Ama eğer bulamazsam yaşamaya devam edebilirsiniz,” dedi. Ardından Kauhuhu, mağara duvarlarına ve içeride saklanılabilecek her yere baktı, fakat adamı bulamadı. Yüksek bir sesle seslendi ama sadece kendi sesinin yankısını duyabildi. Sanki hayaletlerin sesi gibiydi. Her yeri iyice aradıktan sonra tam diğer işleriyle ilgilenmeye başlayacaktı ki Kamolo’nun domuzu bir ses çıkarttı. Bunun üzerine köpekbalığı tanrısı, taro yığınının olduğu yere fırlayıp aramaya başladı. Bir de baktı ki yığının altına Kamalo ve kurban olarak getirdiği siyah domuz vardı.
Ah o tanrının öfkesi!
Ah o alev alev yanan gözleri!
Kauhuhu, çöp yığının içine duran Kamolo’yu birden yukarı kaldırıp ağzına doğru götürdü. Kafası ve omuzları, Kauhuhu’nun ağzındaydı. Bu, o kadar hızlı gerçekleşmişti ki Kamalo’nun düşünmeye vakti bile olmamıştı. Tanrının dişleri üzerine kapanacakken Kamalo hızla konuşmaya başladı. “Ey, Kauhuhu! Beni dinle. Dualarımı duy. Sonra istersen beni yersin.” Bu sözleri duyan köpekbalığı tanrısı, şaşkınlığa uğrayarak adamı ısırmadı. Kamalo’yu ağzından çıkarıp, “Pekâlâ, kendi iyiliğin için çabuk konuşsan iyi edersin. Belki de önemli bir şeydir. Konuş,” dedi. Bunun üzerine Kamalo, oğullarını ve büyük şefin cellatları tarafından nasıl öldürüldüklerini, kimsenin şeften intikamını alamadığını, farklı tanrıların kâhinlerinin kendisini oradan oraya gönderdiğini, fakat kimsenin kendisine yardım edemediğini anlattı. Artık Kauhuhu’nun tek başına bile kendisine yardım edebileceğinden emindi. Adamın kederli halini görünce ejderha muhafızlar gibi köpekbalığı tanrısı da ona acıdı. Bütün bunlar olurken Kamalo, kurban olarak getirdiği domuzu tutuyordu. Domuzu köpekbalığı tanrısına verdi. Memnuniyet ve merhametle dolan Kauhuhu domuzu kabul ederek, “Ey Kamalo! Başka bir amaçla gelmiş olsaydın seni şuracıkta yerdim. Ama gelme nedenin çok kutsal. Senin yanında kahun, gardiyanın olarak duracağım ve büyük şef Kupa’yı bir güzel cezalandıracağım,” dedi.
Ardından Kamalo’ya, köpekbalığı tanrısına gitmesini söyleyen rahibin tapınağına gitmesini, rahibi omuzlarına alıp sarp kayalıklar boyunca taşıyarak Kaluaaha’da bulunan kendi tapınağına getirmesini, orada birlikte rahip olarak yaşamalarını söyledi. Tapınağın etrafına tabu çitler çekip kutsal direklerin üzerine beyaz tapa kumaşı asacaklardı. Siyah domuzların, kırmızı balıkların, beyaz tavukların en iyilerini seçip sonrasında sabırla Kauhuhu’nun gelmesini bekleyeceklerdi. Daha sonra tuhaf bir şey yaşanacaktı. Maui Kanalı’nın batısında kalan Lanai Adası’nda kar gibi beyaz ve küçük bir bulut göreceklerdi. Bu bulut küçük adayı tümden kaplayana kadar yükselecekti. Daha sonra rüzgârda ilerleyerek kanalı geçecek, Kupa’nın tapınağının bulunduğu vadinin zirvesine gelene kadar Molokai Dağları’na tırmanacaktı. “Tam o anda,” dedi Kauhuhu, “Vadinin üzerinde büyük bir gökkuşağı ortaya çıkacak. Ben o gökkuşağında olacağım. Şüphesiz ki orada olduğumu ve sana zarar veren bu adamı derhal cezalandıracağımı anlayacaksın. Bu kutsal sebepten ötürü bana geldiğini ve seni bu yüzden bağışladığımı bilmelisin. Köpekbalığı tanrısının karşısında durup canlı bir şekilde oradan ayrılabilen tek insan olduğunu da unutma.” Kamalo, köpekbalığı tanrısının rahibinin yaşadığı tapınağa giden zorlu kayalıklarda yukarıya doğru memnuniyetle ilerledi. Rahibi, Kalaupapa’dan yukarıdaki tepeye kadar memnuniyetle taşıdı. Eve kadar onu memnuniyetle getirip rahip orada beklerken kendi ördüğü kutsal duvarlar arasında siyah domuz, kırmızı balık ve beyaz tavuk aradı. Ailesini, yani kendisine en yakın olanları buraya getirdi. İşi bittiğinde, batıdaki küçük Lanai Adası’nın üzerindeki bulutları izlemekten gözleri acıyordu. Günler oldukça yavaş geçti. Efsanelere göre aradan haftalar, aylar geçmişti. Kamalo, hâlâ sabırla bekliyordu. En sonunda bir gün o beyaz bulut göründü. Bu bulut, o kasvetli günler boyunca endişeyle izlediği diğer bulutlardan çok farklıydı. Kanalın üzerinde duruyordu. Bulut, yamaç boyunca yayılıp dağları tırmandı. En sonunda Kupa’ya ait vadinin tepesinde durdu. Bunu izleyenler hemen ardından muhteşem gökkuşağını görüp Kauhuhu’nun söz verdiği gibi geldiğini anladı.
Vadinin tepesinde bir fırtına başladı. Rüzgârlar şiddetli bir hal aldı. Bulutlar, gece yarısı kadar karanlık bulutlara dönüştü, çakan şimşeklerin korkunç ışıkları içlerinden geçti. Şiddetli bir yağmur yağdı, dağın yamacındaki her şeyi vadiye sürükledi. Aşağıdaki her şeyi önüne katıp sürükleyerek okyanusun kenarında bir yığın haline getirdi. Sağanak yağış, Kupa’nın tapınağına geldi ve tapınağın duvarlarını parçaladı. Kupa ve halkını vadinin girişinde bulunan limana sürükledi. Köpekbalığı tanrısı, kendi halkını burada toplamıştı. Körfez, köpekbalıklarıyla doluydu. Sular kırmızıya dönüşüp hepsi yok olana kadar Kupa’yı ve halkını mideye indirdiler. Bu küçük limanın efsanevi ismi Aikanaka, yani yamyamların yeri böylece ortaya çıktı.
Efsanelerde, “Dağlarda büyük bulutlar toplandığında ve vadinin üstünde bir gökkuşağı belirdiğinde aniden gelip vadide ne var ne yoksa sürükleyecek öfkeli fırtına ve yağmurlara dikkat edin,” yazar. Efsanelere göre Kupa’ya çok güçlü bir şekilde saldıran bu tuhaf fırtına, yakınlardaki ovalara da etki ederek her yeri yerle bir etmiş. Fakat Kamalo’nun diktiği tapınağın kutsal direklerine gelince durmuş ve içeride yaşayan kimseye dokunmaya kalkmadan kutsal çitlerin diğer tarafına yönelmiş. Böylece Kamalo ve yakınlarının canı bağışlanmış. Fırtına tarafından limana sürüklenen insanlar köpekbalıklarının yemeği olduğu için bu efsaneye Aikanaka denilir, fakat hikâyeye kuvvetli fırtınalar göndererek büyük bir yıkıma neden olan köpekbalığı tanrısı Kauhuhu’nun ismini vermek daha uygun olurdu.
VIII
Waipio Vadisi’nin Köpekbalığı Adamı
Bu hikâye, Hawaii Adaları’nda bulunan en güzel ve gözlerden en uzak vadilerden birini, yani Waipio Vadisi’ni anlatır. Bu vadiye ulaşılması, her zaman olduğu gibi günümüzde de oldukça zordur. Üç yüz metreyi geçen duvarları vardır. Eski zamanlarda, kayalıklar boyunca basılabilecek neresi varsa orada dar bir patika oluşmuş. İlerleyen zamanlarda bu patikalar genişleyerek at ve binicilerin vadinin derinliklerine ilerleyebilmesini sağlamış. Vadinin üst tarafında, bir kayalığın kenarından neredeyse dört yüz elli metre aşağıya doğru gümüş renkli bir şelale akar. Sular bu kayalığın üzerinden aşağıdaki bereketli vadiye doğru hızla akar. Diğer şelaleler, başka dağ akarsularının Waipio’nun geniş ovalarının yarattığı okyanusa giden yollarla birleşme noktasını belirler.
Çok uzun yıllar önce bu bölgede yüce şefler yaşardı. Bu yüzden burada kutsal tapınaklar inşa edildi. Moikeha ve Laa-Mai-Kahiki, Waipio Vadisi’nden başlayan ve uzaklardaki yabancı bölgelere kadar uzanan ünlü deniz yolcuklarına başladı. Maui28 zamanlarında bu vadide yaşayan bir rahibin, su kabının içinde cennet rüzgârlarını gizlediği söylenirdi. Kabın üstünü biraz aralayarak, açık kısmın baktığı tarafa hafif rüzgârlar salardı. Şiddetli fırtınalar ve kasırgalar, su kabını hızla ve geniş bir şekilde açıp hiddetli rüzgârlardan oluşan kaosun kaçmasını sağlamakla ortaya çıkardı. Kuş ve balıkların sihirli güçleri kadar güçlü insanların tuhaf hareketlerini içeren hikâyeler de saymakla bitmez. Bunlardan aşağı kalır yanı olmayan tarihi bir mit de Waipio Vadisi’nde yaşayan Nanaue’ye ilişkin olandır. Nanaue, eski zamanlarda yaşayan yamyam bir köpekbalığı adamdır.
Ka-moho-alii, Hawaii sularında görülen köpekbalıklarının kralıydı. İnsan olarak görünmek istediğinde her zaman asil ve heybetli bir görünüm alırdı. Bir gün vadinin girişindeki suların hemen altında bir o yana bir bu