Dr. Ecz. Metin Uyar

Mutluluk Doktoru


Скачать книгу

Hayes’in çok satanlar arasına giren The Happiness Trap-Stop Struggling, Start Living isimli kitaplarında tanıttıkları ‘mutluluk tuzakları’na sık sık düşüyoruz. Bu tuzaklar neler mi? Mutluluğu olması gereken doğal bir hal olarak kabul etme; “Mutlu değilsen kusurlusun” düşüncesi; “Daha iyi bir hayat için negatif duygularımızdan kurtulmalıyız” inanışı ve “Duygu ve düşüncelerimizi kontrol edebilmeliyiz” fikri. Size tanıdık geldi mi?

      Önerilen çözüm ne, derseniz, o da aslında zor değil. İnsan doğasına aykırı bu fikirleri sorgulamadan kabul edip imkânsızın peşinde koşmaktansa, ‘kendi şeytanlarınızdan’ kaçmak için farkındalığınızı artırmak. Örneğin, negatif düşünceleri görmezden gelmek yerine onlarla ilişkinizi yeniden şekillendirmek. Durum gerçekten düşündüğünüz kadar negatif mi? Değiştirilemeyecek bir durumla mı karşı karşıyasınız? Yoksa madalyonun bir de öteki yüzü olabilir mi? Konuyu başka bir açıdan ele alabilir misiniz?8

      Mutluluğa set çeken düşünceleri ele aldıktan sonra, sırada mutluluğunuzu artıracağınıza inanarak harekete geçmek ve adım adım ilerlemek var çünkü günün sonunda mutluluk basit, günlük bir seçim; mutlu insanlar da bilinçli bir tercihle mutlu olmayı seçmiş kişiler olarak karşınızda duruyorlar. Bu kararı vermek için ileriki yaşları beklemek yerine, seçiminizi hemen yapabilirsiniz.

      Peki mutluluğu günlük bir seçime nasıl çevireceğiz? Bunun formülünü de mutlu yaşam koçu ve yazar olan Susanna (Halonen) Newsonen’dan alalım: “Mutluluğu bir seçime çevirmenin ilk adımı, mutluluğun ne olduğunu anlamak. İki kelime: Haz ve amaç. Hazzı o anda hissedilen tüm pozitif duygular olarak tanımlarsak, amaç hayatı sizin için yaşamaya değer kılan şeylerle, boşa geçirmeden yaşamak demek. Dolayısıyla günlük aktiviteleri de otomatik pilota alınmış gibi bir tavırla değil, üzerine fikir yürüterek, daha düşünceli bir şekilde ve hayattaki güzel şeyleri, onların kıymetini fark ederek yaşamaya başlamak ilk adım.”9

      Nasıl mı? Örneğin bilgisayar/televizyon karşısında acele acele yemektense keyfine vararak, tadını ala ala güzel bir yemek yemek. Ayna karşısında cildinize bakım yaparken kendinizi şımartarak nemlendirici kreminizi sürmek…

      İlk adımı attık. Şimdi sırada, “Önüme ne gibi engeller çıkabilir?” üzerine yazdığımız hayali senaryolar altında ezilmek yerine hedeflerimize ve onlara giden yolda neler yapılması gerektiğine odaklanmak var. Özetle, asıl görmemiz gerekenleri bize gösteren bir ‘gözlüğü’ takarak etrafa bakmak gerekiyor… Peki siz ilk adımı atmaya hazır mısınız? Yarın uyandığınızda yeni günü yaşamaya daha hevesli, daha dikkatli, minnettar olmaya…

      Mutlu Etmeyi Seç

      Yaptığımız mutlu olma seçimi, bir başka seçimi daha içeriyor. Mutlu etme seçimini. Birçok araştırmanın da desteklediği üzere, mutluluğa giden yol ile başka insanları mutlu etmenin yolu bir noktada kesişiyor. Beyin aktivitesini incelemeye yarayan fMRI (fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme) teknolojisiyle ‘verme’ eyleminin, yani yardımseverliğin beyin üzerindeki olumlu etkilerini ortaya koyan birçok araştırma var. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Sayar da bu alandaki araştırma sonuçlarını, “Araştırmalara göre başkasının mutluluğu için çalışan insanların mutluluk hissi daha fazladır. Bir başkasına yardımcı olan, onun acısını dindirmeye koşan, dindiren insanların uzun vadeli mutluluk hislerinin daha fazla olduğu ortaya çıkmıştır,” diye özetliyor.

      Dünyanın her köşesinden binlerce insan için anlamlı bir şeyler yapmanın, kendinden daha büyük bir şeye hizmet edip fayda sağlamanın çok büyük bir motivasyon olduğunu göz ardı etmemek gerek. Mutluluğun tanımlarından biri de ‘anlamlı bir hayat yaşamak’la ilgiliyken, başkaları için bir şeyler yapmanın olumlu etkileri olduğu sonucuna varmak zor değil. Fiziksel acıyı, hatta ölümü bile göze alarak savaş bölgelerine yardım için koşan doktorları, gönüllüleri düşünün. Bunların arkasında tüm bu risklere değecek, sadece kendimiz için çaba sarf ettiğimiz zaman elde ettiğimiz ‘yüzeysel’ mutluluktan daha farklı bir his olmalı diyor insan.

      Tamam, yardım etmeyi seçtik diyelim. “Nasıl bir yardım?” sorusunun cevabı için The Giving Way to Happiness: Stories&Science Behind the Life-Changing Power of Giving kitabının yazarı Jenny Santi’ye kulak verelim: Önemli olan yardımın miktarı/ederi değil, ona yüklediğimiz anlam. Bir diğer nokta, karşımızdaki kişiye para yerine zamanımızı vermenin, alıcı için daha değerli, yardım eden kişi içinse daha tatmin edici olduğu. Maddi bir yardım söz konusuysa belirli bir amaç için hareket eden ve yardımın gideceği yeri bildiğiniz kuruluşlara yapılan yardım mutluluğunuzda daha etkili oluyor. Ayrıca kendi ilgi ve becerilerinizle ilişkili olan, onları da dahil edebileceğiniz bir alana yapılan yardım da iyi bir seçenek. Son olarak, zorunluluktan ya da kendinizi suçlu hissetmemek için edeceğiniz yardım, aynı güzel hislere yol açmayabiliyor. “Proaktif olun, zaman ayırıp araştırarak kendi değer yargılarınıza uygun olan seçenekleri bulun”10 diyor.

      Madalyonun bir de öteki yüzü var tabii. İnsanlara yardım etmek, fedakârlık, verici olmak… Bütün bunlar, mutluluğumuza katkıları haricinde toplumsal olarak da takdir gören özellikler ama dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, bir sınır var; fedakârlık, yardımseverlik ya da benzer hiçbir ‘iyi’ özellik, ilişkide kendi istek ve ihtiyaçlarınıza odaklanmak yerine tüm enerjinizi diğer kişiye vermeyi kapsamıyor. Sorun da tam bu noktada, kişi hep ‘veren’ taraf olduğunda, aradaki denge şaşıp kişi istismar edildiğini hissettiğinde başlıyor. Sadece romantik ilişkiler için değil, aile, iş ya da arkadaşlık gibi her ilişki için geçerli bir durum bu. Maalesef sevgi dolu ve yardımsever olmakla başka biriyle sağlıksız bir şekilde meşgul olma durumu arasında ince bir çizgi var. Bu öyle ince bir çizgi ki, kendinizi nasıl olduğunu bile anlamadan çizginin diğer tarafında bulmak çok kolay. Belki bir süredir siz de sınırın yanlış tarafındasınız, ya da iki taraf arasında gidip geliyorsunuz. Bir düşünün, başkalarıyla ilgilendiğiniz için kendi hayatınızda geri plana attığınız bir alan var mı? Bu yorucu duygusal düzen, hayatınızın diğer alanlarında da karşınıza çıkıyor mu? Mutlu etmeyi seçerken kendinize küçük bir hatırlatmada bulunmakta sorun yok: “Herhangi bir ilişkimde güvende, değerli ve seviliyor hissetmemi sağlamak için sürekli olarak fedakârlık yapan taraf olmam gerekmiyor.”

BIR IYILIK/KIBARLIK INTERVENTION’INA VAR MISINIZ?

      Bir hafta boyunca tüm iyi ve nazik hareketlerinizin bilincinde olun. Günde kaç kez bu kelimelerle tanımlanabilecek şekilde davranıyorsunuz, takip edin. Gerekirse notlar alın. Bir hafta sonra ruh halinizi değerlendirin ve bakın bakalım nezaket ve iyiliğe dair anılarınızı ‘saymanızın’ mutluluk seviyenize nasıl bir etkisi olmuş?

      Beklentilerin Gerçekçi Olsun

      Tarihsel sürece göz atarsak, geçmişte yaşamış insanlara göre bugün çok çok iyi bir noktadayız. Sağlıktan ekonomiye, eğitimden insan haklarına kadar birçok alanda durum bu şekilde. Bir antibiyotikle iyileşecek hastalıklardan dolayı ölmüyoruz, pek çok ülkede kadınlar kadın hakları alanındaki kazanımlar neticesinde eskiye göre çok daha medeni koşullarda hayatlarını sürdürüyor. Bu gelişmelere bakıp düşünelim, yine de 21. yüzyılda yaşayanlar olarak çok mu mutluyuz? Mutluluğumuz üzerinde etkili olan çok önemli bir faktör, beklentilerimiz. Hayatın her alanında yaşanan gelişmeler tabii ki beklentilerimiz üzerinde de etkili oluyor. Özellikle sosyal medya çağının bireyleri olarak ulaşılması imkânsız beklentiler yaratmakta atalarımıza kıyasla ustalaştık.

      Sosyal