinde bütün askerî erkân Kocatepe’de var idi. Genelkurmay Başkanı’ndan kuvvet komutanlarına kadar. Cenazesinde, kendisine işkence eden polislerden biri de vardı. “Ne işin var burada?” dediğimde, “O delikanlı adamdı, helalleşmeye geldim.” demişti. Allah rahmet etsin, mekânı cennet olsun.
EROL MARAŞLI KİMDİR?
Gazeteci ve yazardır. 12 Eylül öncesi MHP ve Ülkücü Kuruluşların çeşitli kademelerinde görev aldı. 1980 öncesinde MHP Manisa il başkanlığı görevinde bulundu. MHP ve Ülkücü Hareket üzerine yazdığı kitaplarıyla biliniyor.
GAZETECİ-YAZAR EROL MARAŞLI:
BBP’de 3 yıl kaldıktan sonra ayrıldınız, konuştunuz mu Yazıcıoğlu’yla?
1996 yılında bazı gerekçelerle MYK’dan istifa ettim. Rahmetli Yazıcıoğlu, kardeşime diyor ki “Erol niye mücadele etmedi de istifa etti!” Ergün bana söyleyince mosmor oldum. “İroni yapıyor, göndermede bulunuyor, bir gün bir araya gelince gerekçelerimi kendisine anlatırım.” dedim. Ankara’ya gittiğimde Ergün “Ağabeyim geliyor.” demiş. “Hiç haber vermeden al, Meclise yanıma getir.” demiş. Mecliste büyük bir odası vardı. Hasretle kucaklaştık. 4-5 yıl geçmişti. Yemek yedik, ara sıra içeri giren olunca “Buyur gardaş, beraber yiyelim.” diyordu. Uzun sohbet ettik, gerekçelerimi kendisine anlattım.
Ülkü Ocakları başkanlarının çoğunun altyapıları güçlüdür. Bunları ben Fetih Nesli’nden üstün tutarım. Yazıcıoğlu’nun jenerasyonu çok talihlidir, neden? Biz talihsizdik. Bizim zamanımızda Osman Turan, Serdengeçti, Mehmet Kaplan, Muharrem Ergin, Nihal Atsız, Necip Fazıl bize hep hamaseti öğrettiler. Sol bizden daha birikimli idi. Kooperatifçiliği, bankayı, ekonomiyi onları dinleyerek antitez ürettik. Bu ferdi bir antitezdi.
Partide ve Ülkü Ocaklarında görev alanlar nasıl bir eğitimden geçiyordu?
Türkeş, Ülkücü fikri geliştirdi ve Hindistan’a gittiğinde bunun altını doldurdu. Türkiye’ye döndüğünde bunu 9 Işık olarak ortaya serdi. Türkeş’in Ülkü Ocakları projesi çok büyük bir proje idi. Ülkü Ocakları başkanları hep birikimli insanlardı. Türkeş benden milliyetçi kooperatif sistemini istedi, bunu yazdım. Ramiz Ongun, Muharrem Şemsek, Ali Batman, Muhsin Yazıcıoğlu bir tartışmaya girdiği zaman bir derya idi.
9 Işık üzerine yetiştiler, bununla kalmadılar. Sol bilim adamlarının yazdıkları kitapları okuyarak yetiştiler. Eskiden bizde kişiden kişiye eğitim vardı. Partinin eğitimcisi dediğimiz kişiler. Yazıcıoğlu da bunlardan birisidir. Türk-İslam sentezi üzerine kuruldu.
Yazıcıoğlu’nun hayatı, normal bir insanın hayatı gibi değildi. Kendisine bir yol çizmişti. Sosyal hayatı, mesela ata binmeyi çok severdi. İnsanları incitmemeye dikkat ederdi. İthamcı değildi, iknacı yönü çok kuvvetli idi. Bunlar olmasa zaten lider seviyesine gelemezdi. Nitekim vefatından sonra o hareket maya tutmadı. Onları üzmek istemem ama Türkiye’nin gerçeği bu. Türkiye gerçekleri ile mecz olmadıktan sonra yarının iktidarına talip olamazsınız.
Muhsin Bey’i başka siyasilerinden farklı kılan özellikleri ne idi?
Muhsin Bey’i diğer liderlerden ayrı tutan özellikleri vardı. Anadolu’nun bağrından çıkmış, İslam ahlakı ve Türklük şuuru ile yetişmiş birisiydi. Bu vasıflarından hiçbir zaman ayrılmadı. Türkeş ve Yazıcıoğlu, etrafındaki gençleri kışkırtıp birbirleriyle dövüştürmediler. Yazıcıoğlu’nun, Türkeş’e saygısını yitirdiğini hiç görmedim. Arada çok laflar getirilip götürüldü. Yaranmak için, yalakalık yaparak laf getirenleri Muhsin Başkan terslerdi.
İslami hassasiyeti yüksekti, namaz vakti gelince tedirgin olurdu. Ama hiçbir zaman dini kullanıp siyaset yapmadı. 1970’li yılların başında bir ilçede cumaya gidecektik, biri bulunduğumuz ilçenin en büyük camisine götürmek