Oradan Galata Köprüsü’nü geçip Karaköy’e gelmişler bir süre daha yürüdükten sonra Galata Kulesi’ne varmışlardı. Ne daha önce karşılaştıkları öğrencilere, ne de hazine avına katılmış gibi görünen başka bir ekibe rastlamışlardı. Bu yüzden yorgun olmalarına rağmen keyifle sohbet etmişler, kuleye girip çıkan turistleri izlemişler, çevresinde dolanmayı da ihmal etmemişlerdi.
Bir sonraki şifrenin gelmesini beklerken üçünün de o sabaha kadar kuleyle ilgili bildikleri tek konu hakkında da konuşmuşlardı. Yani Hezarfen Ahmet Çelebi’nin kendi yaptığı kanatlarla kuleden nasıl uçtuğu hakkında… Hatta üşenmeden şehri 360 derecelik bir açıyla gören kuleye çıkıp uçuşu gözlerinde canlandırmaya çalışmışlardı. Oradan Boğaz’a, Haliç’e, Marmara Denizi’ne hayranlıkla bakmışlardı. Yine tek tek birbirlerinin fotoğraflarını çekmişlerdi. Sonra da sürekli cep telefonlarına bakıp beklemeye başlamışlardı. Kaan’ın telefonundan sinyal sesi duyulunca sevinç içinde onun başına üşüşmüşlerdi. Ama mesajın Kaan’ın annesinden geldiğini görünce hayal kırıklığına uğramışlardı. Kaan, annesini arayıp merak etmemesini söylerken, Ceren’le Ateş’in tedirginlikleri artmıştı. Ya şifreyi yanlış çözüp yanlış yere gelmişlerse?.. Beklerken sesini çıkartmasa da en çok Kaan kendini suçlu hissetmişti. Ne de olsa bu şifrenin çözümüne en büyük katkıyı sağlayan oydu.
Sonunda Ateş dayanamayıp Işıl öğretmene bir mesaj göndermişti. Ama kadından gelen cevap daha da büyük bir hayal kırıklığına uğramalarına neden olmuştu. Çünkü Işıl öğretmene son bir saattir gelen tek mesaj Ateş’in gönderdiğiydi. Öğretmen artık eve dönmeleri gerektiğini, yanılmış olsalar bile yeniden araştırmaya girişmeleri için geç bir saat olduğunu söylemişti.
İşte şimdi öylece eve dönüyorlardı. Kendilerini yenilgiye uğramış gibi hissediyorlardı.
Bir süre sonra Ceren kulaklığını çıkardı. “Bence şifre yarın sabah gelecek.”
Ateş, “Niye böyle düşünüyorsun? Neden sabahı beklesinler ki?” diye sordu.
“Neden mi? Bilmem belki gece oturup İnternetten araştırmayalım diye… Bu çok kolay olurdu değil mi?”
Ateş, “İstesek İnternetten gündüz de araştırabiliriz.” diye karşı çıktı.
“Evet, ama zor olur. Hem belki bugün peşimize düşen o iki kişi konusunda yanıldık. Belki de gerçekten şifreleri nasıl çözdüğümüzü kontrol ediyorlardır ya da belki fark etmediğimiz başka birileri bizi gözlüyordur! Ne biliyoruz ki? Oysa evdeyken bizi kontrol etmeleri imkânsız. Hem belki İnternet kullanan ekipleri diskalifiye bile ediyorlardır. Hatırlarsanız Işıl öğretmen İnternete başvurmamamızı tembihlemişti.” Ardından yine kulaklıklarını takıp müziğin ritmine kaptırdı kendini.
Ateş omuzlarını silkerek, “Evet, belki!” diye mırıldandı.
Kaan ise Ceren’in haklı olmasını, ertesi güne yeni şifreyle başlamayı diledi.
5. BÖLÜM
Hareketli Bir Sabah
Sabahın ilk ışıklarıydı. Çamlı Köşk Okulunun bulunduğu Emirgân’ın ilerisinde Yeniköy sırtlarında, beyaz saçlı bir adam görkemli evinin bahçesine çıktı. Üstündeki yünlü ropdöşambırı sayesinde soğuğa aldırmıyordu. Karşılıklı konmuş hasır koltuklardan birine ağır hareketlerle oturdu. Geçkin yaşı gücünün bir kısmını alıp götürmüş olsa da dimdik duruşundan ve cüssesinden bir şey kaybetmemişti.
Arkasından gelen adama karşısındaki koltuğu işaret etti. Bu sırada gözleri Boğaz’ın sularına ve iki yakayı birbirine bağlayan Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne kaydı. “Boğaz’ın insanın başını döndürecek kadar harikulade bir manzarası var.” dedi. Sanki karşısındaki adamın iyice anlamasını istermişçesine tane tane konuşuyordu. “Dünyayı dolaşmış, yüzlerce şehir görmüş biri olarak, söylesene, bundan daha güzel bir manzarayla karşılaştın mı hiç?”
Yaşlı adam karşısındakinin kendisini onaylayacağından emin bir tavırla cevap beklemeden devam etti. Zaten aksi bir cevabı kabul edecekmiş gibi de görünmüyordu. “İyi bir hayatım oldu. Eğer yakın bir zamanda ölürsem işte bu eşsiz manzaraya bakarak ölmeyi diliyorum. Ondan sonra da mirasçılarım tadını çıkarır artık.” Son cümleyi gevrek bir kahkaha izledi. Gözleri yine uzanıp giden maviliğe daldı.
Karşısındaki adam suskunluğunu bozup, “Dün izlemedeydim.” dedi. “Her şey tahmin ettiğiniz gibi gelişiyor. Göndermemi istediğiniz mektupları okumuş olmalılar ki, öğrencilerin peşine düştüler. Bir an önce ‘hazine’ye ulaşmak için onların ardında koşturup duruyorlar. Ama hepsi aynı ekibi takip etmiyor. Sanırım ‘hazine’yi paylaşmak istemiyorlar.”
“Kendi aralarında bile anlaşamayan o hımbılların hâllerini görmek isterdim doğrusu. Kimi zaman aynı kanı taşıdığımıza inanmakta güçlük çekiyorum… Gençler son şifreyi çözüp sonuca ulaştıklarında ‘hazine’yi onların ellerinden almak için her şeyi yapacaklardır o açgözlüler. Ama açgözlülüğün hep bir bedeli olur; bazen küçük, bazen büyük!” Sonra bu kısa sohbetin bittiğini göstermek için, “Beni habersiz bırakma!” dedi. Bakışlarını yeniden denize kaydırdı.
Bunun üzerine karşısındaki adam burnunun üstünde kayan tel çerçeveli gözlüklerini düzelterek ayağa kalktı. Yeni, hareketli bir gün başlamak üzereydi. Evden çıkmadan önce üstüne pardösüsünü geçirdi. Kimi ekipler üçüncü noktaya ulaşmayı başarmışlardı. Onlara yeni şifreyi göndermenin zamanı geldi, diye düşündü.
Ateş duyduğu sesle sıçrayarak uyandı. Bir gözünü eliyle ovuşturarak esnerken daha çok erken diye düşündü. Okula gitmek için bu kadar erken kalkmazdı ki! Çalar saatine gözü kaydı; sessizce çalışıyordu. Sonra hızla toparlandı. Kendisini uyandıran sesin cep telefonundan geldiğini anlamıştı. Yatağından fırlayıp çalışma masasındaki telefonunu aldı. Gelen mesaj yüzünün aydınlanmasına neden olmuştu. Işıl öğretmen, çocukların endişelerini gidereceğini bildiği mesaja şifreden önce gülen yüzler yerine bu kez başardıklarını gösteren başparmağı havada el işareti eklemişti.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.