Büke Aydın

Mozart


Скачать книгу

gezisinin en turistik bölümünü oluşturacaktı. Önceki kentlerde olduğu gibi, soylu kişileri ziyaret etmek, operaya gitmek ve fırsat buldukça Wolfgang’ın yeteneğini sergileyeceği konserler düzenlemek öncelik bakımından ilk sırada yer alsa da, çevreyi gezip dinlenmek de en az onlar kadar önemliydi. Bu kaygısız yaşam, koyu bir Katolik olan Leopold Mozart’a bazı sorumluluklarını unutturacak, karısına yazdığı mektupta şu satırlara yer verecekti: “Bayan Hagenauer, bu aralar bizim için de dua ederse çok iyi olur; çünkü son zamanlarda hemen hiç dua etmiyoruz.”96

      Napoli’de izledikleri operalar arasında Niccolò Jomelli ve Giovanni Paisiello’nun yapıtları vardı. Her ikisi de dönemin en tanınmış vokal müzik bestecileri arasında yer alıyordu. Paisiello’yla tanışma fırsatı bulmuş, Roma’da çok methini işittikleri soprano De Amicis’i dinlemişlerdi. Wolfgang genç kadının sesinin olağanüstü bulmuş ancak oyun içindeki dans bölümleri ona çok yetersiz gelmişti. Napoli Kralı’nın huzuruna kabul edilme düşüncesi gerçekleşmemişti. Mozart’lar, Kraliçe’den sempatiyle söz ederken, İki Sicilya Kralı I. Ferdinando’yu kendini beğenmiş ve sanatçılara önem vermeyen biri olarak tanımlıyorlardı. Yalnızca Wolfgang’a değil, onunla görüşmek için sıra bekleyen pek çok müzisyene hiç ilgi göstermemesi, özellikle Leopold Mozart’ın gözünde çok kötü bir puandı. Napoli’nin ileri gelenleri, Kral’ın bu düşüncesizliğini affettirmek istercesine Wolfgang’ı el üstünde tutuyorlardı. Kentteki İngiliz Elçisi William Hamilton’ı Londra günlerinden tanıyorlardı. Onun ve diğer soyluların katıldığı davetlerde becerisini sergilemekten geri kalmayan Wolfgang’ın başına, daha önce hiç karşılaşmadığı bir olay geldi: İtalya’nın en eski müzik eğitim kurumları arasında yer alan Napoli Konservatuvarı’nda çaldığı bir konserde dinleyiciler, olağanüstü yeteneğini parmağındaki yüzüğün sihrine borçlu olduğu kanısına kapılarak, çocuğun yüzük olmadan konsere devam etmesini istemişlerdi. Wolfgang bu isteğe uyarak aynı kusursuzlukta çalmayı sürdürünce hayretleri iyice artmış, gözlerine ve kulaklarına inanmakta zorluk çekmişlerdi. Bu olay, XVIII. yüzyılın ikinci yarısına gelindiği o tarihlerde bile, doğaüstü güçlere inanışın ne denli yaygın olduğunu göstermesi açısından oldukça ilginçtir.

      Leopold Mozart, Napoli’de de, tıpkı diğer kentlerde olduğu gibi, yeteri kadar kalamamaktan yakınıyordu. Sanat ve kültürle dolu bu yerler, onun için bulunmaz birer hazineydi; çevresindeki her şey ilgisini çekiyordu. Vezüv Yanardağı’nın lavlarından aldığı örneklerin her yerde rastlanan türden olmadıklarını belirtmeye özen gösteriyordu. Yanardağ, Wolfgang’ın da ilgisini çekmişti; ablasına yazdığı mektuplarda, onu gördüğünü, volkanın bazı günler daha fazla duman çıkardığını haberliyordu; ayrıca Akdeniz kıyısına ulaşmaktan çok mutluydu. Mozart’lar Pompei Harabeleri’ni gezmiş, ünlü Romalı şair Vergilius’un mezarını ziyaret etmişlerdi. Ancak konusu henüz belli olmasa da, Wolfgang’ın yıl sonuna dek bir opera bestelemesi gerektiği için, güneyin sakin ve huzurlu atmosferinden bir an önce kurtulup kuzeye doğru yola çıkmakta fayda vardı. Üstelik dönüş güzergâhında uğramaları gereken yerler vardı.

      26 Haziran’da yeniden Roma’daydılar. Dönüş yolculuğu için oldukça hızlı bir yöntem tercih ederek, iki kent arasını yirmi yedi saatte hiç durmadan gelmişlerdi. Bu ekspres sefer her ikisini de yormuş, üstelik yalnızca iki saat uyuyabilmişlerdi. Wolfgang, Roma’ya geldiklerinde ayakta zor duracak bir haldeydi. Babasının yardımıyla soyunup yatağa giren çocuk, ertesi sabah uyandığında, bir gün önce olanlardan hiçbir şey hatırlamıyordu. Yolculuk sırasında geçirdikleri ufak bir kaza Leopold Mozart’ın ayağının yaralanmasına neden olmuş, Roma’da kaldıkları süre boyunca yürümekte zorlanmıştı.

      İkinci Roma gezisinin en önemli olayı, Papa’nın Wolfgang’ı Cavaliere dello speron d’oro (Altın Mahmuz Şövalyesi) unvanıyla ödüllendirmesi ve bunun göstergesi olarak, bir haç ve kılıç vermesiydi. Bu olaya en çok sevinen kişi, kuşkusuz babasıydı. Oğlunun artık “Şövalye” unvanını kullanabilecek olması onu mutlu ediyordu. Salzburg’a yazdığı mektupta, daha önce besteci Gluck’a97 aynı payenin verilmiş olduğunu özellikle vurguluyordu. Wolfgang ise aynı mektupta ablasına eklediği notta, Nannerl’ın bir süre önce gönderdiği bestelerini çok beğendiğini belirtiyor ve kompozisyon denemelerine ağırlık vermesini istiyordu. Ancak satırlarını Fransızca olarak yazdığı ve yeni unvanını kullandığı bir cümleyle noktalamaktan da geri kalmamıştı: “Mademoiselle, j’ai l’honneur d’être Votre três humble serviteur et frère Chevalier de Mozart.”98

      20 Temmuz günü Bologna’ya ulaşmışlardı. Leopold Mozart hâlâ ayağının tam olarak iyileşmemesinden yakınıyor, Wolfgang da ablasına, Roma’dan ayrılırken kendisine hediye edilen Binbir Gece Masalları’nın İtalyanca versiyonundan bahsediyordu. Altı aydan fazla bir süre evden uzak kalmışlardı. Akdeniz havası özellikle Wolfgang’a iyi gelmiş, aniden boy atmıştı. 27 Temmuz’da, uzun zamandır bekledikleri posta nihayet ellerine ulaşmış, Milano’da yıl sonunda sahnelenecek olan operanın librettosu ve kimlerin oynayacağı bildirilmişti. Yapıtın adı Mitridate, re di Ponto (Pontus Kralı Mitridate) idi. Fransız oyun yazarı Racine’in eserinden uyarlanmış, librettoyu Torinolu Vittorio Amedeo Cigna-Santi kaleme almıştı. Operada rol alacak kişilerin önemli bir bölümü dönemin tanınmış isimlerinden oluşuyordu. Ancak Mozart’ların dostu kastrato Giovanni Manzuoli’nin yerine Roma’da karşılaştıkları, “Sartorino” adını kullanan Pietro Benedetti sahneye çıkacaktı.

      Artık Wolfgang’ın önünde belirli bir hedef vardı. Milano’ya gidecekleri Ekim sonuna dek, operanın resitatiflerini ve uvertürünü tamamlamalı, solistlerle buluştuğu zaman tüm vaktini onların istekleri doğrultusunda şekillendireceği aryalara vermeliydi. Ancak Mozart’ların Salzburg’a yazdıkları mektuplardan anlaşıldığı kadarıyla, Wolfgang ancak Eylül sonunda resitatiflere başlamıştı. Librettoyu okuyup konu üzerinde düşünmek için bir süre zaman ayırdığı düşünülse bile, oldukça geç işe koyulmuştu. Kuşkusuz bunun nedenleri vardı: Öncelikle Bologna’da kaldıkları yaklaşık üç aylık sürede, önceki gelişlerinde dostluk kurduğu Padre Martini’yle sık sık buluşup çalışıyordu. Bu dönem, onun eğitiminin en son halkası gibiydi. Kendi geleceği için son derece önemli bir operaya başlamadan, çağının en büyük teori ustasıyla çalışmak çok faydalıydı.

      On dört yaşını tamamlamak üzere olan Wolfgang’ın, Racine’in bir trajedisi üzerine kurulmuş Mitridate’nin librettosunu ne oranda anlayabileceği, üzerinde durulması gereken bir nokta. Operada konu, Roma İmparatorluğu döneminde yaşayan Pontus Kralı Mitridate ve iki oğlunun aynı kadına âşık olmaları çevresinde, vatan sevgisi, aşk ve baba oğul ilişkilerini sorgulayarak gelişir. O dönem opera seria (ciddi opera) geleneğine göre konunun ilerlediği ve olayların geliştiği bölümler resitatiflerle, yani konuşmaya eşlik eden çok yalın bir ezgiyle verilirdi. Bestecinin kendini göstermesi gereken yer aryalardı. Bu bölümler, eserin kahramanlarının, resitatif boyunca gelişen olaylar hakkındaki duygularını yansıttıkları sahnelerdi. Örneğin oğullarının kendine ihanet ettiğini öğrenen baba, gizli aşkını açıklamaya çekinen bir sevgili, içinde bulunduğu ruh halini hep aryalar aracılığıyla aktarırdı. Bu bölümlerin metni yalnızca birkaç dizeden oluşur, besteciden solistin becerisini olabildiğince ön plana çıkartacak bir müzik beklenirdi. İşte ustalık buradaydı; kahramanın içinde bulunduğu ruh halini yansıtabilmek. Bunun için bestecilerin yüz yıllardır başvurdukları bazı kalıplar vardı. Üzüntü ve acıyı yansıtmak için seçilen tonalite ile bir zafer coşkusunu müjdeleyen akorlar birbirinden çok farklıydı. Bu kalıplar doğru kullanıldığı zaman istenilen etki elde ediliyordu; hele aryayı seslendiren şarkıcı, tekniğiyle seyirciyi büyülemeyi biliyorsa sonuç her zaman olumluydu. Aryaların ve resitatiflerin dışında geriye uvertür ve