temel taşıdır.
Millî Mutabakat Çağrısı bize büyük bir açılım alanı sağladı. Bir profesör arkadaşa anket yaptırdık. Sonuç şu idi; “Siz bu şekilde Türkiye nüfusunun ancak %20’sine hitap edersiniz. O da eğitim seviyesi belli düzeyde olanlara, aşağıdakilerden bir sonuç almanız mümkün değil.” diye. Siyasal Bilgilerden solcu bir profesör geldi. Bu çalışmaların üzerine, solda bile olmayan bir anlayış getirdiğimizi söyledi. İlk sözlerimiz “Hadim Devlet” anlayışı. Sivil İtaatsizlik Eylem Planı, Sivil İnisiyatif Grubu. Partiyi kurarken “Millî, İslami, sivil ve katılımcı.” dedik. “İslami” demenin Anayasa’ya aykırı olduğunu biliyorduk, parti kapatılsın diye çok uğraştık ama beceremedik.
Parti çalışmalarına başladık. Söğütözü’nde büyük kurultaya hazırlandık. Divanın en önemli özelliklerinden biri, “Masraflar nereden karşılanıyor?” diye gelip cebime para koyanlar oldu. “Katkımız olsun.” diye yardım edenleri o gün de bugün de unutmadım, unutmayacağım.
Rahmetli bize bir tavsiyede bulunmuştu; “İnanmadığınız hiçbir şeyi yapmayın, yapamayacağınız hiçbir şeyi söylemeyin.”dedi. Sonra istişareye çok önem verdik. Rahmetli ile “kentli Müslüman” tipi oluşturmak için yoğun gayret gösterdik. Kendi çevremize bile anlatmakta zorlandık.
Parti kurulurken, kurucuları 99 diye düşündük. Allah’ın 99 ismini esas alarak yaptık. Kurucular Kurulu değerlendirmeleri oldu. Liste tamamlandı, rahmetli Başkan’a götürdüm. Kâğıtları uzattım, “Lambayı söndür!” dedi. Lambayı söndürdüm, karanlık odası. Elini kâğıtların üzerinde gezdirdi, “Şunu çıkart.” dedi. Parmağımla orayı tuttum, dışarı çıktım orayı karaladım. Kimi karaladığımı bilmiyorum. Yerine Başkan koydu. “Bu arkadaşı geçirebilirsen, morali düzelir.” dedi. Yazdım, kurucular arasında yer aldı. O tarihte aranıyordu.
Partinin ismi nasıl oluştu, başka isimler de vardı…
Partinin isim arayışında sona gelindi. Son gün Fetih Partisi diye karar kılındı. Ancak o gece biraz komitacılık yaptım, telefon mesajlarıyla “İstemiyoruz.” diye Büyük Birlik’e dönüş noktasında kulis attık. Amblemi Sivaslı bir arkadaş çizdi. Hilal içinde gül. Ayrıca Allah lafzı.
Parti kurulurken Nevzat Kösoğlu Ağabey ile bir görüşme oldu. “Sen partinin başına gel, ben de başkan yardımcısı olayım.” dedi. Nevzat Ağabey bunu kabullenmedi. O zaman Başkan’da illa “Ben olayım.” düşüncesi yok idi.
Türkeş’ten ayrıldıktan sonra bazı sıkıntılar yaşandı.
Rahmetli Türkeş’ten ayrılmamıza siyasi yorumlar olabilir ama bir cesaret işi idi. O dönemler bir hayli sıkıntılı ve stresli günler yaşadık. Biz ayrılırken de güzel şeyler söylenmedi. Ama biz hep rahmetli Türkeş’in sayesinde milliyetçi olduk, onun sayesinde vatan/millet sevgisini bulmuştuk. Saygısızlık edemezdik. Fakat siyasi açılım diyorduk. “Milletin %85’i Türk, %99’u Müslüman, niye oy vermiyor.” diye düşünüyorduk. İnsanlarda sevgi ve sempati alanı iyice oluşmaya başlamıştı. Hareketin içinde Ülkü Ocaklarının belli seviyede yöneticiliğini yapmış, içinde bulunmuş arkadaşların tamamının sempati alanı içinde idik. Parti kurma aşamasında bazı hatalarımızla herkese ulaşamadık.
O tarihlerde Turgut Özal’la bir görüşmeniz oldu, ne önerdi?
O günlerde gidişatı gören Cumhurbaşkanı Özal bizi Çankaya Köşkü’ne davet etti. Ben, Mustafa Çalık, Başkan ve ismini hatırlamadığım 4 isim gittik. Biz bir odada ağırlandık. Başkan ile Özal baş başa görüştüler. Bir müddet görüştükten sonra çıktı. Başkan’ın bir huyu var. “Görünene değil, gerçeğe göre hareket et!” esprisinden yola çıkarak yakın arkadaşlarından hiçbir şeyi saklamazdı. Başkan açık, düzdü. Tabiri caizse yatak odası hariç her şeyimiz birbirimize açıktı.
Ne konuşulduğunun özeti; “Parti kuruyormuşsun, partiye gerek yok. Ben de kurmayı düşünüyorum. Burada ağırlığımız yok. Birlikte olalım…” Başkan özetle şöyle dedi: “Aşağılar, yukarıdan sizin baktığınız gibi değil… Aşağıda sizin için bir parti kuracak aşama yok. Bizim ise partide ‘iktidar’ diye bir derdimiz yok. Biz partiyi bir mücadele diye açmak, bu açılan mücadelede nereye kadar gidebilirizin ölçüsündeyiz.” Kendisi çok ısrarcı olmasına rağmen Başkan kabul etmedi. O görüşmeden sonra Divan’da bu bilgileri anlattı.
Daha sonra İBB’de Tayyip Bey’i ziyaret ettiniz, hatıranız var mı bu görüşmeye ilişkin?
Tayyip Bey İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı olmuştu. Kendisini ziyarete gittik. Bir araba kadar kişi. Bir salonda hoş sohbet, değerlendirme. Daha sonra fotoğraf çekinildi. Orada 4-5 kişi idik. Sayın Cumhurbaşkanı “Ya siz Türkeş gibi bir adamdan ayrıldınız, biz Erbakan’dan nasıl ayrılacağız? Artık yenilenmemiz lazım, bizlere bırakmaları lazım.” dedi. Şahit olduğumuz sözler. Yıllar, sonra onu Erbakan’a galip getirdi.
REFAHYOL koalisyon görüşmelerinde siz de vardınız, neler yaşandı?
Bizim hükûmete girmemiz için REFAHYOL ekibi bize geldi. Cinnah’ta benim ofiste. Mehmet Ağar, Ayvaz Gökdemir DYP adına, Abdullah Gül, Abdulkadir Aksu ve Fehim Adak RP’den geldiler. Uzun bir görüşme yapıldı. Buraya Divan’dan sonra geldik. Orada arkadaşlardan “Bakanlık teklif edilirse kabul et.” diyenler oldu. “Etme.” diyenlerimiz vardı, ben onlardandım. İkna etmek için “2 bakanlık, 3-4 genel müdürlük pozisyonu” dendi. Başkan, “Ben size güvenoyu vereceğim ama hiçbirini istemiyorum. Pazarlık gibi değerlendirmeyin.” dedi. Mecliste “Müslümanların iktidarını engelleyenlerden olmadığımı göstereceğim.” dedi. Mehmet Ağar’dan bir talepte bulundu: “Mehmet Ağabey senden bir talebim var.” deyince Ağar “Buyur Başkan, nedir?” dedi. Başkan “Burada söylemem.” dedi, küçük odaya geçerken, ben de yanında gittim. “Bizim arkadaşın işini halledin, başka bir şey istemiyorum.” dedi. Kastettiği Abdullah Çatlı idi…
ANAP ile BBP ittifak kararı aldı 1995’te, ben karşı idim. Bu ittifaktan sonra BBP özelliğini kaybetmeye başlamıştı. Şahsi düşüncem. Ben aday olmayacağımı açıkladım. Beni görüşmeleri not tutmak üzere Başkan görevlendirmişti. İttifakın ilk görüşmesinde Dedeman Oteli’nde bir toplantı düzenledik. Mesut Yılmaz da gelmişti. Orada Yılmaz konuştu, mikrofonu elime aldım: “Muhsin Başkan’ım, doğru yolda olduğun müddetçe arkandayız ama en ufak bir sapma olursa ilk terk eden ben olacağım.” diye bir ifade kullanmıştım. Mesut Yılmaz beni yanına çağırdı, Başkan da yanında, “Sen ne cüretle bunu söylersin!” dedi. Başkan’ın dediği ifade: “Biz birbirimize böyleyiz! Böyle olmak zorundayız…”
İttifak çalışmaları yapıldı. Milletvekili listesi hazırlandı. Daktilo edip listeyi ANAP’a bıraktık. Antep’te 4. sıra bizimdi fakat bize gelen listede Eski Ülkü Ocakları Başkanı Fevzi Koçoğlu’ya yanlışlıkla ikinci sırayı vermişler. Başkan’a götürdüm, “Fevzi vekil oldu.” diye. “Şimdi ararlar.” dedi. Antep karışmış. Mesut Yılmaz aradı, Başkan “Ben hallederim.” dedi. “Fevzi’yi arayın.” dedi, bana.