William D. Westervelt

Hawaii Mitleri


Скачать книгу

oturtup diğer ağaçların yanında bulunan her zamanki yerine yerleştirdiler. Fakat Laka, cücelerin kralını yakaladı. Kral ona, cüce halkıyla karşı karşıya gelmektense onlardan nasıl yardım alacağını anlattı. Cücelerin de yardımıyla Laka’nın kanosu kıyıya getirilerek ileride yapacağı harika yolculuklar için kanoya güzel bir şekil verildi.

      VI

      Lau-Ka-İeie

      Güzel Waipio vadisi,

      Uçurumlarla çevrili,

      Bir tarafında okyanus var;

      Uçurumlara tırmanması zor

      Tırmanılması zor olanlar

      Denizlerdeki uçurumlar.

      Kakea (beyaz olan) ve Kaholo (koşucu), Vadi’nin çocuklarıydı. Bu iki çocuğun anne babası, okyanusa dik uzanan uçurumlardı ve bulundukları yerden sadece kayıkla geçilebiliyordu. İki uçurum evlendi ve kadın Kaholo’ya hamile kaldı. Kocası, “Eğer çocuk erkek olursa ismini ben koyacağım, kız olursa ismini sen koyacaksın,” dedi.

      Daha sonra adam kız kardeşi Pokahi’yi ziyarete giderek acilen karısına gitmesini istedi. Pokahi’nin kocası Kaukini adında bir kuş avcısıydı. Birkaç kuş yakalamak için ormana doğru gitti. Çok geçmeden döndü, yakaladığı kuşları pişirmek için hazırlamaya başladı. Kuşların içine sıcak taşlar koyup onları su kaplarının içine yerleştirdi. Kapların dışı ıslak yapraklarla kaplıydı. Yapraklar etin iyi pişmesi için kapların içinde buhar oluşmasını sağlıyordu. Kuşlar piştikten sonra yemesi için Kaholo’ya getirildiler.

      Yoldayken uçurumun ayaklarına kadar uzanan Waipio Vadisi’ne indiler. Pokahi, biraz deniz yosunu ve deniz kabuğu istemişti, dolayısıyla kendisi Kaholo’ya götürmek için bunları toplarken diğer iki adama yola devam etmelerini söyledi. Yumuşak lipoa yosunu toplayıp şelaleye, yani Ulu’ya (Kaholo’nun evi) doğru gitti. Bebek doğmuştu, yosuna sarılıp okyanusa bırakıldı. Şekilsiz bir yosun yığını gibi gözüküyordu, fakat bir kupua (büyücü) o yığının içinde bir çocuk olduğunu gördü. Çocuk oradan alınıp yumuşak yosunların içinde temizlendi. Çevredeki her şey, bu çocuğun ileride bir şef olacağını işaret ediyordu.

      Adını Hiilawe koydular ve Waipio Şelalesi de adını ondan aldı. Bir söylentiye göre; “Sise kapılmak aslında Hiilawe’nin suyuna girmektir.”

      Pokahi, içinde yosun ve deniz kabuğu olan çantasını aldı, fakat içine baktığında yosunun orada olmadığını gördü. Hina-ulu-ohia (Yükselen Ohia Ağacı Hina), lipoa yosunu içindeki çocuğu alan büyücüydü. Kayık yapan insanların aumakuası, yani ana tanrıçasıydı.

      Pokahi rüyasında, vücudu koa ağacı yapraklarıyla sarılı güzel bir kadın gördü. “Hiç çocuğunun olmadığını biliyorum. Sana bir çocuk vereceğim. Uyan ve Waipio Nehri’ne git. Otuz gün boyunca orada bekle, otuz gün sonra yosuna sarılı bir kız çocuğu bulacaksın. Bu çocuğu evlatlık olarak alabilirsin. Ona nasıl bakacağını göstereceğim. Ağabeyin ve karısı bunu asla bilmemeli. Sadece kocana bu kız çocuğu hakkındaki gerçeği söyleyebilirsin.”

      Bunun üzerine Pokahi ve kocası, hemen nehre gitti. Kırmızı renkli sislerin içinde küçük bir bebeğin ağladığını duydular, güzel kokulu yosunlara sarılmış bir çocuk buldular. Pokahi, çocuğu almak istedi, fakat birtakım sihirli güçler onu durdurdu. Suların içinden bir ohia ağacının yükseldiğini gördü. Dallar, yapraklar ve çiçekleriyle yükseliyordu. Kuşlar (iiwi), ağacın çiçeklerini koparmaya geliyordu. Kırmızı kuşlar ve kırmızı çiçekler çok güzeldi. Bu ağaç Hina’ydı. Kuşlar şarkı söylemeye başladı, ağaç da sessizce suya batmaya başlayıp gözden kayboldu. Sonrasındaysa kuşlar batıya doğru uçtu.

      Pokahi, ağabeyinin evine döndü. Fakat her gün okyanusun üzerindeki kırmızı sisin içinde büyüyen çocuğu görmek için okyanusa gitti. Otuz günün sonunda Pokahi, arkadaşlarına ve kocasına artık eve dönmeleri gerektiğini söyledi. Kocasına kırmızı sise bakmasını söyledi, ama adam acele etmek istedi. Evlerine yaklaştıkları sırada etrafta yemek kokusu olduğunu fark edip evin dışında bir sürü yemek olduğunu gördüler. İçeride hareket eden bir şey vardı. Ağaçlar, sanki ayakları varmış gibi yürüyordu. Ayak sesleri geliyor, bazı sesler evin sahiplerini çağırıyordu.

      Kaukini, içeri ışık tuttuğunda Pokahi daha önce de gördüğü o güzel ağacı gördü. Bu sefer yanında güzel ve sarı çiçekleriyle bir hâlâ ağacı da vardı. İyice baktıklarında değişik türdeki yaprakların birer birer yere düşüp yumuşacık bir yatak oluşturduğunu gördüler.

      Daha sonra bir kadın ve adam, yanlarında bir bebekle çıkageldi. Bunlar tanrı Ku ve karısı Hina’ydı. Pokahi ve kocasına, “Bize sunduğunuz adakları kabul ediyoruz. Çocuğunuzun olmadığını gördük. Bu yüzden bu çocuğu size getirdik,” dediler. Ardından Lau-ka-ieie (Ieie Asması Yaprağı) ismindeki çocuğu bırakıp ormandaki ağaçların arasında gözden kayboldular. Bu kız çocuğuna çok iyi bakıldı. Hiçbir hatası, hiçbir kusuru olmayan bu kız çocuğu büyüyünce güzel bir kadın oldu. Kuşlar ve çiçekler, onun yoldaşı ve hizmetkârlarıydı.

      Lau-ka-pali (uçurum yaprağı), kızın arkadaşlarından biriydi. Bir gün, kordilin yapraklarından düdük yaparak üflemeye başladı. Gündüz Sefası Yaprağı, genç prensesin bu düdükten çıkan sesi çok sevdiğini anladı, bu yüzden orman ağaçlarının yapraklarına, Pupu-kani-oi’yi (şarkı söyleyen salyangoz veya konç12) bulmaya gitti. Gittiği yerde başka bir Pupu-hina-hina-ula (gökkuşağı renkleriyle kaplı güzel salyangoz) buldu. Gece olunca salyangozlar şarkı söyledi ve bu Lau-ka-ieie’nin çok hoşuna gitti, böylece o da onlara katıldı.

      O yerin eski sakinlerinden biri olan Nohu-ua-palai (bir eğreltiotu), ormanın derinliklerine doğru giderken kızın ve salyangozların sesini duydu, ardından bulundukları eve geldi. Kıza seslendi, fakat hiçbir cevap alamadı. Etraf sessizdi. En sonunda içeride bulunan çiçeklerden Pua-ohelo (ohelo13 çiçeği), sesi duydu, kapıyı açıp onu içeri davet etti.

      Nohu-ua-palai, içeri girip diğer kızlarla birlikte yemek yedi. Lau-ka-ieie, rüyasında Kawelona’yı gördü. Kawelona (günbatımı), Lihue’de yaşayan genç, yakışıklı bir adamdı. Kauai’nin en yüce şeflerinden birinin ilk çocuğuydu. Kız, muhafızına (kahu) bu genç adamı ve uzaktaki o adayı anlattı. Muhafız, rüyalarındaki bu adamı bulmaya kimin gitmesi gerektiğini sordu. Bütün kızlar gitmek istedi. O da bunun üzerine kızların ellerini havaya kaldırmasını, kimin parmakları en uzunsa onun gideceğini söyledi. Kazanan Pupu-kani-oi (şarkı söyleyen salyangoz) oldu. Salyangoza veda ederken tüm yaprak ailesi hüngür hüngür ağladı.

      Salyangoz, “Yaprak kardeşlerim Laukoa (koa ağacı yaprağı) ve Lauanau (tapa veya kâğıt ağacı yaprağı), kalkın ve bu yolculuğumda bana katılın! Mavi denizin salyangozu kardeşlerim, haydi kumsala doğru gelin! Gelin ve bana gideceğim yolu gösterin! Pupu-moka-lau (moka hana yaprağına yapışık salyangoz) gel de bana bir bak, çünkü ben de senin ailendenim! Git ve bütün salyangozları bana yardım etmeleri için çağır! Bana gelin!” dedi.

      Daha sonra erkek kardeşini, rüzgârlar şefi Makani-kau’yu çağırıp onlara rüzgâr bedeni bahşederek götürmesini istedi. Rüyadaki adam gibi birini bulabilmek için bütün Hawaii Adası’nı dolaştılar. Ne orada ne de diğer adalarda ona benzer birini bulamadılar. Fakat Şarkı Söyleyen Salyangoz, Oahu Adası’nda bir şefe âşık olup yolculuktan ayrıldı. Makani-kau ise Kauai’ye doğru yola koyuldu.

      Ma-eli-eli